Bakanlık Da Fark Etti: Değerler Eğitimi

Değer, belli bir tutum ve davranış tarzı veya varoluşun temel amacı hakkında uzun süreli kişisel bir inanıştır.
İçerisinde bulunduğumuz yüzyılda insanlığın değer kaybına uğradığını görmekteyiz. İlmin ve teknolojinin, artık bırakın yüzlerce yıl öncesini, on yıl öncesine göre bile kat be kat geliştiği bir dönemde bulunmaktayız. Ancak bu gelişmeyle paralel bir şekilde ilerleyen ve sadece kendimizi değil bütün insanlığı derinden etkileyen bir değerler erozyonunun da içerisinde bulunmaktayız.
Teknolojik anlamda geliştiğimiz bu dönemde, insanı ve toplumu ahlaktan uzaklaştıran, ahlaklı olmayı zorlaştıran bir hayat tarzı insanlara sunuluyor. İnsanı insan kılan değerlerin feda edildiği, fayda ve çıkar gibi menfaat alanının değerlerinin ön plana çıkartıldığı, bunun sonucu olarak da çatışmanın, çekişmenin, kin ve nefretin, haksız rekabetin ve haksızlıkların hâkim olduğu bir dönemi yaşamaktayız.
Tanzimat’tan bu yana dünyevileşmiş bir Müslüman toplumun, Cumhuriyetle de beraber birçok değerinin kıyıma uğradığını görmekteyiz. Devletin resmi ideolojisi ile beraber kendini daha somut bir şekilde belli eden dünyevileşme ne yazık ki, dini ve kültürel birçok değerimizin yok olmasına ya da ciddi anlamda yıpranmasına sebep oldu. Ahlaki ve kültürel anlamdaki bu yozlaşmaya karşı tedbir almanın gerekliliğinin önemini kavramak istemeyen idarecilerimiz ile kültürel, ahlaki ve dini tedbirleri gericilik olarak gören zihniyetler yüzünden özellikle de gençlerimiz büyük bir boşluk içerisinde kaldılar.
Bunun sonucudur ki; gazetelerin üçüncü sayfalarında ve televizyon ekranlarında, uyuşturucu bağımlılığında kıvranan gençlerimizi, lise öğrencilerinin sevgili kıskançlığı sebebiyle birbirlerini bıçaklamalarını, sınıflarında öğretmen döven öğrencileri, sevdiği gençle bir olup öz anne ve babasını öldüren kız çocuklarını, yatılı okullarda ve yetiştirme yurtlarındaki tecavüz olaylarını okumak ve izlemek zorunda bırakıldık. İşin daha acı olan tarafı da şudur ki, toplumsal, dini, ahlaki hangi alanda sayarsanız sayın, bu suç sayılan eylemler o kadar çok yaşanır hale geldi ki, artık normal olarak karşılanmaya hatta birçoğu insanların tepkisinden bile uzak kalmaya başladı.
Bir zamanlar kapkaranlık medeniyetlerin ortasında değerlerimizle pırıl pırıl parlayan bu milletin bu hale gelmesinin temelinde yatan en büyük sebep, kuşkusuz ki, Allah Teâlâ’nın emirlerinin ve Hz. Muhammed’in aleyhisselam sünnetinin gençlerimize tam olarak öğretilmemesidir.
Bahsettiğimiz dini, ahlaki ve toplumsal sorunların sonucunda, çok şükür ki artık devletimiz de bu meseleye ciddi bir şekilde eğilme yoluna gitti. Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in aleyhisselam hayatının öğretildiği dersler başta olmak üzere Değerler Eğitimi dediğimiz ve toplumda önemini yitirmeye başlamış; Sevgi, Sorumluluk, Adil olmak, Cesaret, Nezaket, Dostluk, Yardımlaşma ve Dayanışma, Temizlik, Doğruluk, Dürüstlük, Misafirperverlik, İyilik yapmak, Çalışkanlık, Paylaşımcı olmak, Şefkat, Merhamet, Alçakgönüllülük ve Fedakârlık gibi değerlerimiz, anasınıfından ortaöğretime kadar her seviyedeki çocuklarımıza ve gençlerimize belli bir müfredat kapsamında öğretilmeye başlandı.
Türkiye’de değerler eğitimi ilk kez 2010 yılında yayımlanan bir genelgeyle uygulanmaya başladı. 2014 Temmuz ayında da imzalanan protokolle değerler eğitimi uygulamasına yeni bir yön verildi. Türkiye’de tüm örgün ve yaygın eğitim kurumlarındaki öğrencilere seminer şeklinde verilmesi planlanan değerler eğitimde, “Sabır, Hastalık ve Musibetin Anlamı, Bir Hayat Gerçeği: Ölüm ve Ötesi, İnancın Bireysel ve Toplumsal Hayata Etkileri, Dua ve İbadetin Hayatımızdaki Yeri, Peygamber Sevgisi, Ramazan Ayı ve Oruç” gibi ana başlıklar halinde konular yer almakta.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın “Değerler Eğitimi” konusuyla ahlaktan, faziletten, ahiretten, maneviyattan söz etmesi tabi ki, Türkiye’de yıllarca Müslümanları ezmeye çalışan, hor gören zevatı rahatsız etti. ‘Bu çağda bu kafa!’ klişesini yine dillerine pelesenk edip saldırıya geçtiler. Onların korkulu rüyalar görmelerine sebep olan mesele elbette ki, Değerler Eğitimi yoluyla “imanlı ve faziletli insan” yetiştirilmeye çalışılmasıdır. Allah Teâlâ korkularını daim eylesin.
Çocuklarımıza ve gençlerimize yukarıda sayılan ahlaki ve dini değerlerin öğretilmesi sağlıklı bir toplum oluşturmak açısından son derece önemli. Onlara matematik ve Türkçe öğretmek ne kadar önemliyse değerleri öğretmek de o kadar gerekli. Çünkü değerler eğitimi; ahlaki, kültürel, ruhsal, bireysel ve toplumsal alana ilişkin uygun duyarlılık geliştirmek, erdem, fazilet ve değer duyarlılığı oluşturmaktır.
Değerlerimizi öğrencilere sunarken en güzel şekilde takdim etmeliyiz. Ancak bu yeterli olmayacaktır. Çünkü öncelikle değerleri, hayatımız ve yaşantımızla öğrencilere göstermek durumundayız. Bizim konumumuz değerleri yozlaştıran ve tüketen değil, değer üreten olmalıdır.
Dini değerleri çocuklara hem anlatacağız hem de onların hayatlarına egemen kılmaya çalışacağız. Çünkü Kuran’a göre sadece marufu işlemek yetmez. Marufu egemen kılmak da gereklidir. Münkerden kaçınmak bizatihi bir erdem değildir. Mühim olan insanlığı münkerden arındırmaktır.(Al-i İmran, 104-110) Sabır ve merhamet yetmez. Sabrı ve merhameti (Ğaşiye, 17-18) tavsiye etmek gerekir. Yetime yardım etmek yetmez. Yetime yardımı teşvik ederek toplumsal bir bilinç oluşturmak gerekir. (Bakara,177; Maun, 2-3) Kısacası söz, davranış ve yaşantımızla değerler üretmemiz, değerler üretilmesine rehberlik etmemiz, değerleri gençlerimizin gündemine eklemek gerekmektedir.