Kasım 2021 Hamdi ÖZ A- A+
A- A+

MAVERADAN MACERAYA- Dikkat! Konum Atıyorum

Nefsini tezkiye ve terbiye eden kurtulmuş ama onu alabildiğine masiyetle örten kişi de muhakkak zarara uğramıştır. Münafıkların kalplerinde maraz-hastalık/ayrılık virüsü vardır. Oysaki Allah dostları için dünyada korku ve ahirette de hüzün yoktur/Onlar Allah’ın özel koruması altındadır. Allah, tevbe edip kendine gelen, aslına rücu eden kullarını sever ve böylesi kullarını çokça bağışlar, affeder. Lakin şeytan sizi “nasıl olsa Allah affeder ve bağışlar, son gaz günaha devam” diyerek iğfal etmesin, aldatıp kandırmasın. Rabbinizi kendi içinizde titreyerek ve korkarak sessizce zikretmelisiniz.

Dikkat edin! Kalpler ancak zikrullah ile tatmin olur/manevi doyuma ulaşır. Öyle ise ayrılık davası güden münafıkların kalpleri üzerine asılan asma kilitleri yahut kuru kuruya inat şifrelerini kırıp Allah’ı zikretmelisiniz. Aksi takdirde her kim Rahman’ın zikrinden yüz çevirirse ona bir şeytan musallat olur. Artık o kişi İblis’in çektiği yere gider. Nihayet kefere, fecere, müşrik, münafık tayfanın buluşma adresi Cenennem’dir. Bu da onun son konumudur.

Arapça bir ibare olarak sufi; derviş, eren/ermiş, emre/aşık demektir. Sofi, Cenab-ı Hak’kın yakınlığını ve rızasını kazanmaya çalışan kişidir. Peygamber Efendimiz ve raşit halifeler döneminde sufi kelimesi yerine bir Kur’an tabiri olan nefsin tezkiyesi, kalbin tasfiyesi ve ihlas ile günahlardan arınmış takva ehli ve ihsan/muhsin kelimeleri kullanılmıştır. Ayet ve hadislerde sufi kelimesi zikredilmemiştir. Sufi kavramı Hicri ikinci asırda Hasan-ı Basri döneminden sonra kitaplarda yer almıştır. Sufiler için örnek cemaat Ashab-ı Suffe’dir. Sufiler kalp/gönül temizliğine önem verdikleri için kendilerine bu isim verilmiştir. Sufilerin amacı halka ve Hakk’a hizmettir. Sufiler, Peygamber Efendimizin tevazu ve sadeliği tercih ve temsil etmesi hasebiyle sade yün elbiseler giymişler ve bu sebeple kendilerine sufi denilmiştir. Mazide; Hz. İsa (as)’ın dava ve yol arkadaşları da beyaz elbiseler giydikleri için Havariler diye anılmıştır. Onlar alnı ak, yüzü ak, gönlü pak insanlardı. (Maide Suresi 5/12)

Tasavvuf; alemin zahirine ve batınına/insanın dış ve iç alemine hitap eden İslami hükümler çerçevesinde yaşanan manevi ve deruni hayat tarzıdır. Tasavvufun temeli safa ve vera anlayışına dayanır. Sufi; sadece Allah’a kul olan ve dünyanın aldatıcı cazibesinden-fani meşguliyetinden el etek çeken abid ve zahid kişidir. İslami hayatta sufilik, Batı’daki mistizm ve ruhbanlıktan farklıdır. İslam tasavvufu anlayışının temeli, kalp temizliği ve nefis terbiyesine dayanan yoldur. Tasavvuf en başta Hz. Âdem (as)’ın saflığı, Hz. İbrahim (as)’ın cömertliği, Hz. İshak (as)’ın rızası, Hz. Eyyub (as)’ın sabrı, Hz. Zekeriya (as) ve oğlu Hz. Yahya (as)’ın şehadeti, Hz. İsa (as)’ın bekareti ve Hz. Muhammed Mustafa (as)’ın fakr-u zaruretidir.

Tasavvuf ilahi ahlaktır. Tasavvuf/tarikat yolu kişinin görünür ve görünmez alemde şeriatın edeplerini yerine getirmesidir. Cüneyd-i Bağdadi’ye göre tasavvuf, hakikatte kulun içinde barınan Hakk’ın, görünüşte kulun vasfı ve sıfatıdır. Şeriat tarikat hakikat marifet merdiveninde yükselerek fena billah beka billah makamına eren, Anadolu topraklarına nefes veren Yunus Emre’nin ‘’Ete kemiğe büründüm, Yunus gibi göründüm’’ demesi bundandır. Yunus Emre sahte sofileri kınamış ve sufiliğin kolay kazanılamayacağını şöyle ifade etmiştir: “Dervişlik olsa idi sade bir hırka, biz de alır idik otuza kırka.”

Yunancaya sophia olarak geçen sofi kelimesi, Ayasofya kelimesinde olduğu gibi ilahi aşk ve hikmet demektir. Sophos/sofist, hâkim ve bilge anlamındadır. Sofi yer gibidir; iyisi de kötüsü de üzerine basarak yürür gezer. Sofi toprak gibidir; kötü olan her şey onun üzerine atılır.

Lakin toprak onu yağmurun suyuyla yıkar, analiz eder, güneşin hararetinde olgunlaştırır ve tekrar insanın hizmetine sebze ve meyve olarak sunar. Sufi arıtma cihazı gibidir. Sofi bulut gibidir; herkesi kanatları altında gölgelendirir. Sofi yağmur gibidir; ayrım yapmadan her yeri sular, herkese rahmet ve esenlik kaynağı olur. Sofi Allah’ın dostudur. (Taha Suresi 20/41) Sofi, mecazda halktan ayrılan ve gerçekte Hakka eren kimsedir. Sofi; kâmil veli, hakikat ehli erin adıdır. Sofinin dişisine safiye denir ki; kızlarımızın güzel isimlerindendir, batılılar Sofiya derler.

Sufi kökünden türemiş bir isim olan mutasavvıf, sofilere özenerek Hakkın yakınlığını ve Rahman’ın hoşnutluğunu kazanmaya çalışan kimseye denir. Tasavvufun kollarından biri Irak’ta diğeri de Horasan’da doğmuştur. İlk mutasavvıf Ebu Haşim el Kufi, Hicri ikinci asırda yaşayan bir sufi olarak mutasavvıfları Peygamber Efendimizin “Her kim bir kavme benzerse o da onlardandır” hadisi ile taltif etmiştir. Daha sonraları tasavvuf ehline imrenen fakat henüz talip ve mürit olmayan kişilere de muhibbi denilmiştir. Melametiler ihlasa erenlere muhlis, ihlasa erdirilen kişilere muhlas demişlerdir. Muhlis ve muhlas kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de de kalıp olarak zikredilmiştir. (Bakara Suresi2/139, Saffat 37/40-44-128-160-169, Zümer Suresi 39/2-11-14)

Yine sufi kelimesinin bir kalıbı olan mustasvif ise murdar ve haram et yiyen kurt gibidir, ariflerin meclisinde sofuluk taslayan kaba softa ve ham yobazdır. Hakiki şeyhi ve icazeti olmadığı için kaçak elektrik kullanan hırsızdır. İmam Gazali, hayat tarzları İslam Dini ile uyuşmayan mutasavvıfları tenkit etmiştir. Melametiler; hırka, taç, sema, semah, toplu zikir ve bunlarla ilgili adap ve erkanın riya eseri ve vesilesi olduğunu söylemişlerdir. Şairlerin sultanı merhum Necip Fazıl böylesi tipleri güneşi ceketinin astarında eskiten marka Müslümanları olarak tarif etmiştir. Merhum Mehmed Akif Ersoy da Safahat’ında ‘’Kaç hakiki Müslüman gördüm ise hepsi makberdedir. Müslümanlık bilmem amma galiba göklerdedir.’’ sözleriyle konunun vahametine gönderme yapmıştır.

Muhakkiklere göre şeyhler üç kısımdır ve bunlar; hırka, zikir ve sohbet şeyhleridir. Müritler de üç çeşittir ve bunlar yal, kal ve hal dervişleridir. Kabaca; mürit, tirit ve kör ittir. Seyr-ü süluk halindeki bir müridin ailesi, ihvanı ve meşihatı ile beraber olduğunda uyması gereken adabı vardır. Tasavvuf İlminde her aza ve zikrin bir letaifi ve nurunun rengi vardır. Kalbin letaifi Hz. Âdem (as)’ın taht-ı kademinde nuru sarıdır. Ruhun letaifi Hz. Nuh (as) ve Hz. İbrahim (as)’ın taht-ı kademinde nuru kırmızıdır. Sırrın letaifi Hz. Musa (as)’ın taht-ı kademinde nuru beyazdır. Hafi letaifi Hz. İsa (as)’ın taht-ı kademinde nuru siyahtır. Ahfa letaifi ise Hz. Muhammed Mustafa (sav)’in taht-ı kademindedir ve nuru yeşildir. O halde gelin O’nun asıl ve en büyük zikri Kur’an-ı Mübin’den her gün bir cüz okuyalım ve meleklerin diliyle Rabbimizi zikredelim.

Sübhanallahi ve bihamdihi adede halkıhi ve riza nefsihi ve zinete arşihi ve midade kelimatih.

Sırat-ı müstakim olanlara, gidenler değil gelenler güç verir. Hoş gelen hoş gider, boş gelen boş gider. Hala göçtü kervan kaldık dağlar başında diyorsanız, konum atıyorum. Hafızalara kodlansın;

EL KUR’AN 114-S 6236-A Bismillah deyin tıklayın ve tıklatın. Kaçıyor muyuz, kovalıyor muyuz? Sur’da mıyız Araf’ta mıyız? Menzili maksudumuz Fi sebilillah mı, fi sebilittağut mu? Haberimiz olsun. Rabbim mü’minlere sabır, metanet, nusret ve zafer ihsan eylesin. (Amin)

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr