KAPAK - Hutbe ve Vaazların İçeriklerine Dair…
Ekim 2019 İbrahim BAŞARAN A- A+
A- A+

KAPAK - Hutbe ve Vaazların İçeriklerine Dair…

Sözlükte “bir topluluk karşısında yapılan etkileyici konuşma” anlamına gelen hutbe, dinî literatürde başta cuma ve bayram namazları olmak üzere belirli ibadetlerin icrası esnasında irat edilen, genelde vaaz ve nasihati içeren konuşmayı ifade eder. Konuşmayı yapan kimseye de hatip denir. Câhiliye devri Arap toplumunda çok yaygın olan bu konuşma sanatı, İslâm döneminde de bir yandan sosyal hayatın bir parçası ve edebî sanatların bir türü olarak devam etmiş, öte yandan dinî bir muhteva kazanarak bazı ibadetlerin şekil şartı veya tamamlayıcı unsuru olmuştur.

 

Cuma namazı ile ilgili Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyruluyor: "Ey iman edenler, cuma günü namaz için çağırıldığınız zaman hemen Allah'ı zikretmeye koşun ve alışverişi bırakın." (Cuma, 62/9)

Âyette sözü edilen “zikr” ulemaya göre hutbedir veya hutbe ile birlikte namazdır. Buna göre hutbe de cuma namazı gibi farzdır ve hutbe okunmayan cuma namazı eda edilmiş sayılmaz. Ayrıca ümmetin bu konuda icma'ı da bulunmaktadır. Çünkü Hz. Peygamber aleyhisselam'dan günümüze kadar, cuma namazları hutbeli olarak kılına gelmiştir.

Rivayetlere göre Hz. Peygamber aleyhisselam hutbeye çıktığında çok defa heyecanlanır, gözleri kızarır, sesi yükselir ve bir orduyu uyarırmışçasına sert bir edâ ile kıyametin yakınlığından ve mutlaka kopacağından söz ederdi. "Emmâ ba'dü" dedikten sonra "Sözün en hayırlısı Allah'ın kitabıdır, yolun en hayırlısı Muhammed'in yoludur, işlerin en fenası uydurulup dine katılanlardır ve her bid'at sapıklıktır." derdi.

Efendimiz aleyhisselam’ın hutbe iradı ile ilgili yukarıda zikredilen bilgilerden yola çıktığımızda; Cuma günlere camilerde cemaate hitaben yapılacak hutbeler;

1-Cemaati etkileyecek bir ses tonu ve heyecanla irad edilmelidir.

 

2-Sanki uçurumun kenarında, neredeyse aşağı yuvarlanacakmış gibi tehlikede olan bir topluluğu uyarır gibi cemaat her türlü tehlikeye karşı uyarılmalıdır.

 

3- İnsanları sadece Allah azze ve celle’nin Kitabı ve Resulünün sünnetine çağırmalıdır.

 

4-İslam’ın bid’at diye isimlendiği Kur’an ve Sünnete uymayan ne kadar yanlış davranış, yöneliş ve kabulleniş var ise onlara savaş açmalıdır.

 

5-Ele aldığı konular sosyal, ekonomik, ticari, ailevi vb. hayatın içinden olmalı; toplum hayatında ve günlük yaşamda karşılığı olmayan afakî yaklaşım ve ifadelerle cemaat meşgul edilmemelidir.

 

6-Güncel meselelere sıkça yer verilmeli toplumumuzu, ülkemizi ve devletimizi yakından ilgilendiren olaylar Kur’ani bir bakış açısı ile sağlam ve gerçek bilgilere dayanılarak toplumumuza aktarmalıdır.

 

7-Dünya Müslümanlarının içinde bulundukları durumlar, yaşadıkları mahrumiyet, mazlumiyet ve mağduriyetler sebepleri ile birlikte sık sık insanımıza hatırlatılmalı, Müslümanca bir tepki ve duruşun altyapısına zemin hazırlamalıdır.

