Eylül 2020 Selim ARMAĞAN A- A+
A- A+

KUR'AN İKLİMİ- Maliki Yevmiddin (Fatiha: 4) Ahiretin Sahibi de Allah’tır

Yüce Rabbimiz hak dinin ilkelerini ilk insan ve ilk peygamber Âdem aleyhisselam’dan son peygamber Efendimiz Hz. Muhammed aleyhisselam’a kadar bütün peygamberlerine vahiy yolu ile bildirmiş ve hiçbir topluluk ayırt etmeden tüm insanlığa tebliğ ettirmiştir. Allah Teâlâ insanları imana zorlamadığı için “hak din olan İslam’ı” kabul edenler de olmuş, inkâr edenler de olmuş, tahrif etmeye çalışanlar da olmuştur.

Hz. Muhammed aleyhisselam’a Kur’an verilmeye başlandığında Arabistan’da özellikle Mekke ve Medine civarında Hıristiyanlar, Yahudiler, Müşrikler ve çok az da olsa Allah’ın birliğine inanan Hanifler vardı. Çoğunluğu oluşturan Müşrikler de Allah’ın varlığına, yaratıcı ve rızık verici olduğuna inanıyorlardı. Ancak günümüz sekülerlerine, laiklerine ve deistlerine benzer olarak dünya yönetiminde kaynağı ilahi olan dinleri ve her şeyi reddediyorlardı.

Allah’ın kendisini annesinin karnında yaratıp dünyaya getirdiğine inanan bu grup dünyada kendi diktatörlüklerini kurabilmek için “Allah dünya işlerine karışmaz, peygamber göndermez ya da “Hayat, bu dünya hayatından ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Biz tekrar diriltilecek değiliz.” (Müminun: 37) diyerek hâşâ Allah’sız ve zalim bir dünya düzeni kurmaya çalışıyorlardı. Dolayısıyla ya ahiret ve kader gibi kavramların içini boşaltılıyor ya inkâr ediyorlardı.

Günümüz tabiri ile Deist olan birinin kendisine göre inandığı yaratıcının ismini Allah azze ve celle olarak belirlemesi ve ilk insandan beri devam edip gelen, Allah katında tek din olan İslam’ı kabul etmenin gereği de buradan başlamaktadır. İslam dindarlığı ilk önce Allah Teâlâ'yı tanımak ve Allah’a O’ndan başka ilâh olmadığına inandığına dair tam bir söz vermekle başlar. Yani küfür, şirk ve deistlik karanlığından çıkıp Yüce Rabbimizin Kur’an’ı Kerim’in ilk suresi olan Fatiha Suresinin ilk ayetindeki gibi “ELHAMDÜLİLLAHİ RABBİL ALEMÎN” “Seni nasıl anlatıp öveceğimden aciz kaldım yüce mevlam. Sen her şeyin tek yaratıcısı ve yaşatıcısısın. Bana bunu görecek gözü, kulağı… gönlü ve her şeyi de bana veren sensin, sana hamd ediyorum. Biliyorum ki bütün yanlışlığıma rağmen sen bana acıyan ve merhamet edensin. Ahiretin de yegâne sahibi sensin, buna da inandım…” demelidir.

“Ve de ki: O hak Rabbimizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Çünkü biz zalimler için öyle bir ateş hazırlamışız ki, duvarları, çepeçevre onları içine alacaktır. Eğer feryat edip yardım isteseler, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir. O ne kötü bir içecek ve ne kötü bir dayanma yeri!” (Kehf: 29)

İnandım ve iman ettim demek yeterli olmayıp sözün gereğini yerine getirmek koşulsuz temel kuraldır. Hem Müslümanım hem deistim ya da ben Müslüman deistim olmaz. Bunların durumu Allah’a inandığı halde ortak koşan ve bazı temel inanç esaslarını kabul etmeyen müşriklerin durumu gibidir. Bunlara Müslümanların içerisinden çıkmış müşrikler denebilir. Hıristiyan ya da kendinin Yahudi olduğunu söyleyip bu dinlerin de temel inanç esaslarını kabul etmeyenler de Yahudi ya da Hıristiyan müşriklerdir.

“Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları, dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a ortak koşan, kuşkusuz, derin bir sapıklığa düşmüştür.” (Nisa: 116)

Din ilâhî bir kanun iken dindarlık; kurallara samimiyetle ve gönülden iman etmekle birlikte insanların emek ve çabalarının sonucu, güçleri ölçüsünde bu kurallardan hangilerini ne kadar yerine getirebildiğidir. Dinde bilgili olmaktan başka bir de iradeli olmak, ihlâs ve samimiyetli olmak gerekir. Bilgili ve akıllı olmak, dindar olmak için yeterli değildir. İlim ve irade, akıl ve seçim hürriyeti de temel şarttır.

Din, Allah’ın kanunudur. Bu kanunlardan anlayış ve uygulama insana aittir, burada yanlış, hata ve eksiklikler olabilir. Bu eksiklikler kulun yetersizliğidir. İlim ve fende kanunlaşan gerçekler de böyle değil midir? İyi matematik bilen bir adam işinde bildiği hesabı yapmaya üşenir de uygulamazsa suç matematik bilgisinin değil matematikçi olduğunu iddia eden üşengecindir.

İnsanlar kendilerini hakkın kanununa uydurmakla yükümlü iken, kanununu kendilerine uydurmaya çalışırlarsa üşengeç matematikçi gibi sonuca katlanırlar. Allah'ın gazabı ilk önce doğruyu bilerek eğri göstermeye çalışanlara olur.

“Allah’ım! Bizi doğru yola hidayet et. Kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna. Gazabına uğrayanların ve sapanlarınkine değil.” “Âmin”

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr