MAVERADAN MACERAYA- Yürüyelim Arkadaşlar
Makalemi tuşladığım gün Almanya’nın Süd Bayern eyaletinde yaşayan gurbet kuşlarımız memlekete gitme hazırlığı yaparken Filistin-Hamas Lideri İsmail Heniyye, müjdeci ölüm meleğine bir yudum şehadet şerbeti ile ruhunu hediye ederek cennete uçmuş, can kuşu karşılığında cenneti satın almıştı. Gönül dünyamızdan cennete bir yıldız daha kaymıştı.
Tarık suresinin ilk ayetleri geldi aklıma. “And olsun gökyüzüne ve gece çakıp görünene! Karanlığı delip geçen yıldıza and olsun! Göğe ve onun sahibini rehber edinip Hak yolunu bulan Tarık isimli o parlak yıldız Muhammed Mustafa üzerine yemin ederim. Hiç kimse yoktur ki başında bir gözetleyen bulunmasın! O halde insan neden yaratıldığına bir baksın!” Rabbim onun şehadetini rahmetine vesile kılsın, bizi de diriliş gününde şühedaya refik eylesin.
İnsanın yazılımı bedeni, donanımı ise ruhudur. Yazılımın aslı toprak, donanımın aslı ise nefestir. Bu yüzden insan fani olunca adı taşa yazılır, bedeni toprağa verilir. Can kuşu ise geldiği adrese uçar gider. Dünya bir penceredir her gelen bakar geçer.
Peygamber Efendimiz, Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’a “Bu dünyada gurbetteki biri veya yolcu gibi ol” şeklinde nasihat etmiştir. Yolculuk bir sefer halidir. Haydan gelen huya, selden gelen suya gider. Yol; karada, havada, suda, raylar üzerinde ve zihinlerde aşılan uzaklıktır. Kalpten kalbe bir yol gider ol Burcu! Yol kapıdan geçer, yolcu makama erer. Dört kapının kırk makamı vardır. Besmelesiz yol olmaz. Delilsiz gidilmez yollar yamandır.
Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin tarif ettiği şeriattan marifete uzanan üçüncü hakikat kapısının makamları şunlardır; toprak gibi mütevazı olmak, kimseyi kınamamak, verilen nimetlerden başkalarına ikramda bulunmak, bütün canlı mahlukata güven vermek, yalnızca mülkün gerçek sahibine yönelmek, konuştuğunda doğruları söylemek, olgun insanların yoluna girmek, sır saklamak, Allah’a dua etmek ve Allah’a ulaşmanın yollarını aramak.
Yol; itikatta ve ahirette sırat, niyette ve ibadette sebil, sadelikte ve sufilikte tarik, fıkıh ve ilmihalde mekân ve mesafedir. Yol dindir, sünnettir, seferdir, köprüdür, çizgidir, geçittir, umuttur, çaredir, adettir ve usuldür. Uslu uslu ve usul usul gidilir. Yol ola Hakka vara, göz ola Hakkı göre. Hak yolu Kur’an ve sünnet yoludur. İyilik yolu; Rahmanın İslam yoludur ve yolcusunu Cennete götürür. Şerre uzanan yol ise Şeytanın batıl yoludur ve yolcusunu Cehenneme sürükler. Dileyen tekerini hayır yoluna koyar, dileyen direksiyonu şer yoluna kırar.
Yol kesmek eşkıyalıktır. Yeryüzünde gezin dolaşın, Allah her şeyi ilk baştan nasıl yaratmış bir bakın. Allah’ın ayetlerini yalan sayanların akıbeti ne olmuş, bir görün. Tanrıya başkaldıranların ve kutlu elçilerin ayağına dolaşan zalimlerden arta kalan eserleri ibretle ziyaret edin. “Zulüm ile abad olanın akıbeti de ahireti de berbat olur” gerçeğini tarihi analiz ederek okuyun. Dersinize iyi çalışın ve geleceğe hazırlanın. Hayır kervanı geçerken gafil olmayın.
Her yolculuğun bir gayesi her yolcunun bir amacı vardır. Azim ve gayret ile ilim ve hikmet yolunda rihlete koşalım. Cihad ile fi sebilillah sefer yolunda zafere erelim, derdest olmadan devlet olalım. Maveradan maceraya uzanan yolda hicrete, kalbin tasfiyesi ve nefsin terbiyesi ile uzlete, Rahmanın misafirleri ile Hac ve Umre yolunda marifete erelim.
Şeriat, tarikat yoldur varana, hakikat, marifet andan içeru. O halde dışarıda kalmayalım çadıra girelim. Resulullah’ın yıldız sahabelerini takip edelim. Gönül aleminde Tarık olalım, Süreyya gibi doğalım ufuklara. Bedir olalım Hilal ve mehtabın yanına. Çoban ve kutup yıldızı olalım; Ebu Süfyan bizi izlesin. Turkuaz rengimizi koruyalım. Yol O’nun, varlık O’nun, gerisi hep angaryadır. Han yolcu, hancı yolcudur. Yolda giden yabancı yolcudur. Dünyaya geldiğimiz anda, yürüdük-koştuk-gezdik ve gördük aynı zamanda. İki kapılı bir handa gidiyoruz gündüz gece.
