Ağustos 2011 Nureddin SOYAK A- A+
A- A+

BEKLENEN AYDA BEKLENEN MÜSLÜMAN OLABİLMEK

Beklenen niçin beklenir? Beklenene duyulan ihtiyaçtan. Samimi kul her türlü ihtiyacını, hiçbir şeye muhtaç olmayan Samet olan Rabbından bekler. Çünkü mülkün sahibi O’dur. Dilediğine dilediği kadar veren O’dur. Allah Teâlâ kullarından kulluk bekler. İnsanlar insanlardan insanca muamele bekler. İnsan, çoğu zaman kendinden de aynı şeyin beklendiğinin farkında olmaz. İnsan, bencillikten kurtulup beklediğinin farkında olsa beklenileni verir. İnsan hep bekler, kimi zaman samimi, kimi zaman samimiyetsiz; kimi zaman neyi niçin beklediğinin farkında olmadan bekler. Bekleyen çok, beklenen de. Kimi aydınlığı bekler, kimi karanlığı. Kimi sakin hava bekler, kimi bulanık. Kimi hakkı hakikati bekler, kimi zulmü, zülümatı. Kimi sevgi ve merhametle sevgiliyi, kimi kin ve nefretle intikamı. Kimi rahmet ve mağfiret bekler, kimi bela ve musibeti. Kimi günahı bekler, kimi sevabı. Kimi ana babayı bekler, kimi evladı. Hasta şifa bekler, dertli devayı. Kimi baharı beklerken yaz gelip geçer. Bekleyenler çok, beklenenler çok, beklentiler çok, hakkı hakikati bekleyenler çok az. Beklentilerimiz ne yönde? Beklentilerine bak yönünü, konumunu tespit et; istikamet ne taraf?

Beklentiler insanı ya Mevla’ya götürür ya belaya. Beklentiler bitmeden beklenmedik ecel gelir, alır götürür beklenmedik yere. O zaman ahu figan fayda etmez, bin kere yüz bin kere.

“Bekleyin, görecektir duranlar yürüyeni

Sabredin, gelecektir solmaz, pörsümez yeni”

Âlemler Rasulullah –sallallahu aleyhi ve sellem-  Efendimizi bekledi. O da Rabbimin rızasını ve O’na götürecek vesileleri bekledi. Bu beklentilerinden biri de Ramazandı. Ramazana kavuşmak arzusu ile aylar öncesinden “Ey Allah’ım, beni Ramazana kavuştur” diye dua ediyor ve bunu ümmetine de tavsiye ediyordu. Beklenenin kıymeti beklenenin değeri ile alakalıdır. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Rasülü bekleten bu değer neydi? Neden heyecanla bekliyordu? Ömre bedel bir değer, ömre bedel bir bekleyiş. Rabbimizin ifadesiyle o mübarek ay içerisinde sadece bir gece bin aydan daha hayırlıydı.

“Kadir”e kadrini veren ise Kur’an’ın o gecede inmesidir. “Hakkın gelip batılın zail olduğu” gecedir o gece. Rabbimizin kullarına rahmet ve mağfiretle muamelesinin tezahürüdür. Kur’an’ın indiği gece “bin aydan daha hayırlı” hale gelmişse Kur’an’a paha biçilebilir mi? Kur’an okumakla, Kur’an’ı anlamakla, Kur’an’ı yaşamakla Kur’an’ı yaşatmakla şereflenen bir mü’minin kadri kıymeti Kadir gecesinden az mıdır acaba?

Allah’ımız en büyük de kulluğumuz ne halde? Peygamberimiz en büyük de ümmetliğimiz ne durumda? Kitabımız en büyük de tevecühümüz ne kadar? Dinimiz en büyük de Müslümanlığımız nasıl? Rabbimizi sevmek, Rabbimize itaat, Rabbimizi anmak, Rabbimizle olmak bizi ne kadar mutlu ediyor? Rasülü sevmek, Rasülü anmak, Rasüle benzemeye çalışmak bizi ne kadar mutlu ediyor? Kitabımızı okumak, dinlemek, anlamak, yaşamak, yaşatmak bizi ne kadar mutlu ediyor? Bunların hasreti ne kadar yakıyor içimizi? Bu değerlere sadece lafta sahip çıkışımız farklı bir bencilliğin tezahürü mü yoksa? “Benim Allah’ım, benim peygamberim, benim kitabım, benim dinim.” Bunlar bize hâkim olamıyorsa bizim bunlara sahip olma iddiamız kuru bir avuntudan başka ne olabilir ki. Sadece övünç vesilesi yapılan kuru bir avuntu. Onların değerleri ile değer kazanmak yerine, onların adıyla değer kazanmayı düşünen kolaycı, tembel, pısırık bir anlayış neye yarar Allah aşkına.

Haydi, hep beraber yeniden bu değerlerin değeriyle değerlenmeye, bu değerlere bırakmamacasına sarılmaya… Abdestle, namazla, oruçla, zekâtla, sadakayla, umreyle, hacla, duayla, tevbeyle, itikâfla değerlenmeye, arınmaya; beklenen ayda beklenen Müslüman olmaya.

Suyu maddi kirlerden arınmak için yaratan Allah Teâlâ, ibadetle tevbeyi manevi kirlerden arınmak için emretmiştir. Manevi kirliliğimizin farkında mıyız? Beden ve elbiselerimizin kirliliğinden duyduğumuz rahatsızlığı kalbimizin ve ruhumuzun kirlenmesinde de duyup hissedebiliyor muyuz?

Ramazan, şerha şerha yarılan toprakların rahmeti beklediği gibi beklenmeli, hastanın şifayı, aşıkın maşuku beklediği gibi beklemeli ki ondan istifade edilebilsin. Çünkü bu mübarek ay Rabbimizin her vesile ile rahmet ve mağfiretinin sağanak sağanak yağdığı bir ay.

Samimi Müslüman bu mübarek ayı kulluğun kemalatına basamak yapmalı, bu ilahi fırsatı en güzel şekilde değerlendirmelidir. Eşyalarının kemalatına dikkat ettiği kadar, kulluğunun kemalatına gayret etmeyen, bu mübarek aydan istifade edemez. Arabasının çiziğine üzüldüğü kadar imanının çizildiğine üzülmeyen, kaskosunun bozulmasından rahatsız olduğu kadar ahlakının bozulmasından rahatsız olmayan Müslüman kulluğun neresindedir?

Gündemimizde usta bir kul olma gayreti var mı?

 Öğrenci ilkokuldan başlar üniversiteyi bitirir. Çırak çalışır usta olur. Ömür boyu ilkokul okuyan, ömür boyu çırak kalan insanlara rastlamak mümkün değildir.

Ama nedense Müslüman, kullukta ömür boyu çıraklığa razı… Ashab-ı Kiram kısa sürede kulluğun zirvesine çıkmıştır. Müslümanın kulluk mücadelesinde örnek alacağı nesil, bu mübarek insanlardır.

Bu mübarek ayın feyiz ve bereketinden de istifade ederek imanımızı, ibadetlerimizi, ahlakımızı, kulluğumuzu kemalata erdirme gayret ve çabası içerisinde olalım. Anamızla, babamızla, eşimizle, çocuklarımızla, akrabamızla, komşularımızla, eş dost ve arkadaşlarımızla, yakın uzak tüm Müslümanlarla kemalat yarışına girelim. Dünyalık çıkar ve menfaat yarışını biraz olsun frenleyelim. Nefsin, şeytanın, kötü çevrenin oyununa gelmeyelim. Bu mübarek ayla ilgili ilahi ve nebevi müjdelere kulak verip gereğini yaparak en güzel bir şekilde istifade edelim. Bu ayda elde ettiğimiz disiplin ve kazanımları da mümkün olduğunca kaybetmemeye gayret edelim. Yeni ramazanlara kavuşmanın mümkün olup olmadığını bilmiyoruz. İlahi rahmet ve mağfiretin sağanak sağanak yağdığı bu fırsat ayından istifade edelim.

Kulunu en iyi bilen Rabbimiz onu bağışlamak, ona af ve mağfiretiyle muamele etmek için çeşit çeşit vesileler halk etmiştir. Bu vesilelere sarılarak kurtuluşumuza kapı aralamamız gerekmektedir. Mübarek zamanlar, mübarek mekânlar, mübarek insanlar bu vesilelerden bazılarıdır. Bunlar Rabbimize ihlâs ve samimiyetle yönelmemizde bir sıçrama taşı olabilir. Yoksa sadece bu zamanlarda ideal kul olmaya çalışıp bunun dışında her günahı işleyip ilahi mesajı anlamamak, ilahi fırsatları değerlendirememektir. Bu anlayışın bir kısım Müslümanlara hâkim olduğuna şahit olmaktayız. Bu anlayış Rabbimize karşı saygısızlık ve samimiyetsizliktir. Bu fırsatların tekrar tekrar bize verileceğine hangimizin garantisi var?

Bu fırsat zamanları tekrar tekrar kirlenip, tekrar tekrar arınmak için değil. Kirlenmemek üzere arınmak için faydalanmalıyız. Bu nur üzerine nur olur ki hem dünyamızı hem kabrimizi hem sıratımızı hem de ebedi hayatımızı aydınlatır. Aydınlık dünya ve ahiret yarınları, samimi olarak Allah Teâlâ’ya iman edip samimi olarak bir ömür boyu kul olabilenlerindir.

Bu fırsat zamanlarında Rabbimizden bizi ilahi rızaya kavuşturacak hayırlı işlere muvaffak kılmasını dileyelim.

“Ey Allahım! Ey Rabbimiz! Bize dünyada iyilik güzellik ve nimet ver. Ahirette de iyilik güzellik ve nimet ver ve bizi ateşin azabından koru.” (Buhari) Âmin.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr