Haziran 2021 Prof. Dr. Mehmet SOYSALDI A- A+
A- A+

KUR'AN İKLİMİ- Faziletli Toplumun Altı Temel İlkesi

Yüce Allah, Nahl Suresi 90. ayette şöyle buyurmaktadır:

إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْإِحْسَانِ وَإِيتَاءِ ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

Muhakkak ki Allah, adaleti, ihsanı, akrabaya yardım etmeyi emreder; çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.

İmam Hatiplerimiz her hafta Cuma hutbesinin sonunda Nahl suresi 90. ayet-i kerimeyi okurlar. Bu ayetin her Cuma hutbesinin sonunda niçin okunduğunu hiç merak edip düşündünüz mü acaba? Bu ayette insanlığa sunulan evrensel ilkeler nelerdir? İşte bu yazımızda bu sorulara cevap verip bu ayette insanlığa sunulan evrensel ilkeleri kısaca açıklamak istiyoruz.

Bu ayette yüce Allah, adaleti, ihsanı ve akrabaya yardım etmeyi emretmek; hayâsızlık, kötülük ve haddi aşmayı yasaklamak suretiyle İslam’ın getirdiği hayat düzeninin temel ilkelerini açıklamaktadır.

Bir gün Allah Resulü Nahl suresi 90. ayeti İslam’ın baş düşmanlarından ve Mekke’nin ileri gelenlerinden biri olan Velid b. Muğire’ye okumuştu. Ayeti dinleyen Velid, çok etkilenmiş ve Hz. Peygamber’in ayeti bir daha okumasını istemiştir. Ayeti ikinci kez dinledikten sonra “Vallahi bu sözlerin bir başka tatlılığı vardır. Doğrusu bunun üzerinde çekici bir güzellik mevcuttur. Üst kısmı meyvelidir, alt kısmı çok bereketlidir. Bu, beşer sözü değildir.” demekten kendini alamamıştır.[1]

Abdullah b. Mes’ud (r.a); “Bu ayet, Kur’an’da bütün hayır ve şerri en kapsayıcı ayettir. Eğer bundan başka ayet olmasaydı, bu ayet Kur’an’ın her şeyi açıklayıcı ve âlemlere hidayet ve rahmet olması için yeterdi.” demiştir.[2]

Yüce Allah, bu ayet-i kerimede fert ve toplumu fazilet temeli üzerinde yükseltecek olan altı altın prensibi açıklamaktadır. Bu prensiplerden ilk üçü emir, diğer üçü ise nehiydir. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

Ayet-i Kerimede emredilen prensipler:

1. Allah Teâlâ adaleti emretmektedir.

2. Allah Teâlâ ihsanı emretmektedir.

3. Allah Teâlâ akrabaya yardım etmeyi emretmektedir.

Ayet-i Kerimede nehyedilen prensipler ise şunlardır:

1. Allah Teâlâ her türlü hayâsızlığı yasaklamaktadır.

2. Allah Teâlâ dinin, aklın ve örfün hoş görmediği her türlü fenalığı yasaklamaktadır.

3. Allah Teâlâ her türlü haddi aşmayı yasaklamaktadır.

Bu prensipleri kısaca açıklamak istiyoruz.

1. Allah Teâlâ adaleti emretmektedir.

Adalet, Arapça sözlükte “a-de-le” fiil kökünden türetilmiş olup “aşırılığa kaçmamak, doğru davranmak, her haklıya hakkını ve haktan nasibini vermek” anlamlarına gelen bir mastardır.[3]

Terim olarak adalet ise; “düzenli ve dengeli davranma, her şeyin ve herkesin hakkını verme, haksızlıklardan uzaklaşarak orta yolu tutma, bir şeyi yerli yerine koyma, insaf ve eşitlik” anlamlarına gelmektedir.[4] Adaletin zıttı ise, zulüm, hıyanet ve insafsızlıktır.

Adalet, insanların mutlu ve huzurlu bir hayat sürmeleri, toplumun düzeni için önemli bir ilkedir. Bunun için adalet mülkün temelidir denmiştir. Çünkü adalet olmadan toplumda güven ve huzuru temin etmek mümkün değildir.

Abdullah b. Abbas, bu ayetteki adaleti; “Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına şehadet etmek, farzları ihsanla yerine getirmektir.” şeklinde açıklamaktadır.[5]

İbnü’l-Arabî’ye göre adalet üç kısma ayrılır. Bunlar;

1.Allah’a karşı âdil olmak,

2.İnsanın kendine karşı âdil olması,

3.İnsanın diğer insanlara karşı âdil olmasıdır.

