Kasım 2015 Editör A- A+
A- A+

İlkadım'dan (Sayı: 328)

"Mü’minler ancak o kimselerdir ki, her ne zaman Allah’tan söz edilse yürekleri titrer ve kendilerine Allah’ın ayetleri ulaşınca imanları güçlenir ve onlar Rablerine güvenirler. Onlar namazlarında devamlı ve kararlıdırlar, kendilerine rızk olarak verdiğimizi (Allah’ın emrettiği yerlere) harcayan kimselerdir. İşte onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için Rableri katında dereceler, bağışlanma ve tükenmez bir rızk vardır." (Enfal 2-4)

“Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü nehyeden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Âl-i İmran 104)

Bu tarifeye inanan topluluklar bulunduğu dönemlerde bütün insanlık saadet asırları yaşamıştır. Allah ile olan ahitler bozulduğu dönemlerde ise yeryüzü fesat ve zulüm ile dolmuştur. Maalesef insanlık günümüzde böyle bir küresel fitne/imtihan sürecindedir.

İslam ümmeti olarak yeni bir silkinişe, yeni bir dirilişe ve çok sağlıklı yeni bir yapılanmaya acilen büyük bir ihtiyaç vardır.
Bu ihtiyaç;

Öncelikle kendimiz, yani İslam ümmeti için,

Sonra da bütün bir insanlık için zarûrîdir.

Çünkü bütün insanlık, müslümanı, gayr-i müslimi ile çok büyük bir felâketin, çok büyük bir çöküşün içindedir. Maalesef insanlık bu büyük felâketin, bu büyük çöküşün farkında da değildir. Bu husus da başka bir felâkettir.

Bu felâket;

İmansızlık,

Ahlâksızlık,

Fuhuş ve iffetsizlik,

Kıtaller, cinâyetler,

Cehâlet, nemelazımcılık,

Dünyevîleşmek,

Dinî ve millî hassasiyetlerin yok oluşu,

Çeşit çeşit zulümler,

Güç ve kuvvetin zâlimlerin elinde oluşu,

Bizi biz yapan değerlerin tahribidir.

Bu felâketin başka bir boyutu da:

Felâketlerin farkında olan kişilerin bir kısmının nemelazımcılığı,

Bir kısmının yeterli derecede tepki göstermemesi,

Tepki gösterenler arasında da sağlıklı bir iletişim, sağlıklı bir organizenin olmayışıdır.

Bu durum, kötülere cesâret vermekte; kötülerin pervasızlaşmasına, kötülüklerin yaygınlaşmasına sebep olmaktadır.

Bu felâketlerin önüne geçecek, bu kötü, bu tahripkâr gidişata dur diyecek yegâne nizam, değişmeyen, eskimeyen, her geçen gün hayatbahş hakikatleri akl-ı selim sahipleri tarafından daha açık seçik anlaşılan İslam nizamıdır.

Onun için biz müslümanlara çok büyük vazifeler düşmektedir. Çünkü insanlığın kurtuluşunu sağlayacak ilâhî nizama, din-i mübin-i İslam’a biz inanmaktayız. Böylece birçok mükellefiyet altına girmekte, mesuliyet yüklenmekteyiz.

Zaman zaman söyleyip yazdığımız gibi, öncelikle İslam’ı;

Doğru öğrenmek,

Doğru yaşamak,

Doğru tebliğ etmek,

Hayata hâkim kılmak,

Gayret kuşağını kuşanarak hizmete koyulmak gerekmektedir.

Milletimiz, asırlar boyunca “emanet”i yüklenmiş, Kur’an’ın ve Efendimizin Sünnetinin sancaktarlığını yapmış, bu nedenle de Âlemlerin Rabbı tarafından “âlemlere üstün kılınmış” bir millettir.

Bugün bu topraklarda yere düşürdüğümüz sancağı tekrar kaldırmak, emaneti tekrar sırtlanmak bütün ümmetin vazifesi olmakla beraber öncelikle bize düşmektedir. Ümmetin beklentisi ve umudu da bu doğrultudadır.

Aksi takdirde saadet asrını meydana getiren kutlu nesle yapılan o şiddetli uyarı ile muhatab oluruz:

“Ey iman edenler! Sizden kim din davasından geri dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (Maide, 54)

Efendimizin sallallahu aleyhi ve sellem şu uyarısını da unutmayalım:

“Cihadı terk ettiğiniz zaman, Allah size zilleti musallat kılar. Tekrar dininize dönünceye kadar, onu üzerinizden atamazsınız.” (Ebu Davud)

Budava, ayette ve hadiste belirtildiği gibi din ve iman davasıdır. Rabbimize olan ahdimizi, Efendimize olan ‘medyuniyet’imizi, ümmete olan sorumluluğumuzu hatırlamak ve silkinmek vaktidir.

Bu sorumluluğun gereğini yapma çabası içerisinde olursak tekrar “yedi düvelle” karşı karşıya gelmemiz de tabiidir. Zira küfür tek millettir. Ama biz iman ediyoruz ki:

 “Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Sizi yardımsız bırakırsa, O’ndan sonra size yardım edebilecek kimdir? Mü’minler ancak Allah’a güvenip dayanmalıdırlar.”  (Âl-i İmran, 60)

“Gevşemeyin, mahzun olmayın, eğer gerçekten mümin iseniz en üstün sizsiniz.” (Âl-i İmran, 139)

Selam ve dua ile.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr