Ocak 2016 Fatih YILMAZ A- A+
A- A+

Onların Dinine Uymadıkça

Geçmiş milletlerden iyi davranıp itaat edenlere Allah Teâlâ güzel mükâfatlar vereceğini belirtiyor. Kıyamete kadar da durum böyledir. Kim Hz. Muhammed aleyhisselam’a tabi olursa onun için ebedi saadet vardır.

“Şüphesiz ki mü’minler, Yahudiler, Nasranîler ve Sabiilerden her kim Allah’a ve ahret gününe inanıp salih amelde bulunursa elbette onların Rableri katında mükâfatları vardır. Hem onlara bir korku yoktur, mahzun da olacak değildirler.” (Bakara, 62)

Yahudilerin imanı, Hz. İsa gelinceye kadar Tevrat’a ve Musa aleyhisselam’ın sünnetine tabi olmak idi. İsa aleyhisselam gelince Tevrat’ın değil Musa aleyhisselam’ın peşinden gidenler, O’nu bırakıp da Hz. İsa aleyhisselam’a tabi olmadıkları için helak oldular. Hıristiyanların imanı da İncil’e ve Hz. İsa’nın şeraitine bağlanmak idi. Hz. Muhammed aleyhisselam gelinceye kadar bu iman makbul idi. Muhammed aleyhisselam geldikten sonra Hz. İsa’nın izini bırakıp İncil’den dönerek Hz. Peygambere tabi olmayanlar helak olmuşlardır.

Allah, Hz. Peygamberi peygamberlerin sonuncusu ve bütün insanlığa Peygamber olarak gönderince, onların da bu Peygamberi tasdik etmesi ve emrettiğine itaat edip yasaklarından sakınmaları gerekirdi. İşte mü’minler bu sayılan niteliklere sahiplerdir. Muhammed aleyhisselam’ın ümmetine “mü’minler” denilmesi imanlarının çokluğundan, yakînlerinin fazlalığındandır. Ayrıca onlar geçmiş peygamberlere ve onlara indirilenlere ve gayba inanırlar.

Allah Teâlâ, mü’min kullarını ehli kitaptan, kâfirlerin yoluna gitmekten men ediyor ve onların gizli açık düşmanlıklarını mü’minlere öğretiyor. Mü’minlere karşı içlerinde taşıdıkları hasedi açıklıyor. Mü’minlerin faziletini ve üstünlüklerini bildikleri halde onları nasıl kıskandıklarını ortaya koyuyor. Mü’min kullarından, onlardan vazgeçip affetmelerini ve Allah’ın fethi ve zafer emri gelinceye kadar tahammül etmelerini emrediyor. Onlar güçleri yettiği kadar insanları İslam’dan vazgeçirmeye çalışıyorlardı. Onlar hakkında Allah Teâlâ:

“Kitap ehlinin çoğu hak kendilerine açıkça belli olduktan sonra içlerindeki çekememezlikten ötürü sizi imandan sonra küfre döndürmek ister. …” (Bakara, 109) buyurmuştur.
Hak; bilmedikleri hiçbir nokta kalmayacak kadar kendilerine apaçık olduktan sonra, yine haset onları inkâra götürmektedir.

Böylece Allah onları tehdit etmekte ve en ağır şekilde levmetmektedir/kınamaktadır. Nebisine ve mü’minlere de üzerinde bulundukları iman, ikrar ve hem kendilerine hem de kendilerinden öncekilere inenleri tasdik konusunda ısrar etmelerini bildirmekte, bunun fazilete ve erişilmez sevaba vesile olacağını haber vermektedir.

Yüce Allah, Peygamberi Hz. Muhammed aleyhisselam’ı Yahudi ve müşriklerin iddialarına karşılık teselli ederek “Biz seni hak ile müjdeleyici ve korkutucu olarak gönderdik. …” (Bakara, 119) buyurmakta ve “… Senin vazifen risaleti tebliğ etmektir, bunun ötesinde sen cehennem ashabından sorumlu değilsin.” (Bakara, 119) demektedir. Ayrıca Peygamberine seslenerek, Yahudi ve Hıristiyanların ne yaparsa yapsın onların dinine girmedikçe kendisinden hoşnut olmayacaklarını belirtmektedir. Nitekim Yahudi ve Hıristiyanlar, Hz. Peygambere şöyle demişlerdi:

“Ya Muhammed bizi memnun etmek için ne yaparsan yap bizim dinimize girmedikçe senden memnun olmayız.” Böylece Hz. Muhammed aleyhisselam’ı üzmek istiyorlardı.

Cenab-ı Hak onların bu iddialarını reddederek Allah’ın gösterdiği hidayetin biricik hidayet olduğunu, bunun da İslam’dan ibaret bulunduğunu belirtmektedir. İslam’dan başka yollara bağlananlar arzu ve heveslerine tabi olmaktadır ki Allah, sevgili Peygamberini böyle bir davranıştan men etmiştir.

Onun ümmeti de başkalarının davranışlarını izlemekten men olunmuştur. Eğer onların dinine tabi olurlarsa Allah’ın yardımından ümitlerini kesmeleri gerekir. Ancak ehl-i kitap arasında Kur’an’ı okuyan ve gerçek manada anlayarak kör taassuba kapılmayanlar da bulunmaktadır. Kim gerçek manada Kur’an’a ve Peygambere inanırsa onlar mü’minlerdir. Kim de Kur’an’ı inkâr ederse onlar hüsrana uğrayanlardır.

“Sen dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da senden asla razı olmazlar. De ki: Allah’ın hidayeti asıl hidayetin ta kendisidir. Şayet sana gelen ilimden sonra onların heveslerine uyacak olursan; and olsun ki senin için ne bir yar bulunur ne de yardımcı.” (Bakara,120)

İbn Cerir der ki; Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: Ey Muhammed, ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar senden ebediyen hoşnut olmazlar. Öyleyse sen onları hoşnut edecek isteklerden vazgeç. Onları sana uygun kılacak davranışları bırak. Onlar hakkında dua ederken seni hak olarak gönderen Allah’ın rızasını talep etmeye yönel.

Katade radiyallahu anh’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Rasulullah aleyhisselam şöyle buyurmuştur: “Benim ümmetimden bir taife hak üzere çalışmaya, muzaffer olmaya devam edecektir. Kendilerine muhalefet edenlerin muhalefeti Allah’ın emri gelinceye kadar onlara zarar vermeyecektir.”

“… Şayet sana gelen ilimden sonra onların heveslerine uyacak olursan and olsun ki senin için ne bir yar bulunur ne de yardımcı.” (Bakara,120)

Bu ayette tehdit ve şiddetli bir azap korkusu vardır. İslam ümmetini Kur’an ve sünneti öğrendikten sonra, Yahudi ve Hıristiyanların yoluna tabi olmaktan nehyediyor. Böyle bir halden Allah’a sığınırız. Hitap her ne kadar Hz. Peygamber’e ise de emir, onunla beraber ümmetine mahsustur.

“… Onu hakkıyla tilavet ederler. …” (Bakara, 121) Ona nasıl uyulması gerekiyorsa öylece uyarlar.

“… İşte onlar buna inanırlar. …” (Bakara, 121) Yani kendilerine kitap verdiğimiz kimseler ona hakkıyla inanırlar ve ona uyarlar. Ehl-i kitaptan geçmiş Peygamberlere indirilmiş olan kitaplara uyanlar, gerçek manasıyla bağlananlar, ey Muhammed sana indirilmiş olana da inanırlar ve bağlanırlar.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr