Temmuz 2024 Sümeyye ÇİFTÇİ A- A+
A- A+

Fazla Farkındalığın Farkındalığı Değersizleştirmesi Farkındalığı

 

Aklıma, fikrime, ruhuma grinin hâkim olduğu bir gün her renkten kâfi miktarda olan sınıfıma “biraz renkleneyim, gözüm gönlüm açılsın” niyetiyle uğradım. Çünkü öğrencileri gri bulutların arasından çıkan gökkuşağı gibidir öğretmenleri için. Ama normal şartlar altında mavi forma renginin hâkim olduğu bu çeşitlilik dağ sümbüllü moru ile sarsılmış gibiydi. Türkçe öğretmenleri öğrencilerimize kitaplar tavsiye etmiş tabi bizimkilerde bunu emir telakki edip o allı morlu çocuk kitaplarından edinmiş. Güzel de olmuş. “Okuduktan sonra bana da getirin ben de okuyayım,” dedim, merakla. Tabi ortaokul öğrencileri için öğretmene ödünç kitap vermek bir onur olduğu için -lise de bu ayrıcalığı arkadaş ortamına kaptırıyoruz- diğer gün hemen okuyup getirdiler. “Nasıldı?” diye sordum heyecanla. Sadece “güzeldi,” dediler başka bir şey demek istemedikleri çok belliydi. “Güzeldi,” kelimesindeki vurgudan ve gözlerdeki parlaklık seviyesinden kitabın ne anlattığını anlayabilecek kadar yıldır öğretmen olduğumu o gün fark ettim. Birkaç kız öğrenci beni mutlu etme kaygısıyla, “öğretmenim içinde çok güzel öğütler var, çok doğru şeyler yapan çocuklar var,” diye şerh düşmeyi ihmal etmedi. Bu çocukların elinde Saftirik ve türevleri tarzında kitapları gördüğümde de “nasıldı?” diye sormuştum da verdikleri cevapları görmüştü bu gözler. “Hocam sizde okuyun, on numara beş yıldız bir kitaptı, aynı bizi anlatıyordu, annesi de anne de aynı annem gibiydi,” tepkilerini duymuştu bu kulaklar.

Tek kusuru adı olan kitapları hemen okudum tabi ki.  İsimleri de “Mükemmel öğrenci nasıl olunur?” ya da “Anne babasını hiç üzmeyen, dünyayı kurtaran evlatlar” olsa hiçbir kitap ellerine su dökemezmiş bu kitapların.

Kitapta hepsi de İstanbul beyefendisi olan 5-6 kişilik bir arkadaş grubunun iyilik mücadelesini var. Mesela kahramanlardan birisinin saçı kötü öğrenciler tarafından örgüsünden kesiliyor ve bu kız çocuğu; bağırarak ağlamıyor, intikam planları yapmıyor, velisi okula gelmiyor. Bir arkadaşının tavsiyesi ile kesilen saçını “Lösev” benzeri bir kuruma bağışlamaya karar veriyor. Diğeri kendine hâkim olamayıp bir arkadaşını ittiği için nefes egzersizleri ile öfke kontrol çalışmaları yapıyor.  Sonra fakir kankalarına sınıfta para toplayıp ayakkabı alıyorlar, geziye gidemeyen dostları geziden mahrum kalmasın diye kurabiye satıyorlar. Okul kantini, etraftaki marketler, veliler ve idare bunu hiç sorun çıkarmıyor çünkü herkes seyru süluğunu tamamlayarak itminana ermiş birer yetişkin.

Sokak köpeğini okulda saklıyorlar, hademeler memurlar inisiyatif alıp bu köpeğin arşivde kalmasına göz yumuyor. Kedilere mama alıyorlar... Bu kadar farkındalık bir sayfaya sığmazken 150 sayfalık büyük puntolu bir çocuk kitabına sığıyor.

Kitapta bizim hatasız talebelerin tam tersi pür hata bir çete de var tabi. Ama onlar bile masum. İyi taraf o kadar sıkıcı ve yetişkin ki kötü tarafta belki biraz çocukluk kalmıştır diyerek o çeteye mensup olmak isteyen oldukça fazla erkek öğrencimin olduğuna eminim. Bir de kitabı okumamayı ve bu kadar harika yaşıtının varlığından haberdar olmamayı tercih eden bir grup da vardır mutlaka.

Masallarda bile iyiler bu kadar iyi değilken çocuk öykü kitaplarının böyle olması yeni trend. Veliler ve öğretmenler böyle kitapları çok seviyor. Bu tarz kitapların sonunda bir de test olsa sınava hazırlasa harika olur. Parmağını sallamadan, beş kardeşi göstermeden, küçüğümüzün başını okşayarak modern dünya için sorun çıkartmama kurallarını bir kurgu ile sıralarken de dikkat edilmesi gereken şeyler var tabi. Kitaplar anne babaların ve öğretmenlerin ete kemiğe bürünmüş hali gibi ya da öğretmenin ve eğitimimizin kitaba dönüşmüşü gibi olmalı. Malum kitapları öğrencilere yetişkinler alıyor.

“Müsaadenizle çocuklar”

Küçükler kendilerini bu kadar eksik hissetmek zorunda mı? Çocuk olmak konusunda çıtayı bu kadar yükseltmek çocukların çocuk olma hakkını elinden almak sayılır mı? Böyle tam kitaplar okuyan minik kızlar-erkekler daha mı çabuk mükemmelleşir, kitap okuma sevgileri de artar mı? Ömer Seyfettin’in, Kemalettin Tuğcu’ nun kitaplarını barındırdığı dramatik unsurlardan dolayı uygunsuz bulan uzmanlar; Irkçılığı, organ bağışını, orman yangınlarını, nesli tükenen hayvanları, mülteci sorununu anlatan kitapların o kitaplardan farkı bunlarda anlatılan acının modern olması mı? Küçükler bu kadar olgun olunca yetişkinlere gerek kalmadığı için onlar da çocuklar gibi takılabilir mi?

Küçük sahabilerden Rafii’ nin başkasının bahçesindeki hurma ağaçlarını taşlayıp yediği Rasulullah’a söylendiğinde; Efendimiz, Rafii’ye uzun uzun ayetler okuyup, belagatlı sözlerle onu uyarmamış sadece “yavrucuğum bir daha acıkırsan bana söyle” demiş sonra da onu doyurması için Allah’a dua etmiş. “Allah Allah, nasıl olur?” Bu vakıayı ilk duyduğumda bir şeyler eksik gibi gelmişti, sonuçta kul hakkıydı, hırsızlıktı daha fazlası söylenmeliydi. Çünkü çocuğa ne kadar çok doğru bilgi boca edersem, temiz bir sayfayı ne kadar doldurabilirsem o kardı.

Halbuki Peygamberimiz Rafii’ nin mesuliyet yaşında olmadığını biliyordu. Yaptıklarından o sorumlu değildi. Yanlış bir hareket varsa bir yerlerde görmüş olmalıydı. Başkasının bahçesinden meyve alan bir çocuk varsa uzun uzun ayetlere ve söylevlere o çocuğun etrafındaki yetişkinlerin ihtiyacı vardı.

İnternetten çok iyi anlayan, verdiği eke cevaplarla herkesi kendine hayran bırakan, çocukerkil evlerde kardeşine küçük annelik-babalık yapan, sınıfta öğretmeninin sağ kolu olan, felsefi metinleri okuyan, gelenekleri eleştiren çocuklar burada. Oyunlarda mızıkçılık yapan, maçı kazanınca çığlık çığlığa bağıran, akşam hava kararınca eve girmemek için kırk yalan uyduran, ödevini yapmayıp öğretmenine “akşam elektrikler gitti” yalanını söyleyecek kadar anda yaşayan, burnuna karabiber çekip hapşuran, kaygan resim kitaplarını paten yapıp evde kayan, sandalyenin altına yatıp üç karış üstünde kalan masanın altına resimler yaparken orda uyuyup kalan, sınıfın en uzun saçlı kızına aşık olup onu görebilme ümidiyle kalem açma kılıfı altında çöpün yanını mesken tutan, teneffüslerde de kızın saçını çekip, çelme takarak ilan-ı aşk ettiğini zanneden çocuklar neredesiniz? “Elma” dersem çıkın “armut” dersem saklanın. “Sonsuza kadar elma. Hep elma.” Tamam artık saklanmayın.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr

Temmuz 2024

Sayı: 82