KAPAK-Mü’minin Eşya İle İmtihanı (Dünya ve Dünyevileşme)
Ağustos 2021 Süleyman YAVUZ A- A+
A- A+

KAPAK-Mü’minin Eşya İle İmtihanı (Dünya ve Dünyevileşme)

Kur’an’a baktığımız zaman bazı ayetlerde dünya kelimesiyle birlikte âhiret kelimesinin zikredildiğini görmekteyiz. Bu ayetlerde dünyada ve âhirette iyilik yapılması tavsiye edilmiş,âhiretin dünyadan daha hayırlı olduğu zikredilmiştir. Kur’an’da, dünyadaki her şeyin insanlar için yaratıldığı belirtilmekle beraber dünyanın aldatıcı bir metâ olduğu, dünyanın sadece bir oyun ve eğlenceden ibâret olduğu da vurgulanmıştır. Dolayısıyla Allah bir yandan dünya nimetlerinin insanlığın hizmetine sunulduğunu buyururken diğer yandan insanı, âhiret hayatını unutacak kadar dünyalıklara dalma konusunda uyarmış, dünyanın faniliğine, dünya nimetlerinin aldatıcılığına dikkat çekmiştir. (Bakara, 2/201; Âraf, 7/156; Duha, 93/4; Bakara, 2/29; Âli-İmran, 3/185; En’am, 6/32; Ankebut, 29/64)

Kur’an’da ifade edilen dünya hayatının menfî yönü ise, kişiyi Allah’ı anmaktan ve yaratılış gayesinden uzaklaştıran ve alıkoyan bir oyun ve eğlence, aldatıcı gelip geçici fâni bir metâ, insanları büyüklenmeye, dolayısıyla da özüne yabancılaşmaya ve imtihanı kaybetmeye götüren bir yaşam biçimi ve süreci olarak nitelenmektedir. Konuyla ilgili vurgulanması gereken bir husus da şudur ki, âyetlerde, bizzat dünya nimetleri, zenginlik, evlat vb. şeylerden ziyade insanın bunlarla ilişkisi sorgulanmakta, dünya hayatı daima âhiret hayatıyla kıyaslanıp değerlendirilmekte, kişinin dünya hayatı uğruna âhireti terk edip sorumluluktan kaçması yerilmektedir. Dünya hayatının zemmedildiği yerler, aslında insanın dünyevileşme sürecinden ibarettir.

İslâm, yaratılıştan gelen insani özellikleri göz ardı etmeden; âhiret hayatını ihmal eden, uhrevî gerçeklere gözlerini yuman ve hayatı sadece ölüm öncesiyle sınırlayan bir hayat anlayışını onaylamadığı, hatta bu anlayışa şiddetle karşı çıktığı gibi, dünya hayatından bağımsız ve dünyanın âhiret hayatıyla ilgili belirleyici ve şekillendirici niteliğini göz ardı eden bir ruhaniliği de insanlığa sunmamıştır.

"Allah'ın sana verdiği şeylerde âhiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah'ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah, bozguncuları sevmez." (Kasas 28/77)

İslam'ın dünya ve âhirete bakışını ve ikisi arasındaki ilişkiyi değerlendirişini özlü bir şekilde anlatan, konuyla ilgili mutlaka kendisine atıfta bulunulması gereken dini naslardan birisi yukarıdaki ayettir. Burada İslam'ın hayat anlayışı; âhireti aramak, dünyayı unutmamak, Allah'ın bize verdiği-ihsan ettiği şeylerden diğer insanlara vermek ve yeryüzünde fesat (bozgunculuk) çıkarmamak şeklinde dört ilkede özetlenmektedir.

Kur'an, iyilik ve kötülüğü mal ve servetin doğasında aramak yerine, bireyin servetle olan ilişki boyutunda ele almıştır. Hz. Peygamberin şu ifadeleri de bu görüşü destekler mahiyettedir:

"Dinara kul olana lanet olsun! Dirheme kul olana lanet olsun"; "İki aç kurdun koyunlara saldırdığını düşünün. İşte bunlar; sürüye, mala, makam ve mansıba karşı hırslı olan insanın dinine vereceği zarardan daha çok zararlı değildir." (Tirmizi, 1937, s.456-460); "Her ümmetin bir fitnesi (imtihanı) vardır. Benim ümmetimin fitnesi de maldır." (Tirmizi, 1937, s.160). Anlaşılacağı üzere, eleştiri konusu yapılan, mal ve servetin kendisi değil, insanın ona karşı takındığı tavrın niteliğidir. Vurgulanmak istenen, ferdin mal ve servete hâkim olması, mal ve servetin insana hükmetmemesi temasıdır.

Nitekim Kur'an, dünya hayatı boyutunun kısalığına ve geçiciliğine, kalıcı ve ebedi gibi algılanan zevklerin aldatıcılığına, dünyadaki fayda ve zevklerin âhirettekine nispetle azlığına ve değersizliğine, geçiciliği ve sınırlılığı noktasında oyun ve eğlence olduğuna pek çok defa vurgu yapmaktadır. Kur'an'a göre, insanın ölümünün arkasından gelen ebedî, sonu olmayan hayat şeklindeki âhiret, kalıcı ve süreklidir. Hayatın dünya boyutuna göre âhiret boyutundaki menfaati daha değerlidir ve âhiret, kalite ve derece olarak daha üstündür. Asıl gerçek hayat ise âhiret hayatıdır. (Nisâ, 4/77; Kehf, 18/45; En'âm, 6/32; A'râf, 7/51; Ankebût, 29/64; Muhammed, 47/36; Hadîd, 57/20; Mü'min, 40/39; A'la, 87/17; Nisâ, 4/77; A'râf, 7/169; Tevbe, 9/38; Yûsuf, 12/109; Nahl, 16/30; İsrâ, 17/21; Duhâ, 93/4)

İnsanlar ve topluluklar; bolluk, darlık veya sıkıntıyla, mal veya evlat sevgisiyle, hayır ve şerle, ölüm ve mal kaybıyla, kıtlık ve açlıkla, hastalıkla ve yaralarla, aşağılanma, işkence ve zulümle, iyilik ve kötülükle, imtihana tâbi tutulacaklardır. Dolayısıyla insan, maddi-mânevi hayatının bütün boyutlarıyla her an bir sınanma içindedir.

Dünya kavramı sözlükte “en aşağı, âdî, alçak, en yakın” gibi anlamlara gelmektedir. Kur’ân’da 115 defa geçen dünya kelimesi, âhiret hayatının karşılığı olarak 64 yerde “el-Hayatü’d-dünya” şeklinde kullanılmıştır. Bu kavram, buralarda anlam olarak dünyadaki hayatın âhirete yakınlığını ifade etmek için kullanılmaktadır.

Hz. Ali dünyayı kınayan birine, kendini kınaması gerektiğini söyleyerek şöyle demiştir: “Dünyaya aldanan sen değil misin ki tutup kötülüyorsun onu? Dünyada suç işleyen sen misin, o mu? Dünya seni ne zaman aldattı? Kim dünyayı yerebilir, kınayabilir ki? Dünya, insana kendisinden ayrılacağını kesin bir şekilde bildirmiştir. Bugün kendileri yerine dünyayı kınayanlar, kıyamet gününde pişman olacaklardır. Başkalarıysa onu överler. Onlara söz söylemiştir, doğru bulmuşlardır; öğüt vermiştir, öğüt almışlardır.”

Kur’ân’da dünyadaki yaşamla ilgili yer alan olumsuz ifadeler, insanların çalışmalarını ebedî hayata yönlendirmelerini teşvik etmek içindir. Yaratılıştan gelen özellikleri nedeniyle, dünya nimetleri her insan için çekicidir. "Kadınlardan, oğullardan, kantarlarca yığılmış altın ve gümüşten, salma atlardan, davarlardan ve ekinlerden gelen zevklere aşırı düşkünlük, insanlara süslü gösterildi. Bunlar, sadece dünya hayatının geçimidir. Asıl varılacak güzel yer, Allah'ın yanındadır." (Âl-i İmran, 3/14).

Âyette, hangi toplum, hangi zaman ve mekanda yaşarsa yaşasın, yaratılıştan kaynaklanan özellikleri nedeniyle, insan nesline cazip kılınan dünyevi haz ve nimetlerin belli başlıları altı maddede özetlenmiştir. 1. Karşı cinse duyulan ilgi. 2. Soyunun devam etmesi arzusu. 3. Sermaye sahibi olma isteği. 4. Kendi dışındaki varlıklara hükmetme, beğeni kazanma (makam, mevki ve şöhret sahibi olma) ve hoşça vakit geçirmenin verdiği zevk. 5. Hayvani besinler ve hayvanlardan elde edilen ürünler. 6. Bitkisel besinler ve bitkilerden elde edilen ürünler.

İslam dini, fıtrattan gelen bu eğilimleri denetimli bir şekilde tatmin ederek insanı eğitmeyi öngörmektedir. Dolayısıyla, dünyevi tutkulara hapsolmuş bir hayat nasıl anlamsız ise dünya hayatının meşru icaplarından yüz çevirmek de eşyanın tabiatına ve fıtrata aykırıdır. “Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; kalıcı olan iyi işler ise rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.“ (Kehf, 18/46)

Ayet, zengin ve şerefli olmakla övünen müşrik ve benzerlerine reddiyedir. Müslümanlara, inkarcıların sahip oldukları mal, evlat gibi nimetlerin dünya hayatının süsü olduğu ve sonunda yok olacakları hatırlatılarak, onlara bakıp aldanmamaları tavsiye edilmektedir. Kur’ân’da dünyevîleşme; dünya metaına aldanma, dünyalıklara kapılma gibi ifadelerle yer almaktadır. “…Onlar (inkarcılar) ise dünya hayatı ile sevinmektedirler. Hâlbuki dünya hayatı, âhiretin yanında çok az bir yararlanmadan ibarettir.” (Ra’d, 13/26), “…Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.” (Âli İmran, 3/185) Daha birçok âyette dünya hayatının oyun, eğlence ve aldatıcı olduğu vurgusu yapılmıştır. Bu âyetlere baktığımız zaman Kur’ân’da dünyevîleşme anlamında, dünyayı âhirete tercih etme, kısa vadeli menfaatleri uzun vadeli menfaatlere tercih etme ve Allah’ın istemediği bir şekilde yaşam sürme gibi ifadelerin yer aldığını görmekteyiz.

Dünyevileşme temayülü, modern dönem insanının hayatının merkezine oturmuştur. Buna bağlı olarak bu temayül müslümanlarda kişilik ve kimlik parçalanmalarına sebep olmakla birlikte, günümüze has bir yöneliş de değildir. Farklı boyutlarda da olsa Hz. Peygamber döneminde de dünyayı tercih etmenin örneklerini görmekteyiz. Sahabeden bazı kimselerin, Tebük seferine katılma noktasında gösterdikleri ihmalkârlık, Cuma hutbesi okunurken gelen bir kervanı karşılamak için hutbeyi terk edip gitmeleri ya da Uhud savaşı sırasında Hz. Peygamberin uyarılarına rağmen yerini terk eden sahabelerin davranışları dünyaya temayül örnekleri olarak İslam tarihinde yerini almıştır.

Hz. Peygamber, dünyanın zayıf bir ölü oğlak kadar bile değerinin olmadığını belirterek, (Müslim, Zühd, 2.) müslümanları dünyaya karşı düşkün olmamaları için uyarmıştır. Müslümanların dünyaya aşırı meyletmelerinden endişe duyarak şöyle buyurmuştur. “Korktuğum şeylerin birisi de benden sonra size dünya nimet ve ziynetlerinin açılmasıdır.” (Buhâri, Cihâd 37; Müslim, Zekât 121-122.) “Vallahi bundan sonra sizin hakkınızda fakirlikten korkmuyorum. Aksine sizden önceki ümmetlerin önüne dünyalıklar serilip birbiriyle yarıştıkları ve onları helak ettiği gibi sizin önünüze de serilip çekişmenizden ve sizi de helak etmesinden korkuyorum.” (Buhârî, Rikak 7; Müslim, Fezail 30-3.) Hz. Peygamberin, dünya karşısındaki tavrı ve sözleri bir tavsiye ve uyarı niteliğindedir. İslam, insanı maddeye karşı teşvik etmek yerine, madde ile ilgili ilişkilerini düzenleyen hükümler koymuştur.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr