KAPAK - Mü’minlerin Affedilmeleri İçin Yapmaları Gereken Ameller
Nisan 2018 Prof. Dr. Ramazan ALTINTAŞ A- A+ Sesli Dinle    |  
Sesli Dinle    A- A+

KAPAK - Mü’minlerin Affedilmeleri İçin Yapmaları Gereken Ameller

 رَبَّنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ

 “Rabbimiz! Hesap kurulacağı gün beni, anamı, babamı ve mü’minleri bağışla!” (İbrahim, 14/41)

Kur’an-ı Kerim’de geçen Hz. İbrahim aleyhisselam’ın dualarından birisi, bu. Dua, O’nun dilinden: “Ey Rabbimiz! Beni bağışla” diye başlıyor. Aziz kitabımız Kur’an’da Hz. Peygamber aleyhisselam ve Hz. İbrahim aleyhisselam hakkında “üsve-i hasene / güzel örneklik” tabiri kullanılır. (Bkz. Ahzab 33/21; Mümtehine 60/4). İstiğfar, günahlardan dolayı Yüce Allah’tan hem kendimizin hem de başkalarının günahlarının bağışlanma isteğinde bulunmak için yapılır. İnancımıza göre peygamberlerin sıfatlarından birisi ismet” sıfatıdır. Onlar masumdurlar. Her türlü küçük ve büyük günahlardan, her türlü küfür ve şirkten uzaktırlar. Buna rağmen, niçin Hz. İbrahim aleyhisselam: “Rabbimiz! Beni bağışla” şeklinde istiğfarda bulunmuştur?

Bunun tek bir cevabı vardır. Bizim gibi masum olmayan Müslümanların, günah işledikleri takdirde ne yapmaları gerektiği konusunda örnek sunmak içindir. O’nun bağışlanma isteğinde bulunması günahkâr olduğu anlamına gelmez, zaten o masum bir nebidir.

Kendi Günahlarımızdan Dolayı İstiğfarda Bulunmak

Duâ ve istiğfâr, kişinin günahlardan arınması ve âhiretteki derecesinin yükselmesine bir vesiledir. Hz. Peygamber aleyhisselam’dan gelen bir rivayette: “Demirin pası gibi, kalbin de pası vardır. Kalp pasının parlatılması, istiğfar iledir.” buyrulur. (Hindi, Kenzu’l-Ummâl, Beyrut, 1979, I, 4296). Sözlükte örtmek, örtbas etmekanlamına gelen istiğfar, hata ve günahların Allah tarafından af ve mağfiret edilmesini istemek demektir. Aynı kökten gelen “gufran” ve “mağfiret” kelimeleri, Allah’ın, kulun hata ve günahlarını örtmesi, ona azap etmemesi, günahlarını bağışlaması anlamına gelir.

İstiğfar ile “günahtan vazgeçme” anlamına gelen tevbe arasında farklar vardır. Kişi ancak kendi günahından dolayı tevbe edebilirken, başkalarının günahlarından dolayı da istiğfar edebilir. Hz. İbrahim aleyhisselam’ın duasında olduğu gibi başkasının affını Allah’tan dileyebilir. (Bkz. Dini Kavramlar Sözlüğü, Ankara: DİB yayınları, 2010, s. 332). Nitekim Hz. Peygamber aleyhisselam cenazeyi defnetme işi bitince ashabına: “Kardeşiniz için istiğfar ediniz (Allah’tan affını dileyiniz) ve ona sorulan sorulara kolayca cevap vermesini isteyiniz. Çünkü o şu anda sorguya çekilmektedir.” (Ebu Davud “Cenaiz” 73) şeklinde tavsiyelerde bulunmuştur. Çünkü sadaka gibi duâ ve istiğfâr ölen kimseye fayda verir. Yüce Allah’ın en güzel isimlerinden olan “gafûr” ve “gaffâr” , günahları bol bol örten ve bağışlayan demektir.

Bir rivayette Hz. Peygamber aleyhisselam, kulların hata ve kusurlarının Allah tarafından örtülüp bağışlanmasını şöyle anlatır: “Şüphesiz Allah, ahiret gününde mü’min kulunu kimsenin göremeyeceği biçimde kendisine yaklaştırır ve ‘Şu günahını biliyor musun, bu günahını biliyor musun?’ diye sorar. O da ‘Evet biliyorum ey Rabbim’ diyerek bunları kabul eder ve artık helâk olduğunu düşünmeye başlar. Bunun üzerine Allah Teâlâ ‘Ben onları dünyada gizlediğim gibi bugün de bağışlıyorum’ der ve bu mü’mine sadece sevap defteri verilir.” (Buhârî, “Mezâlim”, 2; “Edeb”, 60; Müslim, “Tevbe”, 52).

Dolayısıyla bizler namazlarımızın son oturuşunda “Rabbenâ” duasının bu bölümünü okurken; “Ey Rabbimiz! Beni bağışla” derken, aynı zamanda hem affedilmeyi hem de bağışlanmayı birlikte istiyoruz. Çünkü sadece affedilmek yetmiyor. Hesap gününde günahların bağışlanmasıyla birlikte günahların kulların yüzüne çarpılması ve kulun mahcup edilmesi de vardır. İşte “iğfirlî / beni bağışla” demek suretiyle, “hem beni affet hem de mahşer günü beni insanların önünde rezil ve rüsva etme Allah’ım!” demiş oluyoruz. Burada esas olan, hem dilimizle el-Gafûr ve el-Gaffâr olan Yüce Allah’tan bağışlanma dilemek hem de bunu amellerimizle göstermektir.

Anne ve Babamız Hakkında İstiğfarda Bulunmak

Mü’min insan, sadece kendisi için değil, başkaları için de yaşayan kimsedir. Bu yönüyle sadece “rabbena hep bana” zihniyetiyle yaşamaz, kendi nefsi için istediğini başkaları için de ister. Bu konuyla ilgili olarak Hz. Peygamber aleyhisselam’dan gelen bir rivayette şöyle buyrulur: “Sizden biriniz kendisi için istediğini Müslüman kardeşi için de istemedikçe (kâmil manada) iman etmiş olamaz.” (Bkz. Buhari “İman” 7; Müslim “İman”71). Görüldüğü gibi bu rivayette, doğrudan empati yapmamız istenmiş, neredeyse bencillik, imanın zafiyetine işaret gibi gösterilmiştir. O halde dua ve istiğfarlarımızda bile bencil ve egoist olmamalıyız.

 

Bizi besleyip büyüten, ahlaklı ve iffetli olarak yetiştiren anne ve babalarımızın bağışlanması için de Yüce Rabbimize yakarmamız gerekir. Hz. İbrahim aleyhisselam başka bir ayette geçtiğine göre müşrik olan babasının günahının affedilmesi için Cenab-ı Hakk’a istiğfarda bulunmuştu. (Bkz. Meryem 19/48; Şuara 26/86; Mümtehine 60/4). Babasının bir Allah düşmanı olduğunu fark edince verdiği sözden vazgeçmiştir. (Bkz. Tevbe 9/114). Bundan sonra yapılması gereken onun hidayete erip İslam’la şereflenmesi için dua etmektir. O da bunu yapmıştır. (Bkz. Taha 20/47). Hz. İbrahim aleyhisselam’ın babasından ilişkiyi kesmesi fiziki anlamda değil, akîdevî anlamdadır. Biz O’nun imanî tavrından şöyle bir sonuç çıkarıyoruz. Her ne kadar bir anne ve baba evladıyla aynı inancı paylaşmasalar bile bir evlada düşen görev, inançsız da olsa, anne ve babasının her türlü beşerî ihtiyaçlarını karşılaması, onların bakımını en iyi şekilde yerine getirmesi ve onların hidayete ermesi için dua etmesidir.

 

Diğer yandan Müslüman olan anne ve babamıza bakmak ve onlar için iyilik duasında bulunmak bir evladın anne ve babasına karşı yapması gereken vazifelerden birisidir. Nitekim bir âyette Yüce Allah; anne ve babamıza iyilik etmeyi buyurmakta; onlardan her ikisi ya da birisi bakıma muhtaç olduklarında onlara “öf” bile demeyi, onları azarlamayı yasaklamakta, aksine onlara iyi muamele etmeyi ve güzel söz söylemeyi emretmektedir. Bununla beraber: “Ey Rabbim! Bunlar beni küçükken nasıl terbiye ettilerse sen de bunlara merhamet et” şeklinde dua etmemizi istemektedir. (Bkz. İsra 17/23-24). Bu âyetlerin ortaya koyduğu gerçek, ister anne ve babamız vefat etsin, isterse sağ olsun, onların günahlarının bağışlanması ve affedilmesi için dua etmek, bir evladın anne ve babasına karşı en önemli görevidir. Bu sorumluluk ve vazife, sağ olduğumuz müddetçe ertelenmemelidir.

 

Umumi Manada Bütün Müslümanlar İçin İstiğfarda Bulunmak

Her gün beş vakit namazda, başta kendimiz olmak üzere varlık nedenimiz olan anne ve babamızın günahlarının bağışlanması için dua etmekle yetinmemeliyiz. Dualarımıza umumi manada diğer mü’min kardeşlerimizi de eklemeliyiz: “Ey Rabbimiz! (Bütün) Mü’minleri de bağışla.” Yine bir başka âyette mü’minlerin bağışlanması için yapmamız gereken dua şöyledir: “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce imanla geçip giden kardeşlerimizi bağışla. İman edenlere karşı gönlümüzde bir kin bırakma.” (Haşr 59/10). İslam kardeşliği, biyolojik anlamdaki kan / soy bağından daha kuvvetlidir. Dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, hangi kavme mensup olursa olsun, hangi dili konuşursa konuşsun, derisinin rengi, cinsiyeti, ekonomik durumu ne olursa olsun, evrensel planda bütün mü’minler birbirlerinin kardeşidir, birbirlerini sevmeleri ve birbirlerine dua etmeleri dini bir vecibedir. (Bkz. Hucurat 49/9)

Sonuç olarak, Hz. İbrahim aleyhisselam’ın duasından çıkarmamız gereken dersler vardır. Bunların başında, bizler hem kendimiz hem anne ve babamız hem de aynı Allah’a, aynı Peygambere, aynı Kitab’a inanan ve namazda aynı kıbleye dönen bütün mü’min kardeşlerimize -ister hayatta olsunlar, ister vefat etmiş olsunlar- beş vakit namazda dua etmemiz gelir. Bu dua mü’minler var olduğu sürece kıyamet sabahına kadar sürecektir. Dualarımızdaki bu geniş açı neyi gösteriyor? Cenab-ı Hakk’ın mü’min kullarına dönük rahmetinin enginliğini ve şefkatinin sınır tanımaz bir boyutta olduğunu, bizim de dualarımızda cimrilik yapmamamız gerektiğini gösteriyor.

İsimleri unutulmuş, nesilleri kesilmiş, arkasından hayır dua edecek ve istiğfarda bulunacak bir yakını kalmamış mü’minlerin bile kıyamet sabahına kadar kendilerinden sonra gelecek kardeşleri onlara dua edeceklerdir. Ümmet olmanın meyvesi ve canlı göstergesidir, bu. Bize düşen görev, hiç olmazsa namazda okuduğumuz sure, âyet ve duaların manasını kavramak ve onları hayatımızla bütünleştirmektir. İşte Rabbenâ duası da bunlardan birisidir.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr