Asker Kaçakları N’olacak

Anlamadık ne giden, ne de gelecek çağı,
Hep biz yedik habersiz sırtımızdan bıçağı…
Asmışlar tezkereyi kışlanın kapısına,
Âleme nizam verir bunca kanun kaçağı…
Bir hakikati ifade eden şu söz çok hoşuma gider: “Dünya, ne seçim, ne geçim dünyasıdır; dünya, bugün var yarın yok, imtihan dünyasıdır.” Ama şu da inkârı mümkün olmayan bir gerçek: Bu ‘geçim’ ve ‘seçim’ kaygıları, dünyanın gerçekten bir ‘imtihan dünyası’ olduğunu unutturuyor insana! ‘Geçim’ ve ‘seçim’ dünyasında yaşayan insanın ilgi alanına girmiyor ‘imtihan dünyası’! O ‘imtihan dünyası’nın dışındadır.
Dolayısıyla tercihlerini yaparken, ‘geçim’ ve ‘seçim’ dünyalarının kriterlerine bakacak ve tercihini o yönde kullanacaktır. Hangi dünyanın getirisi daha fazla olacak! Hangi dünya ona kısa zamanda kaç köşe döndürecek! ‘Geçim’ için ‘seçim dünyasını’ mı, yoksa ‘seçim’ için ‘geçim dünyasını’ mı seçmeli? Genel kaide olarak seçim dünyasında yaşayanlar, geçim dünyasının emekçilerine yüksek tepelere kurdukları şatolardan bakarlar…
Şair ne güzel ifade ediyor: “Bu dünyamız bölüşülmüş./ Şurası haraç dünyası./ Şu taraf ellere düşmüş./ Şurası kapkaç dünyası./ Boz bulanık akar seller/ Balık tutar mahir eller/ Şurası canlı heykeller/ Şurası ağaç dünyası./ Böyle değil imiş önce/ Birleşip bozmuşlar bence./ Şurası içki, eğlence/ Şurası hep maç dünyası/ Boyunlarda çifte yular/ Biri çözer, biri dolar/ Şurası öksüz yavrular/ Şurası anaç dünyası.”
Anaçlar dünyasında öksüz yavrular eksik olmayacak, ekeler acemi avlamaya devam edeceklerdir. Ama biz ‘imtihan dünyası’nda olduğumuzu unutmadan, Hakk’a kulluk görevimizi ifa ederek, hakikatlerin peşinde koşmaya devam edeceğiz!
‘Seçim dünyası’ndan şuraya gelmek istiyorum. Anayasada, acaba tarihin tersinden yazılması hakkında bir kanun mu var? Birazcık düşünen, tarihe ilgi duyan her insanın kafasında, gönlünde cevapsız kalan sorular yumağı var! Tarih: 5 Aralık 1934: Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkının Verilişi.
Atatürk tarafından Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının dünyadaki pek çok gelişmiş ülkeden daha önce verildiğini iddia edenler; bu millete bu kuyruklu yalanı söylemeye niçin ihtiyaç duydunuz? Üstelik bunu bir hak olarak değil, bir lütufmuş gibi göstermenin gayreti içinde oldunuz hep! Bir efsane gibi anlattınız! Bir iftihar beratı gibi göğüslerinizde taşıdınız yıllarca!
Mesele, gerçekten sizin dediğiniz gibi mi? Yoksa başlangıcı 2’nci Meşrutiyet yıllarına dayanan “Türk Kadınlar Birliği”nin vermiş olduğu 10 yıllık bir mücadelenin sonucu mudur?! Kadınlara seçme ve seçilme haklarının verilmesi meselesi, 1920-1930 yılları arsında, idarecileri ve kamuoyunu ziyadesiyle meşgul etmedi mi?
İktidarların dikkatlerini bu meseleye çekebilmek için 2’nci Meşrutiyet’ten beri çok ciddi çalışmaların içinde ola Türk Kadınlar Birliği, Cumhuriyetin ilanından sonra da yönetimi sıkıştırıp durmakta fakat her seferinde yöneticiler tarafından atlatılmakta ve talepleri sürekli ertelenmektedir… Atatürk’e göre siyasi hak talebinde bulunan kadınlar, bunun karşılığında bir ‘bedel’ ödemelidirler! “Türk kadınları… Milletin vatandaşlara tahmil ettiği (yüklediği) vazifelerin hiç birinden kendilerinin uzak bırakılamayacağını düşünmelidirler. Çünkü vazife icabı olmayan hak mevcut değildir.” (1 Şubat 1931) Ödemeleri gereken bu bedel de ‘zorunlu askerlik’tir!
30 Haziran 1933’de Ankara Hukuk Fakültesi’ndeki kız öğrenciler milletvekili olmak istediklerini söylediklerinde, biraz da kızgınlıkla sorar: “Niçin mebusluk istiyorsunuz da askerlik istemiyorsunuz?” Kasım 1934’te Ankara Kız Lisesi’ni ziyareti sırasında da kız öğrencilerin sıkıştırması üzerine “Mebus seçer ve mebus olursunuz; fakat aynı zamanda asker de olacaksınız.” demek zorunda kalır.
Atatürk’e göre askerlik bir vatandaşın “en büyük vazifesi”dir. Kadınlar bu vazifeden kaçtıkları sürece yarım vatandaş olarak kalacaklardır. Yani kısaca Atatürk’ün formülü şudur: ‘Askerlik varsa, mebusluk var!’ Pazarlık bu formül üzerinden yürütülür… Nihayetinde kâğıt üzerinde de olsa, kadınlara da askerliği zorunlu kılan yasal değişiklikler yapılır, hatta bazı yerlerde kadınlar göstermelik olarak eğitime de çıkarılır. Anma günlerinizde, bütün bu hakikatleri yeni yetişen genç nesle niçin anlatmıyorsunuz?
1934 yılının sonlarında, Türk Kadınlar Birliği’nin Ankara Türk Ocağı şubesinde düzenlediği toplantının ardından TBMM’ye kadar yaptıkları izinsiz gösteri yürüyüşünden, attıkları sloganlardan niçin bahsetmezsiniz? 10 yıllık bir sivil direnişin ardından tabir-i caizse söke söke alınan bu hakkın karşılığında; Türk Kadınlar Birliği’nin artık görevini tamamladığı gerekçesiyle 18-24 Nisan 1935 tarihlerinde İstanbul’da düzenledikleri Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresi’nden sonra, hükümetin emriyle kendi kendini feshetmek zorunda bırakıldığını da anlatsanıza! Anlatamazsınız! Yalanlarınız artık tiksinti veriyor!
Genel seçimlerde kadınlara seçme ve seçilme hakkı veren ülkelerin yıllara göre sıralamasına bir bakalım mı? Hakikaten sizin söylediğiniz gibi mi?
Yıl Ülke
1893 Yeni Zelanda
1920 ABD
1902 Avustralya
1920 Belçika
1906 Finlandiya
1922 İrlanda
1913 Norveç
1924 Moğolistan
1915 İzlanda
1929 Ekvator
1917 Hollanda
1930 G.Afrika (Beyazlar)
1917 Sovyetler Birliği 1931 İspanya
1917 Kanada
1932 Brezilya
1917 Estonya
1932 Tayland
1917 Letonya
1934 Küba
1917 Litvanya
1934 TÜRKİYE
1918 İsveç
1945 Fransa
1918 İngiltere
1945 İtalya
1918 Almanya
1946 Yugoslavya
1918 Polonya
1946 Romanya
1918 Macaristan
1947 Bulgaristan
1918 Avusturya
1948 Belçika
1918 Lüksemburg
1958 Arnavutluk
1918 Çekoslovakya
1970 İsviçre
Siz; bu millete kendi tarihini, kendi kültürünü, kendi inancını hep buzlu camlar arkasından okutan zavallılar… Hiçbir hakikat gizli kalmıyor cihanda! Hem yalan söylüyorsunuz hem doğruluktan rahatsız oluyorsunuz! Hem su getirmiyor hem testiyi kırıyorsunuz! Hem dersinize çalışmıyor hem de herkesten şişmansınız!
Hem askere gitmiyor hem ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ diye sokaklara dökülüyorsunuz! Askerin sokaklarda ne işi var! Yüzlerinizdeki o siyah ve kızıl maskeler sizin gerçek yüzünüzü gösteriyor. Utanmayı unutalı kaç yıl oldu sahi? Dişisi-erkeği fark etmez… Asker kaçakları n’olacak!