 

Efendimiz aleyhisselam hutbede ashabına İslâm'ın esaslarını öğretir, gerektiğinde onlara bazı şeyler emreder, bazı şeyleri de yapmamalarını söylerdi. Nitekim hutbe okurken camiye giren adama iki rekât namaz kılmasını emretmiş, halkın omuzlarına basarak ilerleyen birisine de "böyle yapma, otur" demiştir.

Efendimiz aleyhisselam’ın bu uygulamalarından yola çıkarak; hutbelerde zaman zaman cami ve cemaat adabı, ibadet, muamelat ve diğer hususlarla ilgili ikaz ve uyarılar da kesin bir dille yapılmalıdır.

Bu konu ile ilgili Nevşehir’de yıllarca vaaz, irşat hizmetlerinde bulunmuş, sağlam itikadı, tavizsiz yaşayışı, inandıkları ve yaşadıklarını cemaate kesin ve sert bir üslupla hatırlatması yüzünden insanların sevgilisi olmuş merhum “Konyalı Vaiz Osman Hocamızı” da ruhlarına bir Fatiha göndererek anmış olalım.

Rahmetli Hocamız, vaaz ve irşatlarında sürekli günlük hayattan misaller verir, vaazlarının konusunu çoğu zaman; girdiği bir dükkânda gördüğü İslami olmayan bir alışveriş, sokakta gördüğü bir olumsuz davranış, toplumsal mekânların kullanımı ile ilgili müşahhas olaylar, hayvanlara ve diğer canlılara yapılan zulüm ve işkenceler vb. oluştururdu. Rahmetli hocamız bu hali ile örnek bir Hatip ve müessir bir Vaiz idi.

Hutbe ile ilgili yukarıda hatırlatılan hususlar vaaz için de geçerlidir. Hatta vaazlardaki zaman ve hitabetteki rahatlık nazar-ı dikkate alındığında yukarıda hutbeler için geçerli olan ölçülerin vaazlarda daha etkili ve müessir bir şekilde icra edilebileceği aşikârdır.

Ülkemizde özellikle Cuma günleri camilerimizde yapılan vaazlar ve okunan hutbelerle ilgili insanımızın beklentisi; yapılan konuşmaların daha da bir hayatın içerisinden olması, insanlarımızın günlük yaşantıları, meslek ve görevlerini icra ederken karşılaştıkları sorunların çözümüne yönelik olması, sosyal medya denen olgunun zararlarına karşı insanımızı daha dikkatli olmaya davet eder nitelikte bulunması, ülkemiz ve dünyada cereyan eden hadiseleri insani ve İslami bir perspektifle aktarması vb. şeklindedir.

Yazının başında aktardığımız Cuma Suresi 9. ayette geçen zikir; hatırlamak, akılda tutmak, anmak vb. anlamlarına geldiğine göre hatip veya vaizin dini, dünyevi her bir konuyu özellikle o zaman ve mekânda insanımızın gündemini oluşturan konuları; İslam’ın, “yeryüzünün Allah’ın boyası ile boyanması” gayesine matuf olarak gönderildiği gerçeğinden hareketle insanımıza hatırlatmasıdır. Bunun yanı sıra Müslümanların yaşadığı toplumlarda gündem oluşturacak çıkışlarda bulunmak da insanlarla sürekli iletişimde bulunan imam, vaiz ve hatiplerin en önemli görevi olmalıdır.

Arzumuz, içinde yaşadığımız toplumu şekillendiren değerleri de göz önünde bulundurarak “zamanın gereği, mahalle baskısı, sosyal medyadan etkileşim, seküler hayat tarzına özenti vb.” sebeplerden dolayı hayatın her alanında gün geçtikçe İslami çizgiden süratle uzaklaşan, uzaklaşma eğiliminde olan insanımızın hutbeler ve vaazlar yoluyla biraz daha sert, çarpıcı ve kendine getirici bir üslupla uyarılmasıdır.

Tabi bütün bunların yanı sıra bu çalışmalardan beklenen neticenin hatibin ihlâs ve samimiyeti ile de doğrudan alakalı olduğu bir diğer gerçekliktir.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr