Haziran 2018 Prof. Dr. Mustafa AĞIRMAN A- A+ Sesli Dinle    |  
Sesli Dinle    A- A+

CİHAD DERSLERİ - Safvan Bin Ümeyye’den Alınan Silahlar

Hz. Peygamber efendimiz, Milâdî 622 yılında Mekke’den Medine’ye hicret etti. Yol arkadaşı olarak Hz. Ebû Bekir’den başka Âmir bin Füheyre ve bir de Abdullah bin Uraykıt vardı. Âmir bin Füheyre, bir köleydi; Hz. Ebû Bekir onu âzâd etmiş ve kendisine çobanlık görevi vermişti. Kendisi okur-yazar olduğu için kafileye alınmıştı. Abdullah ise, henüz Müslüman olmamıştı; Mekke ile Medine arasındaki ana yolları ve tâli yolları çok iyi bildiği için Hz. Peygamber efendimiz onu kafileye kılavuz olarak almıştı. Abdullah, kafileyi kimsenin bilmediği yollardan bir hafta içinde sağ-sâlim getirip Medine’ye ulaştırdı.

622 yılında dört kişilik bir kafile ile Mekke’den Medine’ye hicret eden Hz. Peygamber efendimiz, sekiz sene sonra yani 630 yılında on bin kişilik bir ordu ile yola çıkıp Mekke’yi fethetti. Hz. Peygamber’in, hicretten sonra Medine’de kurduğu İslâm Devleti gerçeği ve bir de çok az kan dökerek Mekke’yi fethetmesi olayı zamanımız Müslümanları tarafından yeniden okunması ve üzerinde tefekkür edilmesi gereken iki ayrı önemli konudur.

Mekke’nin fethinden sonra Hevâzin Kabilesi, Müslümanların üzerine yürümek için hazırlandı. Hevâzin Kabilesi, Arap Yarımadası’nda yaşayan büyük kabilelerden biriydi. Bu kabilenin on’a yakın kolu vardı; bunların hepsi Mekke ile Necid arasındaki geniş topraklarda yaşarlardı. Bu büyük kabilenin bir kolu olan Sakîf ise Tâif’te otururdu. Kabile ileri gelenleri, mensuplarının sayısız denecek kadar çok ve topraklarının geniş olmasından dolayı kendilerini çok güçlü hissediyorlardı. Câhiliye döneminden beri de Kureyş ile aralarında sürüp gelen bir rekabet ve düşmanlık vardı. Bu düşmanlık Kureyş kabilesine mensup olması sebebiyle Hz. Peygamber’e ve onun getirdiği İslâm dinine de yönelmişti.

Hevâzin liderleri, Hz. Peygamber efendimizin Medine’den büyük bir ordu ile yola çıktığını öğrenince, bu ordunun kendi üzerlerine yürüyeceğini düşünmüşler ve hemen savaş hazırlıklarına başlamışlardı. Mekke’nin fethinden önce ve sonra etrafa istihbârât için keşif birlikleri çıkaran Hz. Peygamber efendimiz, fetihten sonra Hevâzin ve Sakîf kabilelerinin Evtâs vadisinde toplandıkları haberini alır almaz hemen hazırlıklara başladı ve Mekke’nin fethinden on yedi gün sonra on iki bin askerle yola çıktı. Bunların on bini fetih için Medine’den gelenler, iki bini de Mekke’den katılanlardı.

Hz. Peygamber efendimiz, Bedir savaşına giderken uyguladığı ölçüyü burada uygulamadı. Ordunun içinde yeni Müslüman olan Mekkeliler olduğu gibi müellefe-i kulûb’dan olanlar da vardı. Düşman çok kalabalık ve güçlü olduğu için Hz. Peygamber efendimiz onların da savaşa katılmalarına izin vermişti. Üstelikte henüz Müslüman olmamış olan ve “Ya Muhammed! Müslüman olmam için bana dört ay müsaade et!” diyen Safvân bin Ümeyye’den yüz zırh ile bunlara yetecek kadar silah ve elli bin dirhem de borç para aldı. Amcasının oğlu Nevfel bin Hâris’ten üç yüz mızrak, Abdullah bin Ebû Rebîa ile Huveytıb bin Abdüluzza’dan kırk biner dirhem borç para aldı. Adı geçen şahıslardan ne aldıysa Hevâzin kabilesi ile yaptığı Huneyn savaşından sonra aldığı her şeyi eksiksiz iâde etti.

Huneyn savaşı Mekke’ye otuz beş kilometre uzaklıkta Huneyn vâdisinde meydana gelmişti. Müslümanlar önce bir yenilgi yaşadılar, sonra toparlanıp savaşı kazandılar; çok da ganimet elde ettiler. Zaferin kazanılmasında Hz. Peygamber efendimizin sâbit kadem olması, direnmesi ve geri adım atmaması etkili oldu.

Bizim bu yazıyı yazmamızdan maksat, Huneyn savaşını anlatmak değildir. Biz, savaş halindeki Müslümanların, karşılarında olmayan müşriklerle ne gibi görüşmeler yapıp ve ne gibi muâmelelere imza atabileceklerini anlatmak istiyoruz. Bu konuyu enine ve boyuna inceleyen âlimlerimiz şu neticelere varmışlar:

1- Müslümanların safında çarpışacak Müslüman olmayan kimselerden, Müslümanlar emin ise yani kendilerine savaş esnasında bir zarar gelmeyecekse, onların Müslümanlarla birlikte savaşa katılması câizdir.

2- Müslümanların, müşriklerden silah ve daha başka savaş araç ve gereçleri almaları şartlı olarak câizdir. Âlimlerimiz, o şartları da şöyle sıralamışlar:

a- Para ile veya borç olarak alınan silahların Müslümanların gurur ve izzetini kırıcı, onları aşağılık duygusuna götürücü bir yanı olmamalı.

b- Bu alış-veriş, Müslümanların gayr-i Müslimlerin boyunduruğu altına girmesine sebep olmamalı.

c- Müşriklerle yapılan bu gibi muâmeleler, dinin emrettiği sorumlulukların terk edilmesine sebep olmamalı.

d- Bu gibi muâmelelerde müşriklerin gizli bir hesabının da olmaması gerekir.

Bu yazıyı okuduktan sonra siz, etrafınıza iyi bir bakın. Bakın bakalım, ne göreceksiniz? Müşriklerle iş tutan adı kral kendi gerçekten köle olan insanların acınacak haline bir bakın. Biz, onlar gibi olmayalım. Ne yapalım ki, onlar gibi olmayalım? Çalışalım, çok çalışalım ve kendi silahımızı kendimiz yapalım.

Yazımıza bir âyet-i kerîme meâli ile son verelim.

Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın. Bu hazırlıkla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz ama Allah’ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.” (el-Enfâl, 8/60)

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr