KAPAK-Çağdaş Samiriler ve Modern Takipçileri
Aralık 2019 Halil DEMİRBAŞ A- A+
A- A+

KAPAK-Çağdaş Samiriler ve Modern Takipçileri

Basit bir denklemle başlayalım yazımıza; ıslahın olduğu her yerde bir muslih, ifsadın olduğu her yerde ise kaçınılmaz olarak bir müfsit unsur veya müfsit unsurlar söz konusudur. İnsanlık tarihini Kur’an perspektifinden akıcı bir gözle okuduğumuzda bunun en dokunaklı örneklerini, en can alıcı kareler içerisinde seyretmemiz mümkün… Kur’an, muhataplarının dikkatine sunmuş olduğu bir ayet grubunda, azgınlığın, tuğyanın ve ifsadın zirvesine oynayan bir kitleyi betimlerken bir başka yerinde, iyilik, ihsan ve ikram kavramlarının kendileri üzerinde normal boyutlarını çoktan aşmış olduğu muhteşem bir kitleyi gözler önüne seriyor…

Mesela Duhan suresinin 29. ayeti, yeryüzünde kendi ilahlığını ilan edecek kadar rotasını yitirmiş olan Firavun ve ona kayıtsız şartsız itaat eden adamlarının tarih sahnesinden silindiği anı şu ifade ile ortada koyuyor; “Onlar için ne gök ağladı ne de yer. Kendilerine aman da verilmedi…” Haşr suresinin 9. ayetine gittiğimizde ise kıyamete kadar insanlığın yüzünü ağartacak bir kitlenin fotoğrafıyla karşılaşıyoruz. “…Onlar kendilerine hicret edenleri severler, onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar; ihtiyaç içinde olsalar bile onları kendilerine tercih ederler…”

Bu iki uç örneği tahlil ettiğimizde ifsat eden unsurları da ıslaha götüren vesileleri de tespit etmemiz çok zor olmasa gerektir. Birinci örnekte; firavunun başını çektiği hürriyet krizi yaşayan bir toplum söz konusu edilirken ikinci örnekte ise Muhammed aleyhisselamın önderlik edip terbiye ettiği hür bir toplumun geldiği ihsan seviyesi çok net ifadelerle ortaya konulmaktadır.

Şimdi Kur’an’ın daha farklı bir pasajına giderek meseleyi biraz daha güncel boyuta taşımaya çalışacağız. Musa aleyhisselamın, İsrailoğulları ve bütün boyutlarıyla Firavunist sistemin, Kur’an gündeminde ciddi bir yer tuttuğu hepimizce bilinen bir gerçektir. Bakara suresi ile başlayan kıssa, Araf suresinde daha geniş bir zeminde ele alınmakta, Yunus suresinde ise toplumsal inşanın hangi temel üzerinde yükselmesi gerektiğine dair çok net mesajlar ihtiva etmektedir. Kıssanın Taha suresindeki ayağına geldiğimizde ise, bir kitlenin, bir toplumun, bir kavmin nasıl çözüldüğüne, nasıl sabitelerini ayaklar altına aldığına, nasıl bir savrulmuşluğun rüzgârına kapıldığına şahitlik ediyoruz…

Kızıldeniz’de, Firavun ve avenesine karşı Allah’ın mucizesine ve yardımına bizzat şahit olan bu toplum, Musa aleyhisselamın kırk günlüğüne aralarından ayrıldığı günler içinde, kendilerinden birisi olan Samiri isimli bir adamın kendi elleriyle yapıp önlerine koyduğu bir buzağı heykelini ilah olarak kabul ediyor ve Harun aleyhisselamın bütün ikazlarına rağmen bu davalarından vazgeçmeyeceklerini şöyle ifade ediyorlar: “Musa bize dönünceye kadar biz bu buzağıya tapmaya devam edeceğiz.” Allah’ın kudretini ve nimetlerini yakini bir şekilde tecrübe etmiş bir toplum, nasıl olur da bu kadar kısa bir zaman diliminde (Musa aleyhisselamın aralarından ayrılması üzerinden çok geçmeden) böylesi bir zillete düşer, böylesi bir ayak kaymasının eşiğine gelir…

Burada iki önemli faktörün etkili olduğunu ifade etmenin yerinde olacağı kanaatindeyiz. Birincisi; kitlenin yani İsrailoğullarının, irade yoksunu, köle zihniyetli ve aşağılık psikolojisine bürünmüş bir yapıya sahip olmaları, ikincisi ise; Samiri denen adamın, toplumun yumuşak karnını iyi tespit edip, argümanlarını çok usta bir yöntemle ortaya koymasıdır. Bu iki faktörün bir araya gelmesiyle beraber, bir toplumun Rahmani seyirden uzaklaşıp şeytani çizgiye doğru yaklaştığını görmek olası bir vaziyet haline gelebiliyor, toplumun ifsat süreci, irade zafiyetiyle başlayıp, ayartıcı etkenler karşısında çözülmeyle devam eden bir görüntü halini alabiliyor, hür bir kimliğe sahip olmayan toplum bireyleri, nefislerini okşayan cazip ve somut teklifler karşısında kulluklarını pazarlık konusu haline getirebiliyorlar…

İsrailoğulları üzerinden tahlil etme imkânı bulduğumuz Taha suresinin ilgili pasajı bugüne ve bugünkü toplumsal yapıya, toplumsal psikolojiye, toplumsal sosyolojiye neler söylüyor dersiniz? Modern ve çağdaş bir yapıya bürünmüş olan Samiri karakterinin, hürriyet ve kimlik krizi yaşayan kitlelere pazarladığı güncel putların piyasadaki tutulma oranı nedir? O gün İsrailoğullarını Allah’a kulluktan koparıp bir buzağı heykelinin önünde eğilmeye razı eden Samiri’nin, bugünkü çağdaşları, toplumu hangi putlara razı etmeye çalışmaktadır acaba? O günün piyasa şartlarında buzağının popülaritesi epey yüksek olduğu için, Samiri bu kanaldan yürüyüp toplumu ifsat etmenin oluruna baktı, muasır Samiriler ise bugünün piyasa değerleri üzerinden toplumu ayartmanın ve uyuşturmanın derdinde…

Peki bizler çağdaş Samirilere ve güncel putlarına karşı hür bir karakterle göğüs germe makamında mıyız? Yoksa Samirilerin menfi açılımlarının etkisi altında mıyız? Musa aleyhisselam, kavminin Samiri tarafından saptırıldığını öğrenince derhal olay mahalline gitmiş, ıslah çalışmalarına başlamış ve son etapta da buzağısıyla beraber Samiri’yi toplumdan soyutlamıştı. Musa aleyhisselamın toplumu ifsat eden bu ete kemiğe bürünmüş vakıa karşısındaki ciddi duruşu bize ne mesajlar veriyor, neler hatırlatıyor, bizi hangi rolü oynamaya sevk ediyor?

Bunu sizlerin takdirine ve dikkatlerine bırakarak sözlerime son veriyorum… Sözlerimizin sonu Âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur…

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr