CİHAD DERSLERİ-Hz. Âişe’nin Siyasî Hayatı
Siyasî Hayatı: Hz. Âişe (r. anhâ), Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer’in halifeliği sırasında herhangi bir siyasî faaliyette bulunmadı. Onun her iki halife ile münasebetleri karşılıklı saygı ve anlayış içerisinde geçti. Hz. Ebû Bekir, Hz. Peygamber’in verdiği bazı arazi gelirlerini Hz. Peygamberin eşlerine, kızı da dâhil olmak üzere, aynen vermeye devam etti. Kızından, vefat ettiğinde Hz. Peygamberin yanına defnedilmesi için izin istedi; o da bu izni verdi. Hz. Ömer halife olunca Hz. Âişe’ye yılda 12.000 dirhem tahsis etti. Bu miktar Hz. Peygamber’in diğer hanımlarının gelirlerinden fazla idi. Hz. Ömer, kadınlarla ilgili fıkhî meselelerde daima Hz. Âişe’nin görüşünü alırdı. Bir suikast sonucu ağır yaralanınca, Hz. Peygamber’in ayak ucuna defnedilmesi için, kızı Hafsa vasıtasıyla ondan izin istedi. Hz. Âişe kendisi için düşündüğü bu yere “Ömer’i kendime tercih ederim” diyerek onun defnedilmesine izin verdi ve böylece büyük bir ferâgat ve kadirşinaslık örneği gösterdi. Hz. Ömer’in defnedilmesine kadar Rasûlullah’ın kabrini serbestçe ziyaret ederken daha sonra ziyaretlerine örtünerek devam etti.
Hz. Osman’ın on iki yıllık hilâfetinin birinci yarısında ilk iki halife dönemindeki hayatını sürdürdü. Ancak Hz. Osman’ın bazı karar ve tasarruflarının aleyhinde faaliyetlerin başladığı ikinci devrede, halifeye karşı son derece sert davranan muhalefet hareketinin başında yer aldı. Çeşitli bölgelerden şikâyet için Medine’ye gelenler ondan halifeyi bazı tayinlerden vazgeçirmesini isterlerdi. Bu sebeple, halifenin süt kardeşleri olan Mısır Valisi Abdullah İbn Ebû Serh ile Kûfe Valisi Velîd b. Ukbe’nin azledilmelerini ısrarla talep etti. Öte yandan halife, Abdullah b. Mes‘ûd ile Ammâr b. Yâsir’den kendilerinde bulunan mushafları getirip teslim etmelerini istemiş, teklifi kabul edilmeyince onlara karşı menfi bir tavır takınmıştı. Bunun üzerine Hz. Âişe, halifenin istifa etmesini istedi. Hz. Osman’ın onun şikâyetlerinden ve muhalefetinden çok rahatsız olduğu rivâyet edilir.
Böylece siyasî olaylara karışan Hz. Âişe, Hz. Osman’ın evinde muhâsara edildiği sırada haccetmek üzere Medine’den ayrılıp Mekke’ye gitti. Başta Mervân b. Hakem olmak üzere bazı kimseler böyle kritik bir dönemde onun Medine’de kalmasını istediler, ancak o bu istekleri reddetti. Halifenin şehid edildiğini, yerine Hz. Ali’nin halife olduğunu Medine’ye dönerken yolda Hz. Talha ve Hz. Zübeyir’den öğrendi. Onlar, Hz. Ali’ye istemeyerek bîat ettiklerini, fakat daha sonra bu bîattan vazgeçtiklerini söylediler. Bunun üzerine Hz. Âişe onlarla birlikte Mekke’ye döndü. Hz. Osman’ın öldürülmesine karşı çıkanlar ile bilhassa Ümeyyeoğulları’nın bazı mensupları onun etrafında toplanarak halifenin intikamını almak ve Müslümanlar arasındaki ihtilâflara son vermek üzere, Medine veya Şam yerine Basra’ya gitmeye onu ikna ettiler. O da etrafına toplananlarla birlikte, iddia edildiğinin aksine, Hz. Ali’ye karşı hiçbir kırgınlığı olmadığı halde Hz. Osman’ın katillerini cezalandırmak ve Müslümanları içinde bulundukları fitneden kurtarmak için Basra’ya hareket etti.
Nitekim Hav’eb denilen yerden geri dönmek isteyince başta Hz. Zübeyir olmak üzere hemen herkes ondan geri dönmemesini rica etmiş ve belki de Yüce Allah’ın onun sayesinde Müslümanlar arasında barış ve huzuru temin edeceğini söylemişlerdi. Yine Amre bint Abdurrahman’ın rivâyetine göre Hz. Âişe, iki mümin grup arasında savaş çıkarsa saldırgan taraf Allah’ın emrine dönünceye kadar onlarla savaşmayı ve sonunda tarafların arasını bulup adâlet dairesinde uzlaştırmayı emreden âyet-i kerîmenin (el-Hucurât 49/9) hükmüne uyarak olaylar karşısında ilgisiz kalmamış ve sadece iç savaşa son vererek Müslüman kanının haksız yere akıtılmasını önlemek gayesiyle yola çıkmıştır. Hz. Âişe ve beraberindekiler Basra’ya varınca Hz. Ali’nin valisi Osman b. Huneyf’i küçük bir çatışmadan sonra bertaraf edip şehre hâkim oldular.
Suriye’ye hâkim olan Hz. Muâviye üzerine yürümek için hazırlık yapmakta olan Hz. Ali, bu gelişmeleri öğrenince Medine’den Irak’a hareket etti. Hz. Âişe ile Hz. Ali arasında çeşitli mektuplaşmalar ve müzâkereler olmuşsa da hicretin 36. yılı Cemâziyelâhir ayında (Aralık 656) Müslümanlar arasındaki ilk kanlı çarpışma engellenemedi. Bu olay, Hz. Âişe’nin savaşı devesinin üzerinde idare etmesinden dolayı Cemel Vak‘ası diye meşhur oldu. Sonunda Hz. Âişe tarafı savaşı kaybetti. Hz. Ali kendisine esir muamelesi yapılmasına izin vermedi. Kardeşi Muhammed b. Ebû Bekir’in nezaretinde onu önce Basra’ya, kendisine 12.000 dirhem verdikten sonra, oradan yanına kattığı Basralı kırk kadınla birlikte Medine’ye gönderdi. Fakat Hz. Âişe o yıl da hacca iştirak etmek istediğinden önce Mekke’ye gitti. Oradan da Medine’ye döndü.
Sadece Allah’ın emrini yerine getirmek gayesiyle katılmış olmasına rağmen, Hz. Osman’ın halifeliğinin son yıllarında başlayıp Cemel Vak‘ası’yla sona eren siyasî faaliyetleri sonraları onu çok üzmüştür. Birçok Müslümanın ölümüne sebep olan bu acı olayları yaşamaktansa daha önce ölmeyi tercih ettiğini söylemiş, Peygamber hanımlarının evlerinde oturmalarını emreden âyeti (el-Ahzâb 33/33) her okudukça baş örtüsü ıslanıncaya kadar ağlamıştır. Cemel Vak‘ası’ndan sonra Medine’de sâkin bir hayat sürmüş, bir daha siyâsete karışmamış ve Hz. Ali ile barışmıştır. Ancak Hz. Muâviye devrindeki bazı icraatı tenkit etmekten çekinmemiştir. Hz. Ali ve taraftarlarına sövmeyi reddeden sahâbî Hucr b. Adî’nin öldürülmesinden dolayı Hz. Muâviye’ye çıkışması da bu kabildendir. Bazı Şiîler’in, Hz. Hasan’ın Rasûl-i Ekrem’in yanına defnedilmesine onun izin vermediğini iddia etmeleri doğru değildir. Hz. Âişe bunu uygun görmüş, ancak başta Medine Valisi Mervân b. Hakem olmak üzere Emevî ileri gelenleri istemediği için Hz. Hasan oraya defnedilememiştir.
Bu yazı, Prof. Dr. Mustafa Fayda hocamızın Diyanet İslam Ansiklopedisi’ndeki Hz. Âişe maddesinden özetlenerek alınmış bir yazıdır. Siz değerli okuyucularımız bu bilgileri başka kitaplardan da okuyabilirsiniz. Ben, bu yazı ile siz değerli okuyucularıma bir mesaj vermek istiyorum. O da şudur: Yüce Allah, Hz. Peygamber efendimizin dizinin dibinde yetişen ve kendisi çok zeki olan Hz. Âişe vâlidemize siyasette başarılı olma şansı vermemiştir. Bu demektir ki, kadınların yeri siyaset değildir. Ben, böyle anlıyorum. Siz, başka türlü anlayabilirsiniz.