BAŞYAZI-Şeytanların Savaş Çığlıkları
Âdem aleyhisselam’dan beri insanlar arasındaki ihtilaflar, kavgalar, çekişmeler hiç bitmemiş, bitmeyecek de. Bunun adı Hak-batıl mücadelesidir, kıyamete kadar devam edecek. Kur’an, Hak ve batılı ayıran, Allah’ın son sözüdür. Mümin hakkı duyuracak, hakkın gizlenmesine asla müsaade etmeyecektir. Batılın taraftarları hakkın karışışında duramayacaklarını bildikleri için hakkı örtmeye veya yok etmeye çalışmışlardır.
İnsanlar arasında farklı inanışların, düşüncelerin, farklı yorumların olması normaldir. Bunlar birbirleri ile savaşmayı, birbirlerini yok etmeyi gerektirmez. Birlikte yaşamanın en güzel örneklerini başta Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem olmak üzere İslam toplumu vermiştir. Medine’de üç Yahudi kabilesi de kuralları çiğneyip ihanet edinceye kadar güven içinde yaşamışlardır. Ne zaman ki ihanet etmişler, belalarını bulmuşlardır.
Fakat Allah’ı bir, peygamberi bir, kitabı bir olan insanların; inançları, ibadetleri, davaları konusunda birlik olamamaları, birlikte hareket edememeleri, birbirini sevememeleri, hatta birbirinin malına, canına, kasteder duruma gelebilmelerinin izahı mümkün müdür? Gerçekten Allah’ı bir bilip tanıyan, peygamberi bir bilip örnek alan, kitabı bir bilip okuyup amel eden insanlar arasında bu yaşananlar, yaşanamaz, yaşanmamalıdır.
Demek ki Müslümanların bunlarla olan bağları zayıf. Bu bağlar öyle bir bağ ki bu bağlarla hakikatte birbirine bağlananlar, bir vücudun azaları gibi uyumlu, bir binanın tuğlaları gibi birbirine kenetli olur. Bu bağlar zarar görmediği müddetçe insanlar asla birbirine zarar veremez, birbirinin canına, malına kast edemezler.
Rabbimiz buyurdu ki: "O hâlde hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’ân’a) sımsıkı sarılın ve parçalanmayın!" (Âl-i İmrân, 103)
Dünyanın dört bir tarafında bazı Müslümanların birbirine reva gördüğü zulümlere, haksızlıklara bir bakın. Bunlara “niye böyle yapıyorsunuz” denildiğinde hepsi de “bu ortak değerler adına bunları yapıyoruz” diyorlar. Şii-Sünni kavgası, küffarın kaşıması ve gafil Müslümanların oyuna gelmesi sonucu yüzyıllardır devam ediyor. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz savaş esnasında kelime-i şehadet getireni öldürene bile hesap sormuşken, “dini benim gibi, benim imamım gibi yorumlamıyorsun” diye birbirini katleden Müslümanlar, zor durumda küffara karşı birbirine destek olmayan Müslümanlar, bunun hesabını Rablerine nasıl verecekler?
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz buyurdu ki: "Size iki şey bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetçe asla sapıtmayacaksınız: Allah'ın Kitabı ve Resulü’nün sünneti." (Muvatta)
Müslümanlar, Allah yolunda cihad etmek istiyor ve bunda da samimi iseler katilinin de maktulünün de akıbetlerinin şüpheli olduğu bu kardeş kavgalarını bırakıp, hep beraber, masum Müslümanların katili zorba Yahudilere ve onların işbirlikçilerine karşı cihad etmeliler. Tabi çoğu Müslümanlar gözlerinde büyüttükleri ve iman zafiyeti yaşadıkları için bu düşmana karşı duramayacaklarını düşündüklerinden böyle bir cihada cesaret edemiyorlar. Güçleri birbirine yetiyor.
Halbuki Allah yolundaki böyle bir cihadın atanı Allah, vuranı Allah, öldüreni de Allah’tır. Müslümanlar arasındaki kavgaların başlatanı da atanı da şeytandır. Rabbimiz Müslümanların birbiri ile savaşına asla razı değildir. Şeytanın başlattığı savaşların askeri olmak Müslümanlara yakışmaz.
Rabbimiz buyurdu ki: (Savaşta) Onları siz öldürmediniz, Allah öldürdü, attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı.” (Enfâl, 17)
"Allah’a ve Resulüne itaat edin; birbirinizle çekişmeyin; sonra içinize korku düşer de (size heybet veren) rüzgârınız (kuvvetiniz) gider; o hâlde sabredin! Şüphesiz ki Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Enfâl, 46)
“Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir.” (Nisa, 93)
Dünyanın dört bir tarafında bazı cahil Müslümanlar birbiri ile uğraşıyorlar. Allah aşkına, Müslümanların davaları ne? Mücadeleleri niçin? Kimin için, kime karşı mücadele ediyorlar? Allah aşkına, Müslümanların birbiri ile savaşından kimler kazanıyor? Madden ve manen dinsizler, Hristiyanlar, Yahudiler kazanıyor. Onların silah şirketleri kazanıyor. Müslümanların yer altı yer üstü zenginlikleri onların ellerine geçiyor.
