Ağustos 2019 İbrahim ÇİFTÇİ A- A+
A- A+

SÖZ MEYDANI - Hazmedemeyenler

Yazılarımda vurguladığım hususlardan ve önem addettiğim bir konu “hazmetme kültürü”dür. İnsan mekanizması yediği ve bünyesine faydalı olan her şeyi hazmedecek tarzda yaratılmış. Bunun için hazmetmeye uygun yiyecekler uygun bir tarz ve zaman diliminde yenilmelidir. Eğer organizmada sıkıntı varsa veya belli maddelere karşı bir hazmetme problemi oluşuyorsa o nesneyi yememek ya da miktar-zaman gibi hususlara dikkat ederek hazmın kolaylaştırılması gerekir. Aksi takdirde büyük sıkıntılar yaşar. Rahmetli hocam Zeki SOYAK “Müslüman demir leblebi gibi olmalı. Yenilmemeli ama yutsalar bile yutanın midesine oturmalıdır. Yani benliğini, özünü kaybetmemelidir, kimse de kaybettirememelidir” derdi.

Buradan hareketle konuma dönmek isterim: Hazmetme Kültürü. Her değişimin gelişimin bir hazmetme, bünyeye uygun hala getirme aşaması vardır. Bünyesi ergen olan ama aklı onu fark edecek seviyede olmayan bir delikanlı-çocuk korunmaz ve takip edilmezse tamiri zor yanlışları yaşayabilir. Burada aklın hazmetme sıkıntısı vardır.

Zenginliğin hazmedilmesindeki problemler. Bir kişi yavaş yavaş ve emek harcayarak zengin olursa aklî sıkıntısı da yoksa zenginliği hazmeder. Kazandığını nasıl harcayacağını bilir. Kazandığını yararlı bir şekilde kullanır, değerlendirir. Ama emek harcamadan hızlı bir şekilde zengin olursa nasıl harcayacağını bilmez ve kendine, ailesine, etrafına zarar veren bir israfa girer. Parayla her şeyi halledeceği düşüncesiyle ahlaki unsurları yok eder. Bunu atalar “n’oldum (ne oldum) delisi, sonradan görme, türedi zengin” gibi ifadelerle özlü bir şekilde ifade etmişlerdir.

Baba malıyla yaşayan gençlerde bu hazımsızlığı görüyoruz. Gençler etraf korkusunu aşmak için yaşadığı mahallin dışına çıkarak her türlü naneyi yemekteler. Mirasyediler de öyledir. Bu sebepten Rabbimiz Kur’an’da iki imtihan (mal ve evlat)dan bahsetmektedir. Yani zenginliği, malı bol kazancı hazmedemeyen insanlar kendine, ailesine, topluma zararlı insanlardır. “MAL ŞIMARIKLIĞI”

Müslümanlar olarak problemlerimizden birisi de hazımsızlıktır. 1990’lara kadar fakir olan, kıt kanaat geçinen Müslümanlar bu tarihten ve özellikle 2005’ten sonra zenginleşmeye, bol kazanmaya, ellerine çok para geçmeye başladı. Fakirler orta sınıfa, orta sınıf zengin statüsüne geçti. Buna ticaretle uğraşanların yanında maaşlılar da dâhil oldular.

Yavaş yavaş olmayan bu durum Müslümanları hazımsızlığa itti. Nasıl harcayacağını bilmeyen, harcama kültürü oluşmamış Müslümanlar tüketim hastası oldular. Evde, arabada, giyimde, yeme içmede, eğitimde sağlıkta, gezmede, tatilde… velhasıl her alanda tüketim canavarı olduk. Verenin Allah olduğunu dilde söyledik ama fiiliyatta unuttuk. Yani “mal imtihanını” kaybettik.

Makam hazımsızlığı problemi. Değer verilmeyen, zenci muamelesine tabi tutulan, itilen kakılan horlanan aşağılanan… insanlar değer kazanmaya, makam mevkii sahibi olmaya hatta devleti yönetmeye başladılar. Makam koltukları, arabaları, devletin imkânları çok tatlı geldi. Herkes saygı gösteriyor, imkânlar sunuyor, önünüzde el pençe divan duruyor. Bunlar ne ağır imtihan. Hazmedilmeyen makamlar o kişinin dengesini kaybettiriyor. Etrafını halk zannediyor. Makam sebebiyle oluşan sahte veya gerçek gülücük ve saygıları kendine zannediyor. Çünkü o makama hak ederek ve aşamalı gelmedi. En alttan en yukarıya bir anda çıkan kişinin başı döndü, mevki sarhoşu oldu. Yani “makam imtihanını” kaybetti.

Dinî itibar hazımsızlığı problemi. Âlimler, kanaat önderleri, STK’ların başında olanlar, şeyhler, hocalar… Devlette ve toplumda değerleri bilinmeyen, tanınmayan bu kişiler son yıllarda iktidar sahiplerine yakın olmaları sebebiyle değer verilen kişiler oldular. Her konuda fikir beyan ettiler ve medyada yer buldular. İktidar yakınlığı sebebiyle insanlar onlara yakın olmak için yarıştılar. Toplumda itibarları arttı, değer verilen kişiler oldular. Şeytan farklı şekilde devreye girdi. “Sen neymişsin be abi, efendi, bey…” dedi. Cevap: “Ben her şeyim, büyüğüm, benden üstü yok…” Dünyada kazanılan sahte veya gerçek itibarı hazmedemeyen ve başı dönen şeytanın ve askerlerinin oyuncağı olan zatlar. Yani ”İtibar imtihanını” kaybettiler.

Sonuçta kendimize, ailemize, topluma ve dinimize zarar verdik, verdiler.

Demem o ki Müslümanlar Türkiye’de zenginliği, makamı, itibarı (saygınlık) bulunca hazmedemediler. Bu hazımsızlık sadece Müslümanlara ait bir husus değildir. 2002 sonrası artan gelir durumu herkesi şaşırttı. Beklenmeyen yaşantıları çıkarttı. Ama Müslüman buna aldanmamalıydı. Çünkü o ahiret inancı olan dünya ve ahiret dengesini kurması gereken ve ölçüleri olan bir kimliğe sahiptir. Onun görevi yeryüzünde fitne kalkıncaya ve Allah’ın nizamını hâkim kılıncaya kadar mücadele etmektir.

Allah şaşırtmasın.

Selam ve dua ile.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr