Nisan 2016 Şerife AĞIR A- A+
A- A+

Evlerin İffeti

“Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi hissettirip (izin alıp) ev sahiplerine selam vermeden girmeyin. Bu davranış sizin için daha hayırlıdır. Düşünüp anlayasınız diye size böyle öğüt veriliyor.” (Nur, 27)

Evlerimiz bizler için çok önemlidir. Dışarıda karşılaştığımız zorlukları, soğuğu, sıcağı her şeyi evimize gelince unuturuz. Aile fertleriyle paylaştığımız tüm sıkıntılarımız küçülür, sevinçlerimiz büyür. Yalnız günümüzde evlerimiz de farklılaşmaya başladı. Ailede yaşayanların birbirlerinden haberleri olmamaya daha da vahimi birbirini görmedikleri günler bile olmaya başladı. Saygının, sevginin yavaş yavaş azaldığı evler çoğalmaya başladı. Bu gibi durumların çoğalmasındaki etkileri aşağıdaki yaşanmış hikâyemiz çok güzel anlatmakta.

Yaşlı kadın usulca odasından çıktı. Salondan torunu ile gelinin sesleri geliyordu: “Oğlum, sofra hazır, çorbanı koydum; haydi gel de soğutmadan ye!”

Salonun en kuytu yerine geçti, yerde kendine ait köyden getirdiği minderin üzerine oturdu. Çocuk, babaannesini görünce: “Babaanneciğim, gel beraber yiyelim!” dedi. Yaşlı kadın manidar bir şekilde iç çektikten sonra: “Evin erkeği gelmeden akşam sofrasına oturulmaz. Hele babanız gelsin, beraberce yeriz inşallah!” dedi.

Evin gelini: “Aman anneciğim, eskidenmiş onlar! Şimdi acıkan yemek sofrasına oturur, o da gelince yer.” dedi. Yaşlı kadın: “Kızım, nasıl insanların bir edebi, hayâsı, iffeti varsa, evlerin de iffeti ve edebi vardır.” dedi.

Torunu dayanamayarak alaycı bir tavırla söze karıştı: “Yaa babaanne, neymiş bu evlerin iffeti... Anlat bakalım, merak ettim!” dedi.

Yaşlı kadın söze başladı: “Biz küçükken annelerimizden önce babalarımızın karşısında edepli oturmayı öğrenirdik. Evde babamız, annemiz varken ayağımızı uzatıp oturmaz, büyüklerimiz konuşurken söz hakkı verilmedikçe söze dâhil olmazdık. Büyüklerimiz odaya girdiğinde hemen toparlanır, kalkıp onlara oturmaları için yer verirdik. Asla babamız sofraya oturmadan sofraya el uzatmazdık.

Babamız gelir, Besmele çeker, ‘Haydi buyurun.’ derdi. Huzurla hepimiz başlardık yemeğe... Sonunda da sofra duasını kardeşlerimizle aramızda sıra ile okurduk. Hiç ailece yenen yemek kadar lezzetli yemek olur mu? Bu sofranın edebidir, yavrum!”

Torunu: “Bu kadar baskı karşısında depresyona girmez miydiniz babaanneciğim!” dedi.

“Hayır, yavrum bizim zamanımızda saygı olduğu için sevgi hep baki kalırdı. Sevgi var oldukça da hiç depresyona giren olmazdı. Yemekler lezzetli, uykular dinlendiriciydi. Şimdi hiçbir şeye saygı kalmadı. Bak evlere bile saygı yok bu şehirde! Herkes akşam olduğu hâlde perdelerini örtmemiş, bütün evlerin içi görünüyor, ama kimse utanmıyor. Biz daha hava kararmaya başlamadan kalın perdelerimizi çeker, ondan sonra evin ışıklarını yakardık.” Bu sırada gelini, oturduğu yerden kalktı, mahcup bir eda ile salonun perdelerini çekti.

“Evin edebi, önce perdesinin çekilip çekilmediğinden belli olur.” derdi büyüklerimiz…

“Evin bereketi, büyüklere saygıdadır. Evin iffeti, örtülen perdedir. Sevginin iffeti, gizliliktedir. Gözün iffeti, göz kapaklarındadır. Bedenin iffeti, tesettürdedir. Utanma, hayâ, imandan bir şubedir.” dedi.

Gelini: “Haklısın anneciğim, biz iffetimizi kaybettikçe buhranlarımız arttı.” dedi.

Torunu kaşığı sessizce bırakıp: “Ben babam gelince yemeğe başlayacağım, anneciğim!” dedi.

Babaanne de söylediklerinin evlatları üzerindeki tesirini görünce sessiz bir şekilde Allah’a hamd etti.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr

Nisan 2016

Sayı: 49