Ekim 2012 İdris ARPAT A- A+
A- A+

Vicdanın Susmayışı

“Bugünkü kültür ve medeniyet, insanın müteâl boyutunu (aşkın boyutunu) budamıştır. İnsan bin ise ona indirmiştir. Dokuzyüzdoksanını zâyi etmiştir.

İnsanın aşkın boyutunu, ilahî boyutunu yok sayan bir özgürlük ve demokrasi anlayışından insanlığa hayır gelmemiştir.” (1)

İnsanın ruh, gönül ve vicdan boyutu yok sayılırsa ilahî boyut hesâba katılmamış olur. Bu tutum “hız ve haz”dan öteye bir düşüncesi olmayan, kendisinin ve yakın çevresinin menfeâtinden başka bir şeyi ciddîye almayan magandalar ortaya çıkaracaktır.

“Âmirler ihânetle, memurlar gafletle vaktini zâyi ederken ehl-i gam elindeki fidanı dikecek yer aradığı için gülünç duruma düşüyorsa İsrafil daha niçin sûra üflemek için beklesin?

Yorulduğumuzu, tükendiğimizi, mecâlimizin kalmadığını, iddiâlarımızdan vazgeçecek gibi olduğumuzu hissettiğimizde, başka hiçbir için değil, sâdece kendimize sâdık kalmak, kalabilmek için terki terk edelim.

Ve diyelim ki:

“Şöyle muhkem tutayım aşk ile yâr eteğin

Ya elimi kat’ edeler, ya keseler yâr eteğin.”(2)

Modern zamanlar, mâlesef insanı beygir gücüne indirgemiştir. Geriye vicdânıyla yaşayan bir avuç insan kalmıştır. Bunlar çöle dökülmüş bir sürâhi su kabîlinden de olsa vardır. Bunların varlığı Allah’ın lütfudur.

Aradığını bulamama, yüksek taleplerine cevâp alamama insanlığın bu seçkin evlâtlarını, hüzün kervanlarının konup-göçtüğü menzillere çevirmiştir. Gam yiyip gam solumuşlardır. İnsanlık hayrına bir şey yaparak yanan yüreklerini soğutmaya çalışmışlardır. Fıtratlarını inkâr edememiş, vicdanlarını susturamamışlardır. Gam denizlerine dalıp dalıp gitmişlerdir. Dipten tepeye vakti ihyâ düşüncesiyle dolmuşlardır. Ehl-i gaflet onları anlayamamıştır. Bu, mümkün de değildir. Sokaktaki insan onlara gülmüş, onlar da gülenlerin hâline ağlamıştır. Meşhurdur: “Halk yanında deli olmadan Hak katında velî olunamaz”mış. Öyle bir şey.

İmanı kavî, niyeti hâlis olanlar “halka hizmeti Hakk’a hizmet” bilirler. Şanlı Rasûl onları ‘toplumun efendisi’ ilân etmiştir. Halka hizmete de kafa ve gönülden başlanır.

“Ehl-i gam, bir mesajın yeryüzüne işlenmesi, insan kalbine yerleşmesi gibi dünyanın en güç işine girişirler. Bu da bir kahramanlıktır. İlmî ve hissî yüksek bir donanım ister. Bu donanımın istediği sabır, tahammül ve fedâkarlık öbür kahramanlıklardan az değildir. Ehl-i gam talim-terbiye, eğitim-öğretim alanlarında yanar tüter dururlar. Hatırlayalım ki; “ben gerekirse para alarak değil, para vererek de talebe okuturum. Eğitim-öğretim benim için ekmektir, havâdır, sudur. Okutmadan duramam” diyen meşhur H.Hüseyin Aksakal Hoca’dır. Kayseri İmam Hatip Lisesi’nin kurucusu.

“Bir talebenin yetişmesi için bin münâfığın kahrını çekmeye hazırım.” Sözü de Hacıveyiszâde’ye aittir.

Ehl-i gam insan yetiştirme bahçivanıdırlar. Peygamberlerin de en güzîde mirâsı ilim ve yetişmiş insan değil midir?

***

“İnsanın, içinde bir şeylerin eksik olduğunu ve onlar olmadan rahat ve mutmain olamayacağını hissetmesi fıtrî bir şeydir. Acı veren bir yalnızlık duygusu, insanı hürmet edilecek ve sevilecek daha yüce bir şey aramaya sevk eder……İnsanın kendisinden daha yüce birisini arayışı onun içinde kökleşmiş bir câzibe kuvvetidir……Bu, insanın ruhî açlığıdır. Yavaşça ve tedrîcen daha iyi bir sevgi ve hayranlık objesi arayışı onu semâvî yüksekliklere çeker.”(3)

Bu, mutmain olamayışın, sükûnete ermeyişin getirdiği tedirgin ruh hâli insanı daha yüksek ve yüce faâliyetlere sevk eder. Bu faâliyetler gerçekleştirilir ama içteki ulvî sızı yine dinmez. “En güzel kitap daha yazılmadı, en güzel türkü henüz söylenmedi.” tam da bu anlamdadır.

Gözünü yücelere dikmiş insanlığın bu büyük evlâtları artık bir vazîfe insanına dönüşmüşlerdir. Çok yorulurlar. Yorgunluklardan sonra yorgunluklar yine onları beklemektedir. İnsanlar onları anlamazlar, onlar da insanlara anlayarak bakarlar. Tebessümlerine hüzün, hüzünlerine tebessüm karışır. Olup-bitenlerden çok derin etkilenirler. Sızıları dinmez. Mecbûren Yüce Dost’a, mübârek ve şifâlı cümlelere sığınırlar. Kimseye “hâlim şudur” demezler. Kendileri çeker kendileri bilirler. Ömürleri hitâma erdiğinde, bir yıldız kayması gibi sessizce çekip giderler. Yaşayışları gibi ölümleri de sessiz olur.


1. Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Ensar Vakfı Bülteni, Mart-Nisan 1993

2. D.Cündioğlu, Arka Sokakların Tarihi, İst-2004, Gelenek Yayınları

3. İkbâl ve Kur’ânî Hikmetler, s.185, M.Münevver, İng. Ter. Ali Özkan, Mayıs-1995, İst. İnsan Yayınları

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr