Başörtünün Markası Ne?

Başörtünün Markası Ne?

Yok ya, olmuyo ya… Alışınca olmuyo… Ben markasız örtü kullanamıyorum. Marka olmayınca olmuyo ya… Cümleleri maalesef duyulur oldu. Tesettürün şuuruna varamamışlar için acınacak cümleler. Yazık!Örtüyü nasıl anlıyor?Ne için örtünüyor farkında değil. İzzeti, şerefi elbisenin markasında mı arıyor? Ne boş arayış. Çevresindekilere de bu şekilde bakıyorsa temelli perişan. Tam bir zavallı.

Endülüs’ü fetheden Tarık bin Ziyad, bugünkü İspanya’ya girerken üzerindeki kıyafeti yamalıydı. Fakat maneviyatı itibariyle asaletinden ve haşmetinden gözler kamaşıyordu. Çünkü farkındaydı. İspanya hazineleri ayağının altında olduğu halde, askerlerinin yanında “Ya Rabbi ben bir köle idim hür yaptın. Bir askerdim komutan yaptın. Komutan idim dünyanın hazinelerini verdin. Beni nefsime bırakma.” Dedi. Hazinelere itibar etmeden cihad yolunu tercih etti. Çünkü farkındaydı. Endülüs’ün tarihten silinişindeki son devlet Beni Ahmer’in hükümdarı Abdullah-ı Sağir, vatanını terk ederken atının eyer ve mahmuzları bile altın ve mücevherdendi. Düşmanlarına teslim ettiği memleketinden annesiyle birlikte ayrılırken Padul Tepesi’nde durup son kez Gırnata’ya bakmış harika bir şehrin alevler içindeki halini hüzünle seyredip iç çeke çeke ağlamaya başlamıştır. Annesi onun bu halini görünce kaşlarını çatarak: Ağla ey gafil, ağla! Erkekler gibi koruyamadığın şu mübarek yurdun için şimdi kadınlar gibi ağla!.. demiştir. Demek ki imkanlar israfa harcandığında yenilgi ve yok oluş kaçınılmaz oluyor. Gerisi çaresizlik ve boş bir  pişmanlık.

Ey  Adem oğulları! Her mescid huzurunda ziynetinizi (güzel elbisenizi giyin Yeyin, için, ama israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez. (A’raf 31) ayeti israf hususunu ne güzel anlatıyor. Bu ayetle birlikte “ Sizin hakkınızda en çok korktuğum şeylerden biri, mideleriniz ve iffetleriniz hususunda sizi azgınlığa sürükleyen şiddetli arzular, diğeri de heva ve hevesinizin sizi dalalete düşürmesidir.” Nebevi uyarısı bizi ne kadar sarsıyor.

Ömer ibnu’l Hattab radıyallahu anh oğlu Abdullah’ın yanına girdi ve onun yanında bir et parçası gördü. Bu et de neyin nesi diye sordu. Abdullah: -Canım çekti de cevabını verdi. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi:- Sen her canının çektiğini yer misin? Kişiye israf olarak her canının çektiğini yemesi yeter. (Kitabüz Zühd/ Ahmed bin Hanbel)

Şüphesiz ki tesettür ziynetleri örtmek içindir. Ya örtü ziynet haline gelmişse ne olacak? Tesettür mü oluyor yoksa öylesine örtü mü oluyor?

Bütün bunların yanında bir dünyevileşme telaşı nefislerimizi sarmışsa kurtulmanın çaresi elbette ki ateşe odun atmak değil, ateşi odunsuz bırakmaktır. Nefsimizin her istediğini vermek, ateşe odun atmaktır. Nefsimize esir olmaktır. Ateş odun atılarak kontrol edilmez. Seçici olabilmek, bazen nefse hiç vermemek ateşi kontrol etmek ve nefsi esir almaktır. İşte asıl özgürlük budur.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.