İnsanın Allah’a karşı âdil olması, Allah’ın rızasını her şeyden önde tutması, emirlerini yerine getirip, yasaklarından sakınması şeklinde olur. İnsanın kendi nefsine karşı âdil olması ise, nefsini helake sevk edecek bütün davranışlardan sakınmaktır. Nitekim Yüce Allah, hakiki mümini “Rabbinin huzuruna varmaktan korkan, nefsini kötü arzu ve isteklerden alıkoyan kişi”[6] olarak nitelendirmektedir. İnsanın diğer insanlara karşı âdil olması ise, insanlara insaflı davranması, hiçbir kişiye gizli veya açık olarak haksızlık yapmaması, insanlardan gelen bela ve kötülüklere karşı sabırlı olmasıdır.[7]

2. Allah Teâlâ ihsanı emretmektedir.

İhsan, Arapça sözlükte; “başkasına iyilik yapmak, yaptığı işi sağlam ve güzel yapmak” anlamına gelmektedir. Terim olarak ihsan ise; “iyilik ve lütufta bulunmak, bir işi en güzel şekilde yapmak, Allah’a ihlâsla kulluk etmek” anlamlarında kullanılmaktadır.[8]

İnsanlara iyilik ve lütufta bulunan, yaptığı işi sağlam ve güzel yapan, Allah’a ihlâsla kulluk eden kişiye “muhsin” denilmektedir. Yüce Allah muhsin kullarını çok sevmektedir.[9]

Hz. Peygamber, Cibril hadisi olarak meşhur olmuş olan hadiste ihsanı; “Allah’ı görüyormuş gibi kulluk etmek” şeklinde tarif etmektedir.[10]

Allah’ın her yerde kendisini gördüğü ve murakabe ettiğini bilen ve bu şuuru canlı tutan bir insan, asla Allah’ın emirlerine aykırı bir davranışta bulunamaz. Aynı zamanda Allah’ın yaratıklarına karşı da herhangi bir haksızlık yapamaz. Daima onlara iyi ve güzel davranır, ihsanda bulunur.

3. Allah Teâlâ akrabaya yardım etmeyi emretmektedir.

Ayette geçen zi’l-kurba; “insana yakınlığı bulunan akrabalar” demektir.[11] Akraba ile kan bağıyla birbirine bağlı olan kişiler kastedilmektedir. Bunlar da insanın anne, baba, dede, nine, erkek ve kız kardeş, amca, dayı, hala, teyze ve bunların çocuklarıdır.[12] Akrabalar arasındaki bu bağa dinî terminolojide “sıla-i rahim” denilmektedir.

Kur’an ve Sünnette akrabalar arasındaki sıla-i rahim bağının gözetilmesi ve asla koparılmaması emredilmektedir. Sıla-i rahimin koparılması ise en büyük günahlar arasında sayılmaktadır. Nitekim bu ayette de yüce Allah, akrabalara iyi, güzel davranmayı ve onlara yardım etmeyi emretmektedir. İnsanın, Allah’ın kendisine lütfettiği mal ve servetten akrabalarına da infakta bulunması gerekir. Zira akrabaya yardım etmek, Allah’ın rahmet kapılarının açılmasına ve insanın ömrünün uzamasına ve rızkının bereketlenmesine vesile olur. Hz. Peygamber (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde; “Mükâfatı en hızlı verilen hayır ve iyilik sıla-i rahimdir. Cezası en hızlı verilen kötülük ise, zulüm ve sıla-i rahimi terk etmektir.” buyurmuştur.[13]

Hz. Peygamber, bir defasında kendisine “iyi insan kimdir?” diye sorulduğu zaman, bu soruya cevap verirken iyi insanın vasıfları arasında “akrabasına en çok ilgi gösteren kişi” olarak açıklamada bulunmuştur.[14]

Nahl suresi 90. ayette yukarıda açıkladığımız bu üç iyi ve güzel özellik emredilirken bunlara mukabil şu üç kötü özellik de yasaklanmaktadır. Şimdi de bu üç yasağı kısaca açıklamak istiyoruz.

