Temmuz 2020 Nuri ERCAN A- A+
A- A+

İMBİK-Unutulamayacak Bir Nesil: Yüksek İslam Nesli

Celal Gören Hocanın Emekliliği Üzerine

Bir zamanlar Yüksek İslâm Enstitüsü adı ile Türkiye’nin büyük illerinde İslâmi ilimler tedrisatı yapan kurumlar vardı. Bugün en son mezunlarının bir bir emekli olduğu bu müesseseler Türkiye’nin yakın dini tarihi bakımından oldukça önemli bir yer tutar. İmam-Hatipler, Kur’an Kursları ve İlahiyat fakülteleri benzeri diğer İslâmî kurumlar gibi bu kurumlar da o anki mevcut düzenin mırın kırın ederek lütfen halka bahşettiği kurumlar arasında idi.

1951 yılında açılan İmam-Hatip okullarından mezun olanların dinî yüksek öğrenim görmelerini sağlama düşüncesi Yüksek İslam Enstitüsünü doğurmuştur. Tabi ki bu doğum aşaması diğer dini kurumlarda da olduğu gibi Türkiye şartlarında hiç de kolay olmadı. İmam-Hatip (İstanbul) okullarının ilk mezun verdiği törene zamanın başbakanı Adnan Menderes de katılmıştı. Kendisine bu törende diyanet teşkilatı, imam-hatip liseleri meslek dersleri öğretmeni ve okullara yeniden konulmuş olan din kültürü dersi öğretmeni ihtiyacının, sadece Ankara İlahiyat fakültesi mezunları ile karşılamanın zorluğu ve imkânsızlığı anlatıldı.

Daha önceden de bu konularda bilgilendirilmiş olan başbakan Menderes, Millî Eğitim Bakanı Celâl Yardımcı’ya dinî bir yüksek öğretim kurumunun açılması için tâlimat verdi. Celâl Yardımcı’nın görevlendirdiği Millî Eğitim Bakanlığı Müdürler Komisyonu 29 Ağustos 1958’de, “Orta dereceli okullara din bilgisi öğretmeni, İmam-Hatip okullarının birinci devrelerine yeter sayı ve değerde bir tedris heyeti kazandırmak” amacıyla Eğitim Enstitüleri seviyesinde bir din okulunun açılmasına karar verdi. (Ayrıntılı bilgi için bkz: Mustafa ÖCAL, DİA, ilgili madde)

1982 yılında ilahiyat fakültesine dönüştürülen bu okullar, ülkenin dini faaliyetlerinde müspet bir rüzgâr estirmekle kalmayıp birçok ilki de başarabilmiştir. Onlardan birisi ülkenin gündemine ve kamuoyuna İslâm’ın bir yönetim biçiminin olduğu fikrini sunabilmiş olmaktır. Cumhuriyet döneminde halka sunulan İslâm anlayışında devlet fikri ya yoktu ya da irtica olarak addediliyordu.

Yüksek İslâmların kurulduğu dönem aynı zamanda İslâm ülkelerinden kimi düşünür ve âlimlerin eserlerinin çokça tercüme edildiği dönemdir. Yüksek İslâm hocaları, öğrencileri ve mezunları şehit Seyyid Kutub, Mevdudi, Muhammed İkbal gibi âlim ve mütefekkirlerin fikirlerini efkâr-ı umumiyeye yayarak sahih bir İslâm anlayışının belirlenmesinde önemli bir görev üstlenmişlerdir.

Bu nesil aslında kendi zamanlarına kadar gizli yapılan tebliğ faaliyetlerini alenen yapmaya başlamıştır. Kurdukları, Akıncılar ve M.T.T.B gibi sivil toplum örgütleri ile memleketin değişik yerlerinde İslâm’ı haykırmaya başlamışlardır. Konferanslar, tiyatro gösterileri ve sohbetler sayesinde dindar insanların gönüllerinde yeni bir heyecan oluşturmayı başarabilmişlerdi. Şehirlerde, beldelerde hatta köylerde bir İslâmî rüzgâr esmeye başlamıştı.

Medrese geleneğinden sonra temel İslâmî kaynaklara ulaşmak da bu nesle nasip olmuştur. Yüksek İslâm Enstitülü öğrenciler Arapça öğrenimi yanında tefsir, hadis, fıkıh ve kelam gibi İslâmî ilimleri ilk defa ana kaynaklarından öğrenmeye başlamışlardı. Bu sayede ilahiyat ve imam-hatip liselerinin müfredatları da ortaya çıkmaya başlamıştır. İmam-Hatip ders kitapları bu neslin ilk hocaları tarafından yazıldı.

Yüksek İslâm nesli, Türkiye’nin siyasi hayatına etki etmekten de geri durmamıştır. Gerek mezunlar tarafından yazılan düşünce kitapları, gerek yapılan radikal eylemler siyasete yön vermiştir. Milli Görüş geleneğinin oluşmasında bu camianın çok büyük tesiri olmuştur. Aynı yıl gerçekleşen Kâbe baskınını protesto etmek için 1979 yılında İzmir Amerikan konsolosluğunun basılması olayı dünya çapında ses getirmiştir. Aynı zamanda bu radikal eylem bu neslin anti-Amerikancı düşüncelerin gelişmesine katkı sağlayan önemli bir olayı olarak tarihe geçmiştir.

Mezunlarının büyük bir kısmı devlet kurumlarında görev almış olan Yüksek İslam Enstitüsü okulları kendi içerisinde fakülte olma mücadelesi verirken, okullarda ve diğer kurumlardaki mensupları laik devlet baskısı altında ezilmeme mücadelesi veriyordu. Bu çaba, İslâm adına medeni cesaret elde etme çabası anlamına geliyor ve gelecek nesle bir numune olarak aktarılıyordu. Dahası, Müslümanlığın öne çıkartılması için engellerle mücadele etmenin yolları bizzat tecrübe ile keşfediliyordu. Örneğin Aksaray İmam-Hatip Lisesi (Bugünkü Kanuni AİHL)’nin giriş kapısının üzerinde asılı mermer levhada yazılı olan Mehmed Akif’e ait;

“Allah’a dayan sa’ye sarıl hikmete râm ol

Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol.”

 

beyti müfettişler tarafından eleştirilmiş ve derhal kaldırılması emredilmişti. Celal Gören hocanın ifadesine göre, bu nesle mensup okul idaresi ve öğretmenlerin birlik ve beraberliği sayesinde levha indirilmemiştir. (Levha, okul girişinde hala asılı durmaktadır.) Ayrıca Türkiye genelinde 12 Eylül, 28 Şubat gibi memleketin yaşadığı kara günlerde İslâm enstitüsü öğrencileri mücadeleden kaçınmayarak, dik durup kurumlarını ve davalarını savunmuşlardır.

Yüksek İslâm nesli Hayreddin Karaman, Bekir Topaloğlu, Ahmet Önkal, Orhan Çeker, Ali Osman Koçkuzu, Ali Yardım, Zeki Soyak gibi onlarca öncü nesil yetiştirmeyi başarabilmiştir. Bu neslin mensupları telefon numaralarını ezberden bilecek kadar arkadaş bağlısı idi. Her konuda birbirinin yardımına koşar, diğergamlık ve isarın en güzel örneklerini gösterirlerdi. Münasebetlerde hoş sohbet yöntemini tercih eder, birbirleri ile irtibatı koparmaz, hatır gönül beraberliğinden asla vazgeçmezdi. Fazla söze ne hacet, işte Celal Gören hocam, en güzel örnek!

Bu nesil sevdirmeyi, nefret ettirmemeyi, kolaylaştırmayı, zorlaştırmamayı bir sonraki nesle aktaran nesildir. Bu sayede okullarımızın öğretmen odaları muhabbetin kaynadığı mekânlara dönüşebilmiştir. Öğretmen odalarının muhabbetle kaynaması doğal olarak sınıflara yansımıştır. Espri, şaka, fıkra ve latifenin imam- hatip okullarında eğitime dâhil edilmesi Celal Gören, Ethem Kılıç, Ahmet Alkan hocam ve bu neslin kendilerinden sonrakilere sundukları en güzel uygulamalardan biri olmuştur.

Yine bu nesil sporun ve sosyal etkinliklerin okullarda ve camiada tebliğ yöntemi olarak kullanılmasını ilk akleden nesil olma bahtiyarlığına sahiptir. (Bir masa tenisinin nelere vesile kılınabildiğini bizzat Celal Gören uygulaması ile görmüş olduk. Celal hocam masa tenisi sayesinde bir ateistin hidayete erdiğini anlatır.)

Öğretmenlik hayatımızda, sosyal çevremizde, mahallemizde, birçok konuda bizlere ağabeylik etmiş olan ve kıymetlerini anlatmakta kelimelerin kifayet etmediği Yüksek İslam nesli artık emeklilik merhalesine geçmiştir. Yani çalışma hayatında bizlere veda etmektedirler. Tabi ki daima aramızda olacaklar. Onları ve yerine getirdikleri misyonlarını asla unutmayacağız.

Celal Gören deyince aklıma bir hatırası geldi: Bir akşam yemeğinde Celal hocam bakmış ki patlıcan yemeği biraz yanık. Hiç istifini bozmamış ve “Allah razı olsun hanım, patlıcan yemeği hem kokulu hem daha lezzetli olmuş. Eline sağlık.” demiş.

Nesil farkı bu işte!

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr