Eylül 2024 Ömer Faruk ÖZCAN A- A+
A- A+

SOSYOLOJİK SİYER- Hz. Ali Dönemi ve Hilafeti

İslam tarihinin gördüğü en müstesna şahsiyetlerden bir tanesi de Hz. Ali’dir (ra). Gerek Efendimiz (sav) dönemi olsun gerekse üç büyük halifenin yönetim zamanı olsun, Müslümanların ihtiyaç duyduğu ilim adamlarından olmuştur, Allah’ın aslanı Hz. Ali Efendimiz.

Hz. Osman dönemi sonrasında istişare ile büyük sorumluluğu taşıma görevi dördüncü halife olarak Hz. Ali’ye verildi. Hz. Ali Efendimiz, Peygamber Efendimiz döneminde önemli vazifeler alırken, Hz. Ömer döneminde de Filistin ve Suriye seyahati sırasında Medine’de askeri vali olarak kalmış, Medine’de ikamet edip dini ilimlerle uğraşmayı diğer görevlere tercih etmiştir.

Hz. Ali’nin Üç Halife Dönemindeki Çalışmaları

Kur’an ve hadis konusundaki derin ilminden dolayı hem Hz. Ebu Bekir’in hem de Hz. Ömer’in özellikle fıkhi meselelerde fikrine müracaat ettikleri bir sahabi olmuştur.

Hz. Ömer zamanında, Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye hicret ettiği günün İslam tarihi için başlangıç kabul edilmesine dair teklif de onun tarafından yapılmış ve kabul edilmiştir.

İkinci halife Hz. Ömer’in 23 (644) yılında azatlı bir köle tarafından hançerlenmesi üzerine, vefat etmeden önce halife seçimi işini havale ettiği şuranın bir üyesi de Hz. Ali idi.

O, bu şura tarafından halifeliğe getirilen Hz. Osman zamanında cereyan eden bazı karışıklıklarla O’na karşı girişilen hareketleri desteklememekle beraber, başta Talha b. Ubeydullah ve Zübeyr b. Avvam olmak üzere bir kısım ashabla birlikte zaman zaman halifeye karşı çeşitli tenkitlerde bulunmuştur.

Hz. Ali Dönemi

Abdullah b. Ömer, Sa‘d b. Ebû Vakkas, Muğire b. Şu‘be, Muhammed b. Mesleme ve Üsâme b. Zeyd’in de aralarında bulunduğu ashab, mescidde toplanarak yeni halife seçimine gitmişlerdir.

Ali b. Ebu Talib kendisine yapılan hilâfet teklifini orada bulunan Talha ve Zübeyr’e yöneltmiş, fakat ısrar üzerine biatı kabul etmiştir. Bu biatın tarihi hakkında kaynaklarda farklı rivayetler bulunmaktadır. Bir kısmına göre (Taberî, I, 3066) biat Hz. Osman’ın şehid edildiği gün (18 Zilhicce / 17 Haziran), bir kısmına göre ise (İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 192) beş gün sonra olmuştur.

  1. Medine’den Uzaklaşmalar

Hz. Osman şehid edilince Ümeyye soyuna mensup olanlar Medine’den süratle uzaklaşmışlardır.

  1. Hz. Osman’ın Katillerini Bulma Çabaları

Hz. Ali’yi bekleyen en önemli mesele, Hz. Osman’ın katillerinin cezalandırılması idi. Ancak ortada belirli bir katil yoktu. Sayıları binleri bulan bir kalabalık (Dîneverî, s. 163), Hz. “Osman’ı hepimiz öldürdük” diyorlardı. Halifenin şehre, tamamen hakim durumda olan asilerle hemen başa çıkamayacağı açıktı. Bu durumda ortalığın yatışmasını beklemek en doğru yoldu. Yeni halifeyi bu karara sevk eden muhtemel olaylardan biri de kendisine fiilen yalnız Medine’de biat edilmiş olması, diğer vilâyetlerde durumun henüz aydınlığa kavuşmamış bulunması idi.

  1. Cemel Vakıası

Hz. Aişe’nin önderliğindeki ordu ile hilâfet ordusu Basra önlerinde Hureybe mevkiinde karşılaştı (15 Cemâziyelâhir 36 / 9 Aralık 656). Tarihte Cemel Vak‘ası adıyla meşhur olan savaş sonunda Hz. Ali galip geldi, Talha ve Zübeyr de dahil olmak üzere pek çok Müslüman hayatını kaybetti. Bu savaşta ölenlere çok üzülen ve cenaze hizmetlerini bizzat yürüten halife, Hz. Aişe’yi hanımlardan oluşan bir heyet refakatinde Medine’ye gönderdi.

  1. Sıffin Savaşı

Hz. Ali daha önce davet ettiği gibi Cemel vakıasından sonra da Hz. Muaviye’yi tekrar biata davet etti fakat sonuç alamadı. Bu yüzden Müslümanlar bu defa Sıffin’de karşı karşıya geldiler (Zilhicce 36 / Haziran 657). Süvari ve piyade kuvvetlerinin üç ay süren ve tarafları oldukça bıktıran mücadeleleri, “leyletü’l-herir” adıyla meşhur olmuştur. Savaş cuma sabahına kadar (27-28 Temmuz 657) bütün şiddetiyle devam etti.

  1. Hakem Olayı

Sıffin savaşını bitirmek için Amr b. As’ın teklifiyle iki taraf arasındaki ihtilâfın halledilmesi için Allah’ın kitabının hakemliğine başvurulması tavsiyesinde bulunuldu. Bunun üzerine Hz. Muaviye büyük Şam mushafını beş mızrağın ucuna bağlatarak taşıttı. Askerleri de yanlarında bulunan mushafları, mızraklarının ucuna bağlayarak; “Ey Iraklılar! Savaşı bırakalım; Allah’ın kitabı aramızda hakem olsun!” diye bağırdılar.

Bu hareket Ali b. Ebû Tâlib’in ordusundaki kurranın üzerinde Amr’ın beklediği tesiri icra etti, halife bunun bir hile olduğu hususundaki ikazlarına rağmen ordusuna söz dinletemedi ve kurradan birçoğunun ısrarıyla hakem kararına başvurulması teklifini kabule mecbur kaldı. Hz. Ali istemeyerek Ebu Musa el-Eş‘ari’yi hakem tayin etti, Muaviye de Amr b. Âs’ı hakem seçti. Taraflar Sıffîn’de, hakemlerin Allah’ın kitabı, gerektiğinde de Resûlullah’ın sünneti ile hükmetmeleri şartıyla anlaştılar (13 veya 17 Safer 37 / 31 Temmuz veya 4 Ağustos 657).

Hakemler ilk toplantılarını Ramazan 37 (Şubat 658) tarihinde Suriye-Irak yolu üzerindeki Dûmetülcendel’de yaptılar ve Hz. Osman’ın icraatının, katlini gerektirecek bir gayrimeşruluk taşımadığı, dolayısıyla haksız yere öldürüldüğüne dair ilk kararlarını aldılar.

Şâban 38’de (Ocak 659) Ezruh’ta bir araya geldiklerinde, Ali b. Ebû Tâlib ile Muâviye b. Ebû Süfyân’ın her ikisinin de azledilerek halifenin bir şûra tarafından seçilmesi kararına varmışlardı. Bu karar önce Hz. Ali’nin hakemi Ebû Mûsâ tarafından açıklandı; söz sırası Muâviye’nin hakemi Amr b. Âs’a gelince o hilâfet makamına Muâviye’yi tayin ettiğini bildirdi. Ebû Mûsâ’nın bu karara karşı çıkmasına rağmen durum değişmemiş ve neticede hakem olayı hilâfet meselesini bir çıkmaza götürmüş, İslâm dünyasını da birtakım siyasî ve içtimaî huzursuzluklara sürüklemişti. Halkın bir kısmının Hz. Ali’yi, bir kısmının da Muâviye’yi halife olarak tanıması sebebiyle de ikili bir iktidar ortaya çıkmıştı.

Hz. Ali hakem olayından sonra Kûfe’ye çekilip Muâviye’ye karşı yeni bir sefer için hazırlıklara başlamış, fakat savaşmaktan bıkmış, sebatsız Iraklı askerlerden yeterli destek görememişti. Nihayet büyük gayret sarf ederek 40.000 kişilik bir ordu teşkil edebilmiş ve sefere hazırlanmıştı. Ancak Kûfe’de, intikam arzusu ile yanıp tutuşan Hâricî Abdurrahman b. Mülcem tarafından zehirli bir hançerle sabah namazında yaralanmış, aldığı yaranın tesiriyle iki gün sonra 19 veya 21 Ramazan 40’ta (26 veya 28 Ocak 661) vefat etmiş ve Kûfe’ye (bugünkü Necef) defnedilmiştir.

Cennetle müjdelenen on kişiden biri olan Hz. Ali Efendimiz, ilmi, cesareti ve zekasıyla öne çıkan bir sahabeydi. Rabbimiz razı olsun.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr