SİİRT’İ SEVMEK İÇİN 11 SEBEP
Nisan 2022 Sümeyye ÇİFTÇİ A- A+
A- A+

SİİRT’İ SEVMEK İÇİN 11 SEBEP

Bir zamanlar “Kim kimdir” adlı bir seminerler silsilesine katılmıştım. Genç hanım ellerini dua eder gibi gökyüzüne kaldırarak, arkadaşlar, demişti. Kimseye vaatte bulunmayın, söz vermeyin, kimseyi beklentiye sokmayın. Eğer her defasında bir tık fazlasını veremeyecekseniz kimseye “sürprizim var sana” da demeyin. Çünkü beklentinin sonu yoktur. Kucak dolusu para döküp son modelinden uzaktan kumandalı araba alırsınız, oğlunuz “e zaten söz vermiştin,” der. Kızınıza heyecanla “sürprizim var sana” dersiniz, sürpriziniz uzay mekiği bile olsa verdiği haz onu beklerken tüketildiği için umduğunuz teşekkürü alamazsınız.

Bu hipotezini sayısallar için de bir de rakamlara dökmüştü. “Karşınızdakinin beklentisi 10’sa siz de 10 verirseniz muhatabınız görevinizi yaptığınızı düşünür, belki, o da canı isterse teşekkür eder. Ancak diğer hediyenizin 15 olması lazım ki sonrasında başınız ağrımasın. Ama siz beklentiyi 5 tutmuşsanız, 5’lik bir hediye üstüne +1 verirseniz nurun ala nur olur, övgü üstüne övgü alırsınız. Dostlar beklentiyi yapabileceğinizin de altında tutun. 5’lik beklentiye 5 verin sonra kendi inisiyatifinizle +1 ilave edin, eşinizi evladınızı zalimleştirmeyin.” diyerek gözlerimize tek tek bakmış sahnede U şekli  çizerek dolaşmış sonrasında o günkü seminerini bitirmişti.

Peki, ben yıllar sonra bu ders notunu neden hatırladım. Çünkü ben o tavsiyeyi uygulayamadım. Ve yüreğimden koparak verdiğim armağanlara dudak bükenlerle muhataplığım devam etti. Ama bu seminere katılmadığı halde bu maddeyi uygulayan bir kentle tanıştım. Karşılaştığım insanların “abartıyor musun biraz?” bakışlarına rağmen onu her detayıyla anlattım. Yüz yüze tanışmadığım insanlarda bu masal şehirden mahrum kalmasın diye kalemim yettiğince bu sayfalara yazdım.

Öyle bir şehir ki hiçbir beklentiye düşürmedi beni, hiçbir vaatte bulunmadı, boş bir zihinle adım attım sınırlarına. Ama o sürpriz yaptı, sıfır beklentimize karşı, 11+sonsuz ile uğurladı bizi, hem de yirmi dört saatte. Emektar telefonum sadece görüntüleri kaydedebildi. Ama Siirt’in kendine mahsus sessizliği, baharatımsı kokusu, adını bilmediğim kırmızının bir tonu olan toprağının rengi orada kaldı.

Öyle bir yer düşünün ki “şimdiye kadar çok gezdin en çok neresini beğendin?” denildiğinde önce Siirt’in mor dağları gözünüzün önüne geliyor ardından kulağınızda Siirtlilerin sükûneti uğulduyor sonra burnunuz bıttım sabunu kokusu ile sızlıyor.

Peki, nedir bu Siirt’i yeşil Bursa’dan, egenin incisi İzmir’den, taşı toprağı altın İstanbul’dan daha hatırlanır yapan?

1-Birinci sırayı tüm güney doğu şehirlerinde olan bir özellik alıyor, coğrafi konumundan dolayı Arap kültürünün etkisi daha aşikâr olduğu için insana Mekke’yi Medine’yi hatırlatıyor. Uzun zamandır görmediği annesinin yazmasını yoldan geçen bir teyzede görüp duygulan kalp Siirt’te de aynısını yapıyor.

2-İkinci sırayı Tillo alıyor. Süryanice ’de “yüksek ruhlar” demek olan Tillo on binlerce evliyası ile “hoş geldiniz” diyor misafirlerine. Peki, neden metrekare başına medreseler, allameler, mollalar düşen, kerametlerle efsanelerin iç içe geçtiği böyle bir ilçenin adı Süryanice. Demek ki Hristiyan hâkimiyeti varken de buralar maneviyat merkeziymiş. İnsanlar mı bir yeri kutsallaştırır yoksa o yerin havası suyu mu oraya gelenleri güzelleştirir ya da mübarek insanlar mı oraya kutsal olduğundan gider, cüz-i iradenin dahli ne miktardadır? Yine bir sır, kelami tartışmalar bir kere bulaşanın yakasını bırakmıyor, Siirt’te bile.

Küçücük Tillo’ da ahşap oymasının zirvesi minberi ile Ulu Camii hatta müze bile var ama biz neredeyse tüm mezarları, ağaçları tek tek ziyaret ettikten sonra kahvehane ve marketten müteşekkil çarşısında oturup insanları seyretmeyi tercih ediyoruz.

 

Böyle öğrenciye can kurban

3-Dünyanın en güzel hediyesini almış bir öğretmen var Tillo’ nun topraklarında. Bundan birkaç yüz yıl önce bir talebe vefat eden hocası için ne yapmış olabilir? Gücü nispetinde bir türbe yaptırır, devasa bir kubbe ile taçlandırır, bir hattat, bir müzehhip yardımıyla türbeyi tezyin eder sonrasında da son nefesine kadar şeyhinden aldığı ilmi yaşamaya ve yaşatmaya gayret eder. Ama bu kadarla yetinmeyenler de varmış. Bunlardan biri dini ilimler kadar pozitif ilimlere de vakıf olan Erzurumlu İbrahim Hakkı (k.s). Hocası Fakirullah Hazretleri 1734 senesinde vefat edince önce nazenin bir dil ile hocasının hayatını ve vefatını anlatıyor. Öyle ki "Hocamın başucuna doğmayan güneşi neyleyim?" diyerek üzüntüsünü bile hocasının ve kendisinin ilmi uzmanlığı ile ifade ediyor. Sadece sözde kalmıyor üstadının fen bilimlerine vukufiyetini bildiğinden onun çapına müsavi olacak bir hediye için harekete geçiyor.

Fakirullah Hazretlerine gönülden bağlı olan ve sık sık mektuplar gönderen 1. Mahmut’tan gelen ödenekle önce Tillo Mezarlığı’nın batısında bir tarla satın alıyor. Buraya kadar her şey normal standartlarında ilerliyor. Ama bununla yetinmiyor etraftaki meşelerden mazı toplayan köylülerin şaşkın bakışları altında türbenin doğu tarafına minareye benzeyen bir kule ve aynı istikamette üç km mesafedeki tefekkür tepesine harç kullanmadan sal denilen taşlarla bir duvar ördürüyor. Yapının ortasına da yerden 2,5 metre yükseklikte pencerevari bir boşluk bırakıyor. Uzayın derinliklerine Tillo’nun sokakları kadar vakıf astronom talebemizin niyeti; ardında hiçbir yazılı eser bırakmama sebebini soranlara kendisini işaret ederek, “en büyük eserim” diyen tefsir, hadis ve fizik âlimi hocası Fakirullah hazretlerine “kozmik bir teşekkür” de bulunmak ama tabi çevredeki bağlara üzüm sermeye gelen Tillo halkı bu olanlara bir anlam veremiyor. 1.Mahmut’un fermanı ile yaptırılan türbenin etrafındaki bu hareketliliği İbrahim Hakkı Hazretleri’nin hocasının vefatından sonra kendini toparlayamamasına yoranlar bile oluyor. Ve güneş ışınlarının ekvatora dik düştüğü için gece ve gündüzün birbirine eşit olduğu, günlerin uzamaya başladığı 21 Mart günü seher vaktinden sonra her şey ayan beyan ortaya çıkıyor. Güneş bulutların ardından yüzünü nazlı nazlı göstermeye başlarken sabah namazını eda edip bağına bahçesine doğru revan olan Tillo halkı İbrahim Hakkı Hazretleri’nin yasını üreterek aştığını fark ediyor.

Peki, neler oluyor? Astronom bilginimiz dünyanın başka yerinde gerçekleştirilmesi mümkün olamayan astronomi olayını elindeki imkânlarla kusursuz olarak hayata geçiriyor ve güneş ışıklarının Stilo sokaklarından önce hocasının sandukasının üzerine düşmesini sağlıyor.

Ama nasıl oluyor? Ekinoks günleri denilen 21 Mart 23 Eylül tarihlerinde doğan güneşin ilk ışınları Tefekkür Tepesi’ndeki Kale ’tül Üstat duvarından türbe yanındaki kuleye yansıyor, buradaki ayna vasıtasıyla kırılarak Fakirullah Hazretleri’nin tam sandukasının başına aksediyor. Yansıma sırasında Tillo sokaklarında henüz güneş görünmüyor, Tillolular iki dakika sonra Güneş’i ufukta görebiliyorlar. Işık yansıtma başka yerlerde de başka vakitlerde de gerçekleşiyor ama ilk ışıklar sadece Tillo’ da yansıyor. Tillo’nun konumunu farkını fark eden Erzurumlu İbrahim hakkı Hazretleri’nin yıllarca yaptığı hesaplar sonucu hayata geçirdiği bu astronomik gövde gösterisi şu an hala yurt içinde ve dışında konuşuluyor.

“Dünyaya geldim gitmeye, ilm ile hilme yetmeye
Aşk ile ân seyretmeye, ben în ü ânı neylerem.” mısralarının sahibi İbrahim Hakkı Hazretleri Almanya’da ya da Fransa’da doğsa muhtemelen şu an dünyada en bilinen 10 bilim adamı veya şairi listesindeydi. Ama doğum yeri Erzurum olduğundan, herhangi bir isyana, aşırılığa, dünya sisteminin işine yarayacak davranışa meyletmediğinden olsa gerek şimdilik sadece gök katında biliniyor. Zaman ne gösterir, sır. Fakirullah hazretleri Hindistan doğumlu olsa onun kabri ve çilehanesi de muhtemelen bunalıma giren Avrupalılar’ ın mekânı olur, guru derlerdi belki ama o da Tillo doğumlu. Ve Tillolular bile tam tanımıyor kendisini. Nasip.

Siirt Tillo’dan daha fazlası

Resulullah’ın ruhani tarafı galip geldiğinde bazen dalıp gidermiş. Böyle zamanlarda tekrar beşerî hayata dönmek için Hz. Ayşe’ye “kellemini ya Hümeyra,” dermiş. "Benimle konuş, bana söz söyle, neşelendir."

Tillo’ dan çıkınca biz de Siirt’e “kellemini ya Siirt,” demek zorunda kaldık çünkü Siirt sadece Tillo’ dan ibaret değildi. Bu kadim şehirde bizi kırmadı ve kapasitemiz nispetinde anlayabileceğimiz zenginliklerini önümüze serdi.

Bunları da diğer sayı da yazalım inşallah.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr

Nisan 2022

Sayı: 73