1. Allah Teâlâ her türlü hayâsızlığı yasaklamaktadır.

Ayette geçmekte olan fahşa kelimesi, “her türlü çirkin söz ve fiil” anlamına gelir. Aynı kökten türetilmiş olan fuhuş kelimesiyle eş anlamlı olarak kullanılmaktadır.[15]

Fahşa daha geniş anlamda zina başta olmak üzere edep, hayâ ve iffete aykırı her türlü söz ve davranışı ifade etmektedir.[16] Türkçede hayâsızlık olarak nitelendirdiğimiz söz ve davranışlar bir toplumda yaygınlaşırsa büyük felaketlerin ortaya çıkmasına sebep olabilir. İnsanlarda edep ve terbiyeyi dumura uğratarak ülkede felaketlerin yaygınlaşıp önü alınmaz bir hal alması sonucu ülkenin yıkılması sonucuna kadar götürebilir. Bundan dolayı yüce Allah hayâsızlığın her türlüsünü şiddetle yasaklamış ve haram kılmıştır.[17]

2. Allah Teâlâ dinin, aklın ve örfün hoş görmediği her türlü fenalığı yasaklamaktadır.

Ayette geçen “münker” kelimesi, selim aklın çirkin gördüğü, şeriatın reddettiği ve yasakladığı her şey” anlamına gelir.[18] Münker genellikle maruf kelimesinin zıddı olarak, “aklın ve sağduyunun çirkin bulduğu, erdemli toplumun yadırgadığı tutum ve davranışlar” anlamında kullanılmaktadır.[19]

Allah Teâlâ münkeri yasakladığı gibi Hz. Peygamber de; “Sizden kim bir münker (kötülük) görürse (seyirci kalmayıp) onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin. Bu kadarı imanın en zayıf mertebesidir.”[20] buyurmak suretiyle münkeri düzeltmeyi müminlere bir görev olarak vermektedir.

3. Allah Teâlâ her türlü haddi aşmayı yasaklamaktadır.

Ayette geçen “bağy” kelimesi, “azgınlık, taşkınlık ve haddi aşmak” anlamına gelmektedir.[21] İnsanlara karşı kibirlenip onları hakir görerek haksızlık etmek/zulmetmek en büyük günahlardandır. Allah Teâlâ her konuda taşkınlığı ve haddi aşmayı yasaklamış ve haram kılmıştır. Yeryüzünde azgınlaşan, taşkınlık yaparak haddi aşan milletleri yüce Allah helak etmiştir. Kur’an’ın üçte birini oluşturan kıssalar, azgınlıkta/taşkınlıkta ileri giderek haddi aşan milletlerin helak haberleri ile doludur.

Yüce Allah, bu ayette fahşa, münker ve bağyi yasaklarken bunların âdeta panzehiri durumunda olan adalet, ihsan ve akrabaya yardım etmeyi emretmektedir. Böylece kötülüklerin iyiliklerle giderilmesi öngörülmektedir. Zira hayâsızlığın, kötülüğün, taşkınlık ve haddi aşmanın yaygın olduğu bir toplumun hayatta kalması imkânsızdır.

Ayetten Çıkarılan İlkeler

1- Yüce Allah’ın toplum düzeninin sağlanması için sunmuş olduğu en önemli ilke, adalet ilkesidir. Zira adalet her alanda uygulanması gereken vazgeçilmez bir ilkedir.

2- Yüce Allah, hem Allah’la olan ilişkilerde hem de mahlûkatla olan ilişkilerde ihsanı emretmektedir. İyilik ve ihsanı hayat gayesi edinen insan, hem bu dünyada mutlu ve huzurlu bir hayat sürebilir hem de ahirette başarı ve kurtuluşa erişebilir.

3- Yüce Allah, yakın akrabaya, fakir ve muhtaçlara iyi ve güzel davranmayı emretmektedir. İnsan, Allah’ın bu emrine uymak suretiyle hem Rabbinin rızasını kazanır, hem de insanların sevgisine ve teveccühüne mazhar olur.

4- Allah Teâlâ, her türlü hayâsızlığı yasaklamıştır.

5- Allah Teâlâ aklın, dinin ve hukukun çirkin gördüğü her türlü söz ve davranışı yasaklamıştır.

6- Allah Teâlâ her konuda azgınlık, taşkınlık ve haddi aşmayı yasaklamıştır.

7- Allah Teâlâ fert ve toplum hayatında bu prensiplerin uygulanması için öğüt veriyor. Umulur ki insanlar öğüt ve ibret alarak bu ilkeleri hayatlarında uygularlar.

Şayet bu ayetteki yüce Allah’ın üç emri ve üç yasağı bir toplumda tam olarak uygulansa o toplum huzur, barış ve esenliğin yaygın olduğu, insanların malından, canından, ırz ve namusundan emniyet içerisinde olduğu bir örnek toplum haline gelir. Nitekim yüce Allah üç emir ve üç yasakla bir toplumu ayakta tutacak ve ilim ve teknikte ilerletecek en önemli ilkeleri vaz etmiş olmaktadır. Bu ayetteki Allah Teâlâ’nın emrine uyarak her konuda adaletli olan, daima Allah’ın yaratıklarına karşı iyilik ve ihsanda bulunan, yakın akrabalarına yardımda bulunan, bunun yanında edepsizlik, hayâsızlık, kötülük ve her türlü çirkinlikten, azgınlık ve taşkınlıktan uzak duran insan, ruhunu yüceltmiş ve Allah’ın sevdiği ve razı olduğu bir kul olmuştur.

Rabbimiz bu mükemmel prensipleri hayatımızda uygulamamızı nasip eylesin. Ne mutlu hayatını Allah’ın evrensel ilkeleri doğrultusunda dizayn edip huzur ve güven içerisinde yaşayanlara!


[1]     Kurtubî, Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed el-Ensarî, el-Câmiu li ahkami’l-Kur’an, Dâru ihyai’t-türasi’l-arabî, Beyrut, 1405/1985, 10: 165; Zuhaylî, Vehbe, et-Tefsiru’l-münir, Dâru’l-fikr, Dimeşk, 1411/1991, 14: 216; Yıldırım, Celal, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları, İzmir, 1990, 7: 3381-3383.

[2]     Beydâvî, Kadı Nasuriddin Ebi Said Abdullah b. Ömer b. Muhammed eş-Şirazî, Envaru’t-tenzil ve esruru’t-te’vil, Dâru’r-reşid, Dimeşk, 1421/2000, 2: 277; Ateş, Süleyman, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul, 1990, 5: 135.

[3]     İsfehânî, Rağıb, Ebu’l-Kasım Hüseyin b. Muhammed, Müfredatu Elfazı’l-Kur’an, ed-Dâru’ş-Şamiyye, Beyrut, 1992, adl mad.; İbn Manzur, Ebu’l-Fadl Cemalüddin Muhammed b. Mükerrem, Lisanu’l-Arabi’l-Muhit, Dâru’l-fikr, 3.Baskı, Beyrut, 1994, adl mad.

[4]     Şamil İslam Ansiklopedisi, “Adalet mad.”, Şamil Yay., İst., 2000, 1: 69.

[5]     Râzi, Fahruddin Muhammed b. Ömer, Mefatihu’l-gayb, Beyrut, 1990, 14: 321.

[6]     Naziat, 79/40.

[7]     Kurtubî, el-Câmiu li ahkami’l-Kur’an, 10: 166.

[8]     Çağrıcı, Mustafa, “İhsan”, Diyanet İslam Ans., İst., 2000, 21: 544.

[9]     Bkz., Bakara, 2/195; Âl-i İmran, 3/134, 148; Maide, 5/13, 93.

[10]    “İhsan, senin Allah’ı görürcesine O’na ibadet etmendir. Her ne kadar sen O’nu göremiyorsan da, O, seni görüyor.” Bkz., Buhârî, İmân, 47; Müslim, İman, 5.

[11]    Râzî, Mefatihu’l-gayb, 8: 30.

[12]    Soysaldı, Mehmet, Nisa Suresi 36. Ayetin Işığında İnsanın Görev ve Sorumlulukları, 2.Baskı, Sistem Ofset ve Matbaacılık, Ankara, 2014, 45.

[13]    Ebu Dâvud, Edeb, 51.

[14]    Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 6: 68, 431, 432.

[15]    İsfahânî, el-Müfredât, “fhş” md.

[16]    Karaman, Hayrettin, ve dğrl, Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, D.İ.B. Yay., Ankara, 2007, 3: 436.

[17]    Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, 7: 3382-3383.

[18]    İsfahânî, el-Müfredât, 823; Zuhaylî, et-Tefsiru’l-münir, 14: 212.

[19]    Karaman, H. ve dğrl, Kur’an Yolu, 3: 436.

[20]    Müslim, İman, 78; Tirmizî, Fiten, 11.

[21]    İsfahânî, el-Müfredât, 136.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr