Eylül 2024 İbrahim ÇİFTÇİ A- A+
A- A+

SÖZ MEYDANI- Muhalif Olmak Korunmakmış

Muhaliflerinin AKP, bağlılarının AK PARTİ diyerek saf ayrışmasına girdikleri Adalet ve Kalkınma Partisi, beklenmedik bir çoğunlukla seçim ipini göğüsledi ve zoraki iktidar yapıldı. 2002, 2007, 2011ve Kasım 2015 seçimlerinde (49,5) tek başına iktidar olan bu parti, Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra da iktidar olmaya devam etti. Bunun en önemli sebebi Tayyip Bey’in lider özellikleriyle beraber milletin içinden gelmesi ve bu konumunu devam ettiriyor olmasıdır.

Bunun yanında konjonktür de başarıyı etkiledi. Ülke ve milletini seven, onun değerlerine saygılı, onlar gibi yaşayan, inanan bir muhalefetin olmayışı, muhalefetini “Tayyip Erdoğan gitsin” üzerine kurup meseleyi tamamen kişisel hale getiren bir muhalefetin varlığı. Bu muhalefetle seçim kaybetmesi mümkün görülmeyen Tayyip Erdoğan ve Ak Parti’yi ancak kendi icraatları ve eski dönemleri bilmeyen genç seçmenler yıkabilirdi. 2015 Haziran’ında Ahmet Davutoğlu başkanlığındaki seçimde, önceki seçime göre %9 kaybederek oy oranı 40.87’ye düşen Ak Parti, aynı yılın Kasım’ında yapılan erken seçimde 49.5 oy alarak gücüne güç kattı. Ancak 2018 Haziran seçiminde 42.56, 2023 Mayıs’ında 35.62 ile beklenen düşüşü yaşadı.

Tayyip Bey’in oy oranları 2014’te 51.79; 2018’de 52.59; 2023’te ilk tur 49.52; ikinci tur 52.18 ile Ak Parti’nin oy oranları karşılaştırıldığı zaman ortaya çıkan gerçek, Ak Parti sürekli düşüşte. Çünkü ne olursa olsun “milletin adamı” olan Tayyip Bey’in partisi “milletin partisi” özelliğini kaybetmiştir. “Yeter, söz milletin, vesayetçiliğe son, her şey halk ve değerleri için, adalet herkes için, dinî hayatta özgürlük, sömürü düzenine son…” gibi millet için kıymet ifade eden hedefler sözde kalmaya devam etmiş ve zengini daha zengin, orta sınıfı zengin, fakiri süründüren bir ekonomi kimseyi mutlu etmezdi. Öyle de oluyordu.

Geçmişteki ekonomi, siyaset, sağlık, eğitim, din ve sosyal alanlarda oluşan büyük bozulmalar, fikirde ve inançta (özellikle dinî hayatın ve hürriyetinin 28 Şubatçı zihniyet tarafından baskı altına alınması) baskıyı da aşan zulümler, 2002’de iktidarın Ak Parti’ye teslim edilme sebepleridir. Baştan belirttiğimiz Tayyip Bey’in karizması, milletin adamı olması da buna eklenince iktidarın alınmasını kolaylaştırmıştır.

22 yıl sonra, eskiyi bilmediği için karşılaştırma yapamayan ve yol, su, elektrik, sağlık, savunma, eğitim, ulaşım, iletişim, her alandaki tesisler (kültür, spor, eğitim, sağlık…), dış politika vs. gibi alanlarda nereden nereye gelindiğini bilmeyen gençler, önce Ak Parti’yi sonra Tayyip Erdoğan’ı desteklemez oldular. Hatta oy kullanmadılar. Genç, muhalif olmayı sever. Bir de dışardan ve içeriden “zinde güçlerin” muhalefeti desteklemesi, sosyal medyanın medyunu insanların buradan sevk ve idaresi, Ak Parti’yi ve Tayyip Bey’i zor duruma düşürdü. İnsanın yapısında değişim arzusu vardır. “Yüz eskimesi” önemli bir değişime işaret eder. Bütün bunları birleştirirsek Ak Parti iktidarının işi zor.

Ama biz başka bir mecraya girmiştik. O da Ak Parti ve Tayyip Erdoğan’ın Müslüman kimliği, İslami özelliği. Birkaç sayıdır yazımızda “Müslüman iktidarda mı muhalefette mi daha iyidir? Türkiye’de İslam iktidar oldu mu?” sorularını cevaplandırmaya çalıştım. Yaşımızın bize sunduğu avantajla da yaşayan bir kişi olarak bu soruların cevaplarını geçmişle bağlantı kurarak açıklamaya çalıştım. Artık sonlandırabiliriz.

Müslümanlar için şükredilmeyen zenginlik, tıpkı sabredilmeyen fakirlik gibi çok zordur ve ağır bir imtihandır. Büyük ganimetlerin elde edildiği fetih sonrası “Sizin için bu ganimetlerin meydana getireceği tahribattan, dünyalıkta çok korkuyorum” denmesini, iktidar sahibi bütün Müslümanlar düşünmelidir. “Yine Hazreti Ömer’in (Allah ondan razı olsun), bütün Müslüman, gayrimüslim tebaasına komutan ve valilerini sorması çok önemlidir. Onlar “memnunuz” deyince şükür secdesine kapanıp “Allah’ım savaşlardan dolayı ümmetimin azabını hafif tut” diye dua eden halifenin, fetihler sonrası şımarma ve sorumsuzca hareket etme, yanlı davranışlarda bulunma ihtimali olan komutan, asker ve fetih sonrası yöre yöneticileri için söyledikleri, iktidar sahibi Müslüman yetkililer için unutulmaması ve hep aktif tutulması gereken baş sözlerdir.

Türkiye Cumhuriyeti laik bir devlettir. Yönetim biçimi İslam değildir. Yani halkı Müslüman da olsa devlet Müslüman olmadığı gibi rejim de İslami değildir. Ama yöneticiler, iktidar sahipleri Müslümansa Hz. Ömer gibi atadıkları, başta bakan ve valiler olmak üzere en azından üst düzey yöneticileri sorgulamalı ve halk ile aralarının nasıl olduğunu halktan sormalıdır. Parti teşkilatının aldatıcı tasvirleri ve tespitlerine inanmak zorunda değillerdir. Eğer bir vali işin ehli ve kamil olursa o da bulunduğu ildeki daire amirlerini mükemmel seçer.

Demem o ki Cumhurbaşkanının, vali ve bakanları atarken gözü arkada olmamalıdır. Onlar da atarken arkasını döndüğü zaman güvenecekleri kişileri seçeceklerdir. Bunlar yapılamadığı ve İslam’a gönül vermiş, fedakar, çalışkan ehil insanlar seçilmediği, atanmadığı veya yanlışı görülenler kanunlar çerçevesinde hızla görevden alınıp tasfiye edilmediği için klasik devlet düzeninin insanları olarak (eğer O da değişmemişse) cumhurbaşkanın anlayışına uygun bir çalışma olmuyor.

Adam kayırma, torpil, rüşvet, hak yeme, kamu malı israfı, yanlış atama, haklıyı, garibi horlama, dini ve dindarlığı istismar, yetkiyi kötüye kullanma… gibi yanlışlıklar devlette var mı? Yukarıdan aşağıya yok diyen varsa o kişi ya da kişiler bu ülkede yaşamıyor diyebilirim. Valilere, rektörlere, bölge müdürlerine ve onların atadıklarına, icraatlarına, istisnalar dışında bakın manzaraya ve durumu görün. Müslümanlar olarak yönetime gelen, yukarıdan aşağıya “benim arkam kuvvetli” edasında meydan okuyor. Bulundukları makamı, konumu koruma, yukarıyı da kollama peşindeler. Yaptıkları icraatlarının değerlendirilmesi söz konusu değil.

Müslüman olduklarını hissettirmeye çalışanların bu yönde iyi örnek olduklarını söylemek zor. Hatta her alan da “Müslümanlık buysa” diye başlayan Müslümanı ve dini, dindarı aşağılayan izlenimlerin sebebi oluyor bu insanlar.

Bu dönemde devletin imkanlarını kullanan her kademedeki devlet görevlilerinin, devletin parasıyla zengin olmuş türedi zenginlerin, aracıların, siyasetçilerin Müslüman olması İslam’a karşı bir fikir oluşturdu.

Ak Parti ve Cumhurbaşkanına tavırlı olan kişiler bir üst paragrafta belirttiğim kişilerden beslenip dine çok büyük zarar veriyorlar. Yazı uzadı, dert, birikim çok ama çeyrek asırlık bir iktidar Müslümanlara sosyal hayat, yöneticilik, ticaret, eğitim, dini hayat… yönünden hiç iyi olmadı. Galiba imtihanı kaybettik.

 

Ziya Paşa ile bitirelim. Paşa, 150 sene önce demiş, Sayın Cumhurbaşkanım;

 

“Evrak ile ilan olur cümle nizamat

Elfaz ile terfih-i raiyyet yeni çıktı.

 

Aciz olanın ketm olunur hakkı sarihi

Mahmileri her yerde himayet yeni çıktı.”

 

Olmuyor, olmuyor.

 

Kalın sağlıcakla.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr