“BAŞKALARININ YAŞAMAYI SEVDİĞİ KADAR ÖLMEYİ SEVEBİLMEK”

İslam orduları İran kapılarına dayanmıştı. Ordu Komutanı Saad Bin Ebi Vakkas İran orduları komutanı Rüstem’e bir elçi gönderdi. Rüstem geçim sıkıntısı ve maddi sebeplerle İran’a geldiklerini zannettiği müslümanların elçisi Muğıre’ye rüşvet kabilinden ve küçümseyerek: “Peygamberinize elbise, binek ve bin dirhem, her birinize de birer yük hurma verelim de haydi dönüp gidin memleketinize.” demişti.
İslam elçisi Mugire’nin verdiği cevap hem Rüstem’e hem de İslam’da cihad ve fetih ruhunu kavrayamayan tüm çağların Rüstemlerine verilebilecek en güzel cevaplardan bir tanesidir. Şöyle diyordu İslam Elçisi:”Biz dünyalık talebiyle gelmedik. İnsanları yaratılmışlara ibadetten, Allah’a ibadete çevirmek için buradayız. Adamlarımız, sizin adamlarınızın hayatı sevdiği kadar, bu gaye için ölümü sevmektedir. Ben sizi İslam’a çağırıyorum; kabul ederseniz bizlerden birisi olursunuz. Şayet kabul etmezseniz, size İslam’ın barışını teslim ediyorum ve cizye ödemenizi teklif ediyorum. Bunu da kabul etmezseniz, o zaman savaşalım.”
Kelime anlamına baktığımızda fetih; açma, kapalı bir kapıyı açmak, aşılması gereken bir engeli ortadan kaldırmak, maksada giden yoldaki engelleri etkisiz hâle getirmek anlamındadır.
Terim olarak ise: “Müslümanlarin bir ülke veya sehir/sehirleri, i’lây-i kelimetullah amaciyla İslam’a açmalari, İslam devleti idaresine almalarıdır.”
Allah (celle celaluhu)ün Fettah isminin tecellisidir aslında fetih anlayışı ve ruhu. Büyük İslam alimlerinden Fahrettin Razi’nin Rabbimizin fettah ismi ile ilgili şu cümleleri, fetih kavramının nasıl ilahi bir kaynağın pınarı olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. “Allah kullarına hayır kapılarını açan ve zor olan işleri kolaylaştırandır.O ilim ile kullarının dini işlerini, zenginlik ile de dünyevi işlerini açandır. Zulme uğrayana yardım eden ve sıkıntısını giderendir. Allah, Hak ile batılı birbirinden ayırmış, aralarını açmıştır. Her ikisini de açıkça ortaya koyup açıklamış, Hakkı üstün tutup geçerli kılmış batılı da geçersiz kılmıştır.”
İkinci bir yaklaşıma göre fetih, sadece bir şehrin surlarının yıkılıp içine girilmesi olarak değil, İslâmiyet’in batıya ve tüm insanlığa açılış kapısıdır. Bu düşüncenin tecellisidir ki fetih ruhuna sahip olan müslümanlar, Orta asya’dan Çin’e Hindistan’a; Kuzey Afrika’dan Endülüs’e ;Türklerin müslüman olmasından sonra da Avrupa’nın içlerine kadar seferler düzenlemişlerdir.
Fethin bir başka yönü ise kalplerin fethidir. İman ve İslam sancağını ilk önce kalbimizin burçlarına dikmeliyiz. “Kurtulmayan kurtaramaz. Kendini fethedemeyen hiçbir şeyi fethedemez. Gönül kapısını tevhid anahtarıyla açabilen kimsenin önünde nice kapalı kapılar kolayca açılacaktır. Mekke’nin şehirlerin anası (En’am 6/92) ve dünyanın merkezi olduğu gibi vücudun başkenti de kalptir. Kalbin fethi, insanın fethidir; insanların fethi de ülkenin ve dünyanın fethi.” Anadolu’nun ve balkanların fethi sırasında bu bölgelere ordulardan önce Allah dostlarının ve alperenlerin gönderilmesi ,önce gönüllerin fethine zemin hazırladı. Ordular ise daha sonra insanlarla İslam arasındaki engelleri kaldırdılar.
İslam’da fethin amaçlarını ise şu başlıklar altında toplayabiliriz:
- Allah’ın (c.c) Fettâh ismi ile lütfedeceğine inanmak, acele etmemek, hakkındaki ilâhî hükmün gerçekleşmesini sabırla beklemek.
“Allah (c.c) insanlara bir rahmet açtı mı onu tutan olamaz, O’nun tuttuğunu da ondan sonra salacak yoktur. O üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Fâtır 35/2)
- İnandığı ve beklediği lütuflara ulaşmak için sebeplere yapışmak
- Sıkıntılı olanların yardımlarına koşmak,
- Kendinden zayıf olanlara merhamet etmek,
- Gönüllerin İslâm’a açılması için gayret etmek,
- İnsanları bağışlamak, nasihatte bulunmak,
- İnsanlara hikmetler öğretmek,
- Adaletle hükmetmek,
- İşlerinde insanlara yardımcı olmak
- Allah’ın ahkamını tüm dünyaya hakim kılmak
- Hakkın hatırını üstün tutma ve hakikati hakim kılma gayreti,
- Dini emirleri öğrenip ona göre yaşamak ve başkalarına öğretmek,
- İyiliği emredip kötülükten sakındırmak,
- İslam’ı tebliğ, ilahi mesajı bütün insanlığa duyurma aşk ve gayreti,
- Düşmanlara karşı ilmi ve fikri mücadele, ilim ve teknolojide etkinlik ve üstünlük sağlama,
- Maddeten terakki ederek ekonomi ve kültür savaşında güç ve üstünlük kurmak,
Buraya kadar değindiğimiz gerçekler fethin İslam’daki yeri ve öneminin ne olduğuna dair genel bir bakış açısı kazandırdı düşüncesindeyiz. Burada sizinle şu düşüncelerimizi de paylaşmak istiyoruz: İslam ıstılahına ait kavramlar tüm zamanlar için geçerlidir. Onları gündemden çıkarmak, geçmişe ait kavramlar gibi görmek, hükmen olmasa da fiilen yokmuş gibi davranmak; hiç kimseye verilmiş bir yetki değildir. Fethi, cihadı ve bir kısım İslami terimleri gündemimizden çıkaramayız. Unutmayalım ki müslüman İslam’ın yaşayabildiği emirlerini yaşar, yaşayamadığı emirlerini yaşamaya fırsat vermesi için Allah(celle celaluhu)’a dua eder.
Fetih konusu işlenirken üzerinde en çok tartışma yapılan konulardan birisi de fetih ve işgal kelimelerinin anlamlarının karşılaştırılmasıdır. Müslümanların yaptığı tüm fetih hareketlerini değerlendirirken; Mekke’nin, Kudüs’ün, İstanbul’un fethinin sonundaki olaylara baktığımızda fethedilen topraklarda yaşayan insanlara karşı güzel muamele, af ve merhamet vardır. Kesinlikle vahşet ve katliam yoktur.
Rasûlullah’ın savaş esnâsında çatışmaya katılmayan yaşlıların, kadınların ve çocukların öldürülmesini yasaklayan, aşırı gidilmemesi, zulüm ve işkencede bulunulmaması, gözleri oyarak, kulak ve burun gibi uzuvları keserek işkence yapılmaması konusundaki emirleri de hayranlık vericidir. En büyük fetih sahibi, en büyük fâtih Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve selem ve ashabı , O’nun izini tâkip ederek 30 sene içinde çok geniş bir coğrafyayı fethettiler. Katliam, işkence, zulüm yapmadılar, asil davrandılar.
Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) in Mekke’nin fethinden sonra Ebu Süfyan’ın Hanımı Hind ile yaptığı konuşmada söyledikleri fetih ile işgal arasındaki farkları çok net olarak ortaya koymaktadır. Peygamberimiz Hind’e şunları söylemektedir: “Çocuklarınızı öldürmeyeceksiniz. Zina etmeyeceksiniz. Hırsızlık yapmayacaksınız.”Bir galibin istediği şeylere dikkat edersek, istenen yepyeni ve aslî fitrata uygun bir yaşam tarzıdır. İstenen kim olursa olsun reddedilemeyecek güzelliklerdir. İstenen fetihtir, inkılâptır. İşgal değildir. Peygamberimizin on senelik Medine hayatı boyunca bizzat katıldığı 27 gazvede ve ashâbından birinin komutasında gönderdiği 60 kadar seriyyede, (yani Peygamberimiz zamanındaki 90 civarındaki savaşlarda) toplam 150 kişinin ölmesi bunun ispatıdır.
İşgali kendisine hayat tarzı olarak benimsemiş batılı ülkelerin sadece Irak Savaşı ve 2.Dünya Savaşı yıllarında dünyaya verdiği zarar ise tüyler ürperticidir.İşte Amerikanın IRAK’ı işgalinin sadece bir yıllık bilançosu;
- Ölen sivil sayısı: 34 bin 500
- Irak’ı terk edenler: 2 milyon
- Irak’tan kaçanlar: 1 milyon 700 bin
- Evsiz sayısı: 712 bin
Dünyada yaşanan savaşlara ait şu istatistikler de batılı ülkelerin dünyamıza demokrasi getirmek(!) için ödettiği bedelleri çok net olarak ortaya koymaktadır: Dünyada 5 bin 600 yılda toplam 15 bin 500′ün üzerinde bölgesel ya da ulusal savaş yaşandı, 3.7 milyar insan öldü.1. Dünya Savaşı’nda ölen her 100 kişiden 14′ü, 2. Dünya Savaşı’nda ölen her 100 kişiden 70′i, 1990 lardaki savaşlarda ölen 100 kişiden 90′ı sivildi.1945-1992 yılları arasında gerçekleşen 149 savaşta 23 milyondan fazla insan öldü. Bunun yalnızca 3 milyonunu askerler oluşturdu. Bilinen o ki, savaşlarda genellikle 1 askerin ölümüne karşılık 1 sivil doğrudan, 14-15 sivilse açlık, susuzluk, bulaşıcı hastalıklar gibi nedenlerden ölmektedir. Birinci Dünya Savaşı 50 milyon kişinin ölmesine, 90 milyon kişinin de sakat kalmasına yol açtı. Balkan savaşında Bosna’da 20 bin kadına tecavüz edildi. Körfez Savaşı’nda ABD müttefiki devletler, Irak-Kuveyt sınırına ve Basra kenti etrafına 1 milyon mayın yerleştirdiler, Balkan Savaşları’nda da 64 ülkede 110 milyon patlamamış kara mayınının üzerine basacak insanları beklediği biliniyor.
Fetih aynı zamanda bir imar hareketi demektir. İstanbul`un fethiyle harabe halinde devralınmış olan şehir kısa zamanda yeniden onarıldı ve Yahya Kemal`e `Aziz İstanbul`, Necip Fazıl`a da `İstanbul` şiirini yazdıracak hale getirildi. Kadıköy`üne `körler ülkesi` adını verecek kadar kör olanlardan kurtarılan şehir yeniden planlanarak ilim, kültür, sanat ve medeniyet merkezi haline getirildi. Anadolu’yu ve Balkanları fetheden ecdad, her köşeyi köprü ,çeşme ,okul,cami,medrese ile donatmışlardır. Sadece Bulgaristan’da 2356 cami, 142 medrese, 273 mektep, 174 tekke ve zaviye, 42 imaret, 116 han, 113 hamam, 24 köprü, 16 kervansaray, 75 diğer, eserler yaptırılmıştır.
Tüm bu veriler ışığında şunu kabul etmek gerekir ki bugün dünyamıza lazım olan ruh Batı’nın kokuşmuş menfaatçi, sinsi işgal anlayışının izlerinin temizlenmesidir. Bu ise ancak yukarıdan beri tüm yönleri ile kavramaya çalıştığımız fetih ruhunu bu dünyaya yeniden hakim kılmakla mümkündür. Bunun önündeki en büyük engelimiz gittikçe bu kavrama yabancılaşmamız ve dünyevileşmemizdir. Rabbimiz bize bu dünyada izzet, adalet ve bu dünyayı yeniden kendi emirlerin doğrultusunda tanzim etme gücü versin.
KAYNAKLAR:
1-Esma’ül Hüsna Gerçek Hayat
2-Sosyal Bilgiler 7.Sınıf Ders Kitabı
3-Fetih nedir? Nazım Erzurumlu
4-Fetih Barış ve Adalettir. Ahmet İlhan
5-Fetih Şuuru Şakir TARIM
6-Fetih İmanın Zirvesidir Mehmet TALU