Asker yolu beklenir, Hicaz yolu gözlenir. Salı günü sıla günüdür. Kervan ile ipek yolu aşılır, karban ile saz yolu geçilir. Yol yapmak, su ikram etmek ve yemek vermek arasında “hangisi daha sevaptır?” sorusuna yönelik yapılan münazarayı yolu savunan taraf kazanmıştır. Zira; cennete bile yol olmadan gidilmez. İşte o hak ve tek, tercihli ve güvenli, en kısa ve orta yol; sebilullah, sıratun müstakim ve sebilürreşad’dır. Barışın yolları selamdan geçer. Yola çıkan kişilere ardından dua, yolda kalanlara yardım edilir.
Hipokrat’tan bu yana bilimsel yalın aklı, kendi nefsi ve hevası, İblis ’in çürük elma ve ayvası ile Tanrılaşan hackerler insanın şifresini kıramamışlar ve Adem’in yenisini yaratamamışlardır. Hackerlerin Microsoft üzerinden yazılım ve donanım kullanımı ile insanlığı tehdit etmeleri zihinlerde oluşturdukları yapay zekâ ve sanal alemle ilgilidir. Gerçek düzenin yegâne sahibi her şeyi bilen, işiten, gören, gözeten, yöneten, her şeye kadir, varlık alemini belirli bir ölçü ve denge üzerine kusursuz olarak yaratan, yaşatan Rabbimizdir. Sade insanın değil göklerin ve yerin anahtarları ve yaratılış kodları Allah’ın kudretindedir. İnsanın varlığı güneşten koparak hasıl olan gezegenlere benzer. Her bir gezegenin kendine özel bir yörüngesi her insanın da kendi şahsına mahsus bir dünyası vardır. İsa’nın meselesi de Adem’in meselesi gibidir. İnsanı Allah’tan uzaklaştırmak, atomun çekirdeğini bölmek kadar tehlikelidir.
Helenistik dönemde eski Yunan Tanrıları adına Olimpiyat ateşi yakanlar, aslında dünyayı ateşe verenlerdir. Olimpiyat oyunları, sporu siyasete alet edenlerin elinde tehlikeli bir oyuncağa dönüşmüştür. Güya; Zeus, Artemis, Afrodit Tanrılarının sözde çocuklarını eğlendirmek, mutlu yaşamalarını sağlamak ve ödüllendirmek için adına düzenlenen Olimpiyat oyunlarının arkasında, gerçek Tanrıyı kıyamete zorlayanlar, Mesih/Kurtarıcı Adam beklentisi ile Filistin-Gazze’deki insanlık vahşetine göz yumanlar, on dalda on madalya kazansalar bile bu ödüllerin insanlığın vicdanında ve yaratılış özünde bir at nalı ve gazoz kapağı kadar değeri yoktur. Arap, Özbek, Azeri ve Türk sporcuların işaret ve bayrak sevincini hazmedemeyenler ile artık aşık atmanın da gereği yoktur. Cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir.
Her yolun bir başı bir de sonu vardır. Eroğlu Musa ne güzel okuyor! “Geçtim dünya üzerinden, ömür bir nefes derinden. Bak feleğin çemberinden, yolun sonu görünüyor. Azrail’in gelir kendi, ne ağa der ne efendi. Sayılı günler tükendi, yolun sonu görünüyor. Bu dünyanın direği yok, merhameti yüreği yok. Kılavuzun gereği yok, yolun sonu görünüyor.” Geber yat katil Siyonist! Tünelin ucu görünüyor. Masumları ve mazlumları sahipsiz mi sandın? Yetim ve öksüzleri ipsiz mi sandın? Müslümanların altına kazdığın kuyuyu dipsiz mi sandın?
Yemen’den Hadramevt’e az kaldı! Yürüyelim arkadaşlar! Sesimizi yer, gök, su dinlesin. Sert adımlarla her yer inlesin. Bu yolun sonu mahşere kadar uzanıyor. Sanki can pazarı kurulmuş, hesap ve kitap da burada! Mizan ve sırat da burada. Uçan uçana, düşen düşene! Az yiyelim, içelim. Az uyuyalım. Az gülelim. Az konuşalım. Az gidelim, uz gidelim, dere-tepe düz gidelim.
Hesap gününde bagajı dolu ümmeti, sırat üzerinden geçerken “Allah’ım! Selamet ver! Esenlik ver! Serinlik ver!” diye dua edecek olan müşfik bir peygamberin ümmeti olma mutluluğunu yaşattığı için Rabbimize hamdü senalar olsun.