Ayetel Kürsî

Ayetel Kürsî, Kur’an’ın bütün ayetleri arasında en yüksek değer ve kıymete sahiptir. Nitekim Peygamberimiz Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Kur’an’da (anlamca) en büyük ayet, Ayetel Kürsî’dir. Bu ayet bir evde okunduğu zaman, şeytanlar o eve giremezler! Ey Ali! Bunu çocuklarına, ailene ve komşuna öğret; bundan daha büyük bir ayet inmedi. Her kim farz namazların peşinden Ayetel Kürsî’yi okursa onu ölümden başka cennete girmekten engelleyecek hiçbir şey kalmaz… Her kim bu ayeti yatağına yatarken okursa Allah onu çevresindekilere karşı güvenlik içinde tutar.”
“Günlerin efendisi cuma günüdür; sözlerin efendisi Kur’an’dır; Kur’an’ın efendisi Bakara Suresi’dir; Bakara Suresi’nin efendisi de Ayetel Kürsî’dir.” (Ahmed bin Hanbel, V, 142, 178.)
Eûzübillahi mineşşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim.
“O Allah ki kendisinden başka ilah yoktur”
Kainatı ve içinde bulunan her şeyi yoktan var eden, onlardan her an haberdar olan, bütün canlıları yaratan, yaşatan, onlara hayat veren, rızık veren, onları hiç unutmayan, onlarla hep beraber olan, kulluk edilmeye, yalvarılmaya, önünde kıyama durulmaya, rüku yapılmaya, secde edilmeye layık olan sadece Allah’tır.
“O hayy ve kayyumdur”
O ölümsüz bir hayata sahip, ezeli ve ebedi var olan, sonsuz hayat sahibidir ve O, kainatta görülen görülmeyen her şeyi hayatta ve ayakta tutandır. Onun rahmeti ve lütfu bir an eksilse kainatta hiçbir şey hayatta kalamaz.
“Onu ne bir dalgınlık tutar ne de bir uyku”
Haşa, onun için en küçük bir dalgınlık ve uyuklama söz konusu olsa, kainatta her şey birbirine karışır, bütün varlıkların hayatı son bulur.
“Göklerde ve yerde ne varsa hepsi onundur”
İnsanların görebildiği göremediği bütün varlıklar Allah’a aittir. Mülkün sahibi odur.
Mal ve mülkün sahibinin Allah olduğunu bilmek Müslüman’a huzurlu bir hayat yaşatır. Müslüman, mülkün sahibinin Allah olduğunu bilir, ona (mala ve mülke) gönül vermez, ona bağlanmaz, onu Allah için kullanmaktan, Allah’ın yolunda harcamaktan çekinmez, malın mülkün kölesi olmaz, malı mülkü Allah’a ve onun davasına hizmetkar kılmaya çalışır.
Bu anlayış Müslüman’ı özgürleştirir, diğer varlıklara karşı da şefkatli ve merhametli kılar.
Kafir bu anlayıştan mahrum olduğu için malı mülkü kendinin kabul eder, bencilleşir, dünyada söz sahibi olduğu zaman da dünyanın bütün zenginliklerinin kendisinin olmasını ister. Bu uğurda her türlü zulmü, katliamı meşru görür.
Bu inanç ve anlayış o kadar önemlidir ki dünya üzerinde Müslümanlar söz sahibi ve iktidar olduğunda dünyaya sulh ve selamet gelir. Asrı saadette, Osmanlı döneminde vb. olduğu gibi. Kafirler iktidar olduğunda ise dünya kan revan içerisinde kalır, gözyaşına boğulur. Bugün olduğu gibi…
“Kimin haddine ki onun izni olmaksızın katında şefaat (aracılık) edecek?”
Müşrikler, putlarının Allah’ın katında kendilerine şefaat edeceğini söylerler, Yahudiler de kendilerinin Allah’ın katında torpilli olacaklarını söylerler, bu ayet bunlara cevap olmakla birlikte şefaatin -Allah’ın izniyle- olabileceğini bildiriyor.
“O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. Onlar ise onun dilediği kadarı başka ilahi ilimden hiçbir şeyi bilemezler.”
Allah Teâlâ, sonsuz ilmiyle olmuş olacak, gizli açık, her şeyi bilendir.
İnsanlar ise ancak Allah’ın kendilerine vahiyle haber verdiği bilgileri, onun verdiği akılla yine onun izni kadar ortaya çıkaracakları şeyleri bilebilirler. İnsanların ilmi, Allah’ın dilediği ve izin verdiği kadardır. Zira insanın bilgi kaynağı olan duyu organları ve akıl gibi nimetler Allah tarafından yaratılmış ve kendisine ikram edilmiştir. Allah’ın izin vermediği hiçbir şeyi insanların bilmesi, o konuda bilgi sahibi olması söz konusu değildir.
Allah Aziz, insan acizdir.
Allah alim, insan cahildir.
“Onun Kürsî’si gökleri ve yeri kuşatmıştır, her ikisini görüp gözetmek ona ağır gelmez.”
Allah’ın gücü ve kudreti bütün kainatı kuşatmıştır. Sonsuz gezegenlere sahip uzayda ve sayısız varlıklara sahip yeryüzünde Allah’ın bilgisi, izni olmadan bir yaprak dahi ağaçtan yere düşmez. O, yerin derinliklerindeki her taneyi bilir, ona hayat verir, bütün kullarının yaptıklarını yapacaklarını, gönüllerinde olanı, ne istediğini bilir, dilediğini dilediğine verir. Kapkaranlık gecede kapkara taşın üzerinde yürüyen karıncayı görür, onun ayak seslerini işitir, onu unutmaz, hayat verir, doyurur, sular, rızıklandırır. Nerede olursak olalım, O bizimle beraber olur, bize şah damarımızdan daha yakındır. Kalbimizden geçeni bütün ayrıntısıyla bilendir. Biz, bir şeye baktığımızda, baktığımız şeyi görmeden, O bizi görendir. O’nun gücü ve kudreti kainatı böylesine kuşatmıştır.
“Gökleri ve yeri korumak O’na zor gelmez”
Çünkü:
“O çok yücedir, çok büyüktür.”