BAŞYAZI – Bayramı Hak Etmek / Nureddin SOYAK

BAŞYAZI – Bayramı Hak Etmek / Nureddin SOYAK

Yeni bir bayramın arifesinde, Ramazan’ın son günlerini yaşarken tatlı bir telaş başladı. Buruk da olsa, bayramı tekrardan yaşayacak olmanın telaşı. Şükürler olsun Allah’ıma yeniden bir bayramı daha yaşayacağız. Rabbimiz dünya bayramını yaşattığı gibi ahiret bayramını da yaşatsın.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz Medine’ye hicret ettiği zaman Medinelilerin eğlenip neşelendiği iki bayramları vardı. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz Medinelilere özgü olan, cahiliye izleri taşıyan bu bayramların yerine bütün Müslümanların sevinip eğleneceği İslâm’ın iki bayramını onlara haber verdi: “Allahu Teâlâ size, kutladığınız bu iki bayramın yerine, daha hayırlısını, Ramazan bayramı ile Kurban bayramını hediye etti” (Ebû Dâvud)

Bayramlar toplumun her kesimine farklı bir heyecan getirir. Getirmelidir de. Çocukların, gençlerin, yaşlıların bayramdan beklentileri farklıdır. Neticede hepsi için bayramdır.

Ramazan bayramı, bir aylık oruçtan sonra yeme içmenin ve her türlü helal nimetten yararlanmanın mubah olduğu; Müslümanların eğlenip birbirlerini ziyaret ettikleri, hediyeleştikleri; çocukların, fakirlerin ve kimsesizlerin, öksüzlerin ve yetimlerin sadaka verilerek sevindirildiği; kısaca İslam kardeşliğinin toplumun her kesiminde canlı olarak yaşandığı; bütün bunlarla birlikte Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle topluca namaz kılıp birbirine nasihat ettikleri sevinç günleridir.

Ramazan bayramında yapılması vâcib olan fıtır sadakası vermek, bayram namazı kılmak gibi ibadetlerin yanında sünnet, müstehab olanları da vardır. Ramazan bayramının ilk gününde oruç tutmak ise haramdır.

Ramazan bayramı sabahı erken kalkıp bayramın canlılığını hissetmek, diğer günlerden farklı bir gün olduğunu görmek, guslederek temiz (mümkünse yeni) elbiseler giymek, pis kokulu yiyeceklerden uzak durmak, ağzı misvaklayıp fırçalamak, güzel kokular sürünmek, saçı-sakalı, tırnakları ve vücudu sünnete uygun bir şekilde temizleyip düzene koymak, İslam’ın adabından olan güzel şeylerdir ve müstehabdır.

Ayrıca fertlerin birbirine karşı diğer günlerden daha fazla güler yüzlü davranması, neşeli görünmek, topluca bayram namazına gitmek; namazdan önce varsa hurma, hurma yoksa tatlı bir şey yemek; bunun da bir, üç, beş gibi tekli sayılarda olmasına dikkat etmek; namaza giderken Allah’ı zikretmek, karşılaşılan Müslüman kardeşlerle selamlaşıp bayram sevincini paylaşmak, bu günü daha bir anlamlı kılacak davranışlardır ve Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetleridir.

Bayramlarda eğlenmek ve hatta oyunlar oynamakta bir sakınca yoktur. Ancak, İslamî kuralları, haramı, helali, utanma duygusunu, ağırbaşlılığı, israfı unutmadan ve gayrimüslimlere benzemekten kaçınıp, Müslüman şahsiyetine yakışır bir şekilde olmasına dikkat etmek gerekir.

Bayram günleri sevinmek, neşelenmek gerekir. Hz. Ebu Bekir, kızı Âişe validemizin evine gidince, iki cariyenin tef çalıp oynadığını gördü. Ensar-ı kiramın kahramanlıklarını övüyor, destan söylüyorlardı. Hz. Ebu Bekir, Resulullah’ın evinde böyle şey yapılmasının uygun olmayacağını bildirerek, onların susmalarını söyledi. Düğünlerde ve bayramlarda, kadınların def çalmaları caiz olduğu için, Peygamber efendimiz, Hz. Ebu Bekir’e, “Onlara mani olma! Her kavmin bir bayramı vardır, bu da bizim bayramımızdır. Bayram, sevinç günleridir” buyurdu. (Buhari)

Bayram ziyaretlerine kabirlerden başlamak da güzeldir. Hayat kolaylık ve zorluğun, neşe ve mutluluğun, bela ve musibetin, huzur ve sükûnun yani zıtların iç içe olduğu bir hayattır.

Yakın akrabaların birbirini ziyaret edip sorması, ihtiyaç içinde olanlara yardımcı olunması gerekir. Ana-babayı unutmamak, Müslüman evlatların terk etmemesi gereken dinî bir yükümlülüktür.

Zengin olunsun fakir olunsun, bayram gününde güç yettiğince sadaka vermek, daha fazla Müslümanla karşılaşıp sevinci paylaşmak için namaza gidilen yoldan gelmeyip başka bir yoldan dönmek sünnettir. Sadakaların dışında, üzerlerine vâcib olan, bayram namazından önce “fitre” adı verilen fıtır sadakalarını verirler.

Bayram namazından sonra Müslümanların birbirleriyle bayramlaşıp musâfaha yapmaları, kucaklaşmaları İslâm’ın hoş karşıladığı güzel geleneklerdir.

İklimin müsait oldu zamanlarda, bayram namazının cami-mescid gibi kapalı yerler yerine açık alanda, geniş ve düz bir meydanda kılınması sünnettir.

Asırlarca bayramlar bütün güzelliğiyle, coşkulu bir şekilde kutlanmaya devam edilmiştir. Minareler rengârenk ışıklandırılır, şerbetler satılır, börek ve çörekler yapılır, aileler arasında yemek alışverişi olurdu. Kenarda, köşede unutulan tek bir fakir ve yaşlı kalmazdı. Birlik, beraberlik ve dayanışma Ramazan ayının gereğidir.

Sağlığı yerinde olan herkes oruç tutar, lokanta, tatlıcı ve kahvehanelerin büyük bir bölümü Ramazan ayında kapalı tutulurdu. Nadiren açık kalan lokantalar ise yemek yiyenleri gizlemek için perde kullanırlardı; çünkü oruç tutmamak yadırganırdı.

Peki, şimdi Ramazan nasıl idrak ediliyor, bayram nasıl kutlanıyor? Ramazan ayının diğer aylardan farklı bir ay olduğu hissedilmediği gibi, eski coşku ve heyecanın da kalmadığını görüyoruz. Oruç tutmayanlar da artık gizliliğe ihtiyaç duymuyor. Ramazan bayramı “Şeker bayramı” diye telaffuz edilerek amacından uzaklaştırmaya çalışılıyor.

Rabbimiz kullarına kafir olma hürriyeti vermiştir. İsteyen orucunu tutar, istemeyen tutmaz; isteyen inanır, isteyen inanmaz ama yüzyıllardır bu toplumu ayakta tutan, barış ve huzuru sağlayan bazı değerlerimizi yozlaştırmaya kimsenin hakkı yoktur. Gayrimüslimlerin hatta çocuklarının bile Ramazan’a saygı duyduğu günlerden, Müslüman kimlikli bazılarının Ramazan’a ve Müslümanlara saygısızlık ettiği günlere geldik.

Lut kavminin işlediği ahlaksızlıkların bile savunulduğu, saygı gösterilmesinin beklendiği bir zamanda çoğu Müslüman olan bir toplumda Müslümanlara saygısızlığın yapılması nasıl izah edilebilir? Gayrimüslimlerle iç içe yaşandığı dönemlerde bile bu saygısızlık yapılmamıştır.

Fıkra

Papaz kilisenin çanını temizler, kuş gider çanı tekrar kirletir. Papaz artık çanı temizlemekten usanmıştır. Çana bir fincan şarap bırakır. Kuş çandaki şarabı içince, sarhoş olur ve aşağı düşer. Papaz kuşu eline alır ve şöyle der: “Müslüman olsan şarap içmezsin, Hıristiyan olsan çanı kirletmezsin, söyle bakalım sen nesin?”

Bayramlar bir sevinç, neşe ve mutluluk günüdür. Yüce duyguların coştuğu, sevgi ve saygı, hislerinin insanlar arasında alabildiğine canlandığı güzel günlerden biridir. Bayram daha gelmeden heyecanı başlar. O gün ne giyilecekse önceden hazırlanır. Sabah kalkınca ilk olarak yeni elbiseler giyilirdi.

Bayram sabahları, bayram namazı kılmak için, çoluk çocuk yaşlısı ve genciyle camide namaz kılar, daha sonra cami içerisinde büyükler önlerde sıra oluşturur, içerideki herkes bayramlaşırdı. Yürekler bir olur, gönüller sevgi dolardı. Bayramlaşmadan sonra camidekiler kabristanı ziyaret ederdi. Kabristan ziyareti büyük bir katılımla olur, insanlar mezarlığa giderek geçmişlerine dua ederlerdi. “Duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var?” ayetini iyi biliyorlardı. Duâ, Allah ile kul arasında kuvvetli bir bağdır. Başka bir ifade ile kulun düşüncesinin Rabb’e arz edilmesi şeklidir duâ. Yasinler, Fatihalar okunarak tamamlanırdı mezarlık ziyaretleri. Sonra herkes sessizce evine dağılırdı.

Dargın olanların, bayramı beklemeyip, hemen barışması gerekir. Allah Teâlâ’yı ve Peygamber efendimizi seven, insanların kusurlarına bakmaz, hoşgörülü olur. İyi insan, herkesle iyi geçinir. Başkalarına sıkıntı vermediği gibi, onlardan gelecek eziyetlere de katlanır. Bir kusuru için kimseye darılmamak gerekir.

Dargınlık olsa bile üç günden fazla sürmemeli. Şayet bayrama kadar süren bir dargınlık olduysa, daha fazla gecikmeden barışmalı. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: “Birbirinizle münasebeti kesmeyin! Birbirinize arka çevirmeyin! Birbirinize kin ve düşmanlık beslemeyin! Birbirinizi kıskanmayın! Ey Allah’ın kulları, kardeş olun! Bir Müslümanın diğer kardeşine darılarak üç günden çok uzaklaşması helâl değildir.” (Buhari)

Bayramı Kimler Hak Eder?

Ramazan gittiği için değil, günahlarımızın affolduğunu ümit ederek, büyük sevap ve nimete kavuştuğumuzu umduğumuz için bayram yapıyoruz.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz şöyle buyurmaktadır: Bayram sabahı Müslümanlar, namaz için camilerde toplanınca Allahu Teâlâ meleklere, “İşini yapıp ikmal edenin karşılığı nedir?” diye sorar. Melekler de, “Ücretini almaktır” derler. Allah Teâlâ da, “Siz şahit olun ki, Ramazan’daki oruçların ve namazların karşılığı olarak, kullarıma kendi rızamı ve mağfiretimi verdim. Ey kullarım, bugün benden isteyin, izzet ve celâlim hakkı için istediklerinizi veririm” buyurur. (Beyhaki)

Peygamber efendimiz, “Ramazan ayının son günü Allah Teâlâ, oruç tutanları affeder” buyurunca, ashab-ı kiram, ‘Ya Resulullah, o gün kadir gecesi mi?’ diye sual etti. Onlara, “Bilmez misiniz ki iş yapana, işi bitirince ücreti verilir” buyurdu. (Beyhaki)

Hz. Ali, “Bugün, orucu kabul edilenlerin ve günahları affedilenlerin bayramıdır” buyurdu.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz, “Ramazan ayında, içkiye devam eden, ana babasına âsi olan ve sıla-i rahmi terk eden hariç, herkesin günahları affolur” buyurdu. (Gunye)

Eğer bunlar tevbe ederse, Allah Teâlâ günahlarını affeder. Ramazan’daki sevaplar bilinseydi, “Her gün ramazan olsa” denirdi. “Ramazan ayındaki özel sevaplar bilinmiş olsaydı, bütün yılın Ramazan olması istenirdi” buyuruldu. (Ebu Nasr)

Ne mutlu günahlardan sakınarak oruç tutanlara. Bunlar, asıl bayramı ahirette yapacaklardır! “Hiç bir kul yoktur ki, din kardeşini Allah için ziyaret etsin de bir melek, ‘Ne iyi ettin, cennet sana helal olsun’ demesin. Allah Teâlâ da buyurur ki: ‘Kulum beni ziyarete geldi. Bana da onu ağırlamak düşer’. (Ebu Ya’la) Allah rızası için Müslümanı ziyaret etmek çok sevaptır. Âlimi, fakiri ve salih akrabayı ziyaret daha çok sevaptır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Âlimi ziyaret eden, beni ziyaret etmiş gibi sevap alır.” (Taberani)

Ramazan bayramında müminler bir önceki ayı ibadetle geçirmenin ve Allah’ın rahmetine nâil olma ümidinin sevincini taşırlar.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz “Arife günü, kurban günü ve teşrik günleri biz Müslümanların bayramıdır. Bu günler yeme içme günleridir” (Ebû Dâvûd; Tirmizî; Nesâî) buyurmuştur.

Tebrik şekli olarak da ashabın birbiriyle karşılaştıklarında, “Allah bizden de sizden de kabul etsin” dedikleri rivayet edilir (İbn Hacer).

Bayram Gecelerinin Fazileti

Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz buyurur:

“Ramazan bayramı gecesini ve Kurban bayramı gecesini sevabını Allah’tan umarak ihya edenin kalbi, kalplerin öldüğü günde ölmez.” (İbn Mâce)

Namaz Kılmak

“Müslüman bir kimse, farzların dışında nâfile olarak her gün Allah rızası için on iki rekat namaz kılarsa, Allah Teâlâ ona cennette bir köşk yapar” veya “Ona cennette bir köşk yapılır.” (Müslim)

Kur’an-ı Kerim Okumak

“Kim Kur’ân-ı Kerîm’den bir harf okursa, onun için bir iyilik sevabı vardır. Her bir iyiliğin karşılığı da on sevaptır. Ben, elif lâm mîm bir harftir demiyorum; bilâkis elif bir harftir, lâm bir harftir, mîm de bir harftir.” (Tirmizî)

Dua Etmek

Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, her fırsatta dua etmemizi istemiş, dualarımıza meleklerin “âmin” dediğini müjdelemişlerdir. Dualarımızda Allah’tan hayırlı ve güzel şeyler istememizi tavsiye etmişlerdir: “(Ey Resûlüm!) De ki: Sizin dua ve niyâzlarınız olmazsa, Rabbim size ne diye değer versin?” (Furkân, 77)

Sadaka Vermek

Asr-ı saâdette bayrama, infakla, ikramla, sadakayla hazırlanılır; bayram, Allah için yapılan fedâkârlıklarla karşılanırdı. Gerçek bayram, Hakk’ın bizden râzı olmasıdır. Rabbimiz: “Allah yolunda infâk edin! Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Bir de ihsanda bulunun. Zira Allah, muhsinleri (iyilikte bulunan, işini güzel yapan ve ihsan şuuru ile yaşayanları) sever.” (Bakara, 195) buyurmaktadır.

Peygamber Efendimiz zengin-fakir her mü’mini infâka teşvik eder, bir hurmadan başka bir şeyi olmayan mü’min için şöyle buyururdu: “Yarım hurmayla da olsa cehennem ateşinden korunun, onu da bulamazsanız güzel ve hoş bir söz ile korunun.” (Buhârî)

Tevbe İstiğfar Etmek

İbn Ömer (r.a.) şöyle der: “Biz, Resulullah Efendimiz’in bir mecliste yüz defa: ‘Allah’ım! Beni bağışla ve tevbemi kabul buyur! Çünkü sen tevbeleri çok kabul eden ve çok merhamet edensin.’ dediğini saymıştık.” (Ebû Dâvûd, Tirmizî)

“Şüphesiz Allah, çok tevbe eden ve çok temizlenenleri sever.” (Bakara, 222)

Hamd ve Şükür Halinde Bulunmak

Ayet-i kerimede: “Ölümsüz ve daima diri olan Allah’a güvenip dayan. Onu hamd ile tesbih et.” (Furkân, 58) buyurulmaktadır.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Meşrû işlere Allah’a hamd ile başlanmazsa hayır ve bereketi kesilir.” (İbn Mâce; Ebû Dâvud) “Şükür, imanın yarısıdır…” (Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr)

Allah’ı Zikretmek

“Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle, sabah-akşam Rabbini an. Gâfillerden olma!” (A’raf, 205)

“Rabbinin ismini zikret ve bütün varlığınla O’na yönel.” (Müzzemmil, 8)

“…Allah’ı zikretmek, elbette en büyük ibadettir…” (Ankebût, 45)

Peygamber Efendimiz de şöyle buyurur: “Allah’ı sevmenin alâmeti, Allah Teâlâ’yı zikretmeyi sevmektir.” (Suyûtî, el-Camiu’s-Sağîr)

Salatü Selam Getirmek

Nitekim ayet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Şüphesiz ki Allah ve melekleri, Peygamber’e çokça salât ederler. Ey müminler! Siz de O’na salavat getirin ve tam bir teslimiyetle selâm verin!” (Ahzâb, 56)

Bayrama Hazırlanmalıdır

İslam’da geceler günden önce yani önden geldiği için bayrama bayram gecelerini ihya ederek başlanmalıdır ve sonrasında da şu şekilde hazırlıklar yapılabilir:

1- Bayram günlerinde temiz ve güzel elbiseler giyilmeli.

2- Bayram namazına gitmeden önce gusül abdesti alınmalı.

3- Dişler fırçalanmalı, ağzımız temiz kokmalı.

4- Güzel kokular sürünmeli.

5- Güler yüzlü olunmalı.

6- Namazdan önce Ramazan bayramında hurma vb. tatlı bir şey yenilmeli.

7- Kurban bayramında ilk olarak kurban etinden yenilmeli.

8- Namaza mümkünse yürüyerek gidilmeli.

9- Namazdan dönüşte başka bir yol kullanılmalı.

10- Çokça sadaka dağıtılmalı.

11- Ramazan bayramında fitreler namazdan önce verilmeli.

12- Namaza giderken tekbir getirilmeli (mendubdur).

13- Bayram günlerinde İslamî ölçüler içinde eğlenilmesi ve bazı oyunların oynanması da câizdir.

Cenâb-ı Hak, kullarını ebedî cennet bayramına kavuşturmayı arzu etmekte. Fakat bu ebedî bayram mükâfatı için, kullarının fânî ömür sermayelerini, Allah’ın rızasına uygun sarf etmelerini istemektedir.

Ümmetin bir kısmı bayrama güven içinde girerken, maalesef Gazze başta olmak üzere ümmet coğrafyasının bazı bölümleri kan ve gözyaşına mahkum olmuştur. Bu kardeşlerimiz için dua edeceğiz, maddi manevi yardımlar da bulunacağız da bunlar yeterli mi acaba?

Şu ilahi emre ittiba ne zaman gerçekleşecek:

“Size ne oluyor da Allah yolunda ve ‘Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver’ diye yalvarıp duran, zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz.” (Nisa, 75)

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.