Bazı cahil Müslümanlar da birbirini katlederek cihad ettiklerini zannediyorlar. Birbirine kanlı bıçaklı düşman olan Yahudi ve Hristiyanlar, söz konusu Müslümanlar olunca nasıl birleşip birbirine arka çıkıyorlar da aynı davanın müntesibi olduğunu iddia eden Müslümanlar, Allah düşmanlarına, peygamber düşmanlarına, Müslüman düşmanlarına karşı birleşemiyorlar?
"Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın." (Âl-i İmran, 103)
"İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihad edenler ve barındırıp yardım edenler var ya; işte onlar gerçek müminlerdir. Onlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır." (Enfâl, 74)
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz buyurdu ki:
“Pek yakında diğer ümmetler aç insanların bir çanak başına üşüşmesi gibi sizin başınıza üşüşecek.” Ashab-ı kiram bunun üzerine: “Ey Allah’ın Resulü, bu Müslümanların sayı bakımından az olmasından mıdır?” diye sorunca Allah Resulü cevaben şöyle der: “Hayır, aksine siz o gün çoksunuz. Ancak bu çokluk sel üzerinde biriken çerçöpün çokluğu gibi olacaktır. Allah sizin kalplerinize vehn salacak ve düşmanlarınızın kalplerinden heybetinizi çekip alacaktır.” Ey Allah’ın Resulü, vehn nedir, diyenlere de şu cevabı verir: Vehn, dünya sevgisi ve ölüm korkusudur.” (Ebu Davud)
Müslümanların birlik ve beraberliğine kasteden, onları darmadağınık eden, küffarın maskarası haline getiren hastalık, dünya sevgisi ve ölüm korkusudur. Vehni yenmeden küffarı yenmek mümkün değildir.
İşte günümüzde bunu ashabcasına başaran Gazzeli kardeşlerimizdir. Onlar İslam’ın izzet ve şerefini, imanın hakikatini insanlığa hatırlatmışlardır. Onların şehadeti, imana susayan insanlığın şehadetine vesile olacaktır. Bir avuç Gazzeli kardeşlerimizi, bir leş miş milletler kâfirleri ile baş başa bırakan Müslümanlar bunun hesabını nasıl verecekler? Kardeşlerimiz yaşlısı ile genci ile, hastası ile sakatı ile, kadını ile çocuğu ile kâfirlere karşı en şanlı mücadeleyi vermektedirler. Merhum şairimiz Mehmed Akif’in “Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi” mısraı Gazzeli kardeşlerimize ne kadar da yakışmaktadır. Her şeyi ile topyekûn bir mücadelede Rabbimiz yar ve yardımcıları olsun.
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz buyurdu ki: “Benim ümmetim dalalet üzerinde toplanmaz (birleşmez). Bu itibarla siz (ümmetim arasında) bir ihtilaf gördüğünüz zaman büyük Müslüman topluluğundan ayrılmayınız.” (İbn Mace)
Ümmete sahip gerekir. Sahibimiz Allah, fakat O birbirimize sahip olmamızı istiyor. Birbirimize sahip çıkmazsak Rabbimiz de bize sahip çıkmaz. Sahipsiz ümmetin hali ortada, dünyanın dört bir tarafında perme perişan durumdadır. Sahipsiz ümmet, birbirine sahip çıkmayan ümmet, parçalanmaya, bölünmeye, zulümlere maruz kalmaya mahkûmdur.
Hata ve kusurlarıyla, ümmetin son hamisi olan Osmanlı’nın, yerli ve yabancı küfür ittifakıyla yıkılmasının Müslümanlara nelere mal olduğuna hep beraber şahit olmaktayız. Her geçen gün yaşananlarla bunu daha da iyi anlamaktayız. Dünyanın yönetimi kâfirlerin, zalimlerin ve hainlerin eline geçmiştir.
Bu kadar açık ve net olan ilahi ve nebevi ikaz ve uyarılara rağmen hala Müslümanlar birbirinin canına ve malına kast etmeye devam ederse, artık bela ve musibetler kaçınılmaz olur ki, Müslümanlar için en büyük felaket de bu olur. Rabbimiz muhafaza buyursun.
Rabbimiz buyurdu ki: “Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol.” (Lokman, 17)
“Allah’ın izni olmadan hiçbir musibet başa gelmez.” (Teğabun, 11)
Bilelim ki ister imtihan vesilesi olsun, ister ellerimizin kazandığı musibetler olsun, musibetlere sabredelim. Fakat musibetlerden kurtuluş sebeplerine de sarılalım.
“Başınıza her ne musibet gelirse kendi yaptıklarınız yüzündendir.” (Şura, 30)
Musibetleri kedimizden bilip kendimize çekidüzen verelim.
“İki topluluğun (ordunun) karşılaştığı günde başınıza gelen musibet Allah’ın izniyledir. Bu da müminleri ve münafıkları ortaya çıkarması içindir.” (Âl-i İmran, 166)
Ferdi, ailevi ve toplumsal musibetlerin neticede ilahi bir imtihan olduğunu asla unutmayalım. Musibetler imanımızı, ibadetlerimizi, ahlakımızı zaafa uğratmasın, kemale erdirsin.
“Allah, bazı günahları sebebiyle onları bir musibete çarptırmak istiyor.” (Maide, 49)
Günahlardan vazgeçelim. Günahlarda asla ısrarcı olmayalım.
Musibetler karşısında müminin nihai tavrı Rabbimizin şu emri olmalı:
“Onların başlarına musibet gelince: ‘Biz Allah’a aitiz ve O’na döneceğiz’ derler.” (Âl-i İmran, 156)