Araçsallaştır(ama)dıklarımızdan: Sosyal Medya

Araçsallaştır(ama)dıklarımızdan: Sosyal Medya

İnsan, sosyal bir varlıktır. Hemcinsleriyle iletişime fıtrat gereği ihtiyