İMBİK- Her Yaşta Kadın
Kırk üç yaşıma kadar yılların benden neler çaldığının farkında olamadım. Çocuklarımın babası benden yaşça daha büyüktü. Evlendiğimde erkekliğinin zirvesinde idi. O’na şimdi boyları beni aşan üç çocuk verdikten sonra rahmet-i rahmana kavuştu. Zengin bir aile çocuğu olduğu için gerçekten cömert birisi idi. Evin ihtiyaçları, yiyecek, içecek ve sağlık ödemeleri konusunda hiçbir masraftan kaçınmazdı. Ne yalan söyleyeyim, ailesinde gördüğü bolluk ve bereketi bizlere de yansıtmaktan çekinmedi rahmetli. Şikâyetim yoktu, gelin görün ki kendisinin çok beğendiği ve göz kamaştırıcı bulduğu yumru yumru yanaklarının allığı benim hoşuma gitmiyordu.
Sık sık evden çıkmam, ona göre erkeğin değerini azaltan bir uygulama idi. Bu yüzden zaruretler dışında evden pek çıkamazdım. Benim başkaları ile sık sık telefon görüşmesi yapmam eşim tarafından aptallık olarak değerlendirilirdi. Evin içinde bırakın şort giymeyi pantolon giymem bile ona göre şeytanın vesvesesi idi. Doğum günü kutlamak modernizmin bir dayatması idi. Moda dergileri okumak boş ve anlamsızdı. Çocukların normal dışında bazı ekstra isteklerinin karşılanması ahlaki bozulmaya sebep olacağı için gereksizdi. Ara sıra komşulara çıkmam eşim tarafından evin mahremiyetine darbe sayıldığından olmayacak bir şeydi. Bayan arkadaş edinmenin eve ajan sokmakla eşdeğer olduğunu söylerdi.
Kendisinin ve ailesinin sağlığına pek düşkün olan kocam, gece erkenden yatmayı sağlık için zaruri bulurdu. Gece geç saatlere kadar dolaşıp durmanın anormal olduğunu söylerdi. Eşime göre, yatak odası dışında gecelik giymek geleneklere ters idi. Kuaföre gitmek kadının bozulması anlamına geliyordu. Rastgele tartışma yapmak münasebetsizlikti. Evde otururken çocuklarla sohbet anında yüksek sesle gülmek bile edebe aykırı idi. Genç kız iken evlenince yapacağım işler arasında planladığım kadın kulüplerine üye olmak bana kesinlikle yasaktı.
O, vefat edinceye kadar -bir defasında teyzemin oğlunu, o işe gittiğinde eve aldığımı fark etmesi dolayısı ile- zile basan birine sonuna kadar dış kapıyı aralamadım. Ziyaretçi geldiğinde güvenlik zincirini boşaltmadan kapı arasından ziyaretçilere “Profesör evde yok” derdim.
Evde olmadığı günlerde bile öğlen yemeğine ne pişireceğimi onun talimatları ile tasarlayabilirdim. Ütücü çocuğun parasını o verirdi. Süt almaya o giderdi. Çocuklarının okul durumlarını ve özel ders seviyelerini ilk o öğrenir ve gerekli uyarıları bana bırakmadan kendisi yapardı.
Yıllarca elinde tuttuğu, bana hiçbir zaman teslim etmediği anahtarları ve evin her şeyini ölünce bana bırakıp gitti. Şaşırdım. Önü boşalmış at gibi nereye seğirteceğimi bilemedim. Zihnimde korku zirveleri oluştu. Fazla uzun sürmeden kendime geldim. Kendimi kapısı açılan bir kafeste tasavvur etmeye başladım. Bir tarafta yok olan dayatma ölçüleri, diğer tarafta önümde açılan uçsuz bucaksız özgürlük alanı... Engeller bir bir yok olmuştu. Lakin ben hala uzayın sonsuzluğunu kavrayamayan kafese sinmiş bir kuş gibiydim. Ama ne kuş! Uçma zamanı gelmiş dişi kartal yavrusu gibi hissediyordum kendimi. Tökezleme hissini yok etmeye gayret ettim. İşte kafesin kapısı açıktı. Ne duruyordum! Kanatlarımı açtım. Kendimi Nesim rüzgârının tatlı tatlı nağmelerine bıraktım. Uçuyordum. Kanatlarıma çarpan hiçbir engel yoktu.
Yeni hayatımın mahzurları hiç aklıma gelmiyordu. Gelse de zihnimde bir fincan kahve içim miktarı beklemeden yok olup gidiyordu. İradem tamdı. Kapıyı istediğim gibi, kimseden izin almadan sonuna kadar açıp istediğim zaman eve dönebilirdim. Öyle de yaptım. Çantamı poundlarla dolduruyor, parlak renkli ve ayakların birçoğunu gösteren ayakkabılar seçiyor; aşkın acısı, ayrılığın ateşi, hasretin tatlılığı ve sevginin geliş şarkısını terennüm ediyordum. Bu epeydir yara almış gururumu okşuyordu. Yavaştan yavaştan gururun beni sarstığının farkına varıyordum. Bel çevresini sallayan en yetenekli dansöz gibi gururum için dans ediyordum. Aynada geçirdiğim zamanlar artmaya başlamıştı. Önceden hiç olmayan çevrem değişmiş, yeni arkadaşlar edinmiştim. İlk zamanlar garip karşıladığım erkekli kadınlı eğlence gecelerini terk edemez olmuştum. Kadın sanatçıların magazin haberlerini takip etmek hobimdi artık. Kahkaha iplerini sallamaktan usanmayan bir ekibin vazgeçilmez bir ferdi olmuştum. Araba ile gezmediğim sokak kalmıyordu. Arabanın hopörlerinin sesini sonuna kadar açıyordum. Uçak yolculukları ile zengin ülkelere seyahate çıkıyor, gezi gruplarının lideri seçiliyordum. O parti senin bu parti benim günlerim zevk ve neşe ile geçiyordu.
Hiç beklemediğim bir anda yoluma o çıktı. Fiziken ve ruh bakımından kadınlığın en olgun döneminde, âmâ, anne bir kadını tereddütsüz seven benden küçük yakışıklı bir gençti. Seveceğim bir erkeğe olan susuzluğumun dinmeyişi beni ona hızlıca itti. Ben konuşuyorum o dinliyor, ne istersem ikiletmiyordu. Sesi sevgi ile yankılanıyordu. Hayat dolu idi. Merhametli, hoşgörülü idi. Hassasiyetleri onu olgun bir erkek gibi göstermeye yetiyordu. Aramızdaki sevgi ve muhabbet çocukların da hoşuna gitti. Hiç birisi “hayır, böyle olmaz; doğru değil” demedi. Evlenmeye karar verdik. Evime geldi, bahar geldi… Beraber yaşamaya başladık. Yuvamıza canlılık getirdi.
Hayatımı yeni eşime göre planladım. O’nun hızına ayak uydurmak gerekiyordu. Her yaşta kadın olabilmek için kendime format attım. Gençleşmeye azmettim. Bu benim için gerçek bir mucize olacaktı. Ne yazık ki geçmişte hiçbir şeyi umursamayanların aptallığı ile aşk fidesinin sevgi ile yeşermesini reddettim. Perde arkasında yenilemeye çalıştığım yaşlanan hücreleri dikkate almadım. Bunun yerine güzellik enstitülerinin illüzyonlarının müşterisi oldum. Neşter, elektrikli cihazların alevinde erittiğim yağın ancak bir kısmını alıyor, yüzüm kozmetik açıklıklarıyla donanıyordu. Kilo vermek için bindiğim çarkın üzerinde pedal çevirirken koşturmaktan yorulmuş köpeğin soluduğu gibi soluyordum. Saunalarda nefes tüketiyordum. Masaj yapan ellerin altında göğüslerim daha da şişmekten geri durmuyordu. Açlığı susturup zayıflatma hapları yutmaya devam ediyordum. Tartı gösterisi sinirlerimi doğrayan bir kılıca dönüşüyordu.
Yoruldum…
Bugünkü gezi için belirlediği program dolu dolu idi. Araba ile yakın şehir turu. Çölde yemek, çadır ve nargile keyfi, sahilde yüzme, dalış, şehre dönüş ve gece eğlence mekanlarında dans. Çocuklar programı duyar duymaz yola düştüler. Eşime “sen yalnız git, yorgunum” dedim. Benim yanımda kalmaya ısrar etti. Kabul etmedim. Ondan hoşlandığımı fark ettim. Çocukları alıp gitti.
Ah, dinlenebilmek için omuzlarımdan kaldırmak zorunda kaldığım dağlar gibi yük gözümün önüne geldi. Atalet, yalnızlıkla oyun oynuyor. Gençleşme baskılarımdan kurtuluyorum. Yüzüme merhamet edip boyalarını temizliyorum. Kulaklığımı çıkarıp müziğin sesini susturuyorum. Pencereyi kapatıp hava akımlarına engel oluyorum. Tenis raketini dolabın arkasına atıyorum, saç tokalarını çözüyorum, Varis çorabını çıkartıp damarlarımı rahatlatıyorum. Geniş feracemi giyip içinde yüzmeye başlıyorum. Alnıma mendil bağlıyorum, boğazımı doldura doldura esniyorum. Merhum için “Fatiha” okuyorum. Ölüm uykusuna yatar gibiyim. Göğsümden gelen hırıltılardan rahatsız olmuyorum.
Mısırlı gazeteci ve öykücü Sina Bisi’nin “Her Yaştan Bir Kadın, 1984” koleksiyonundan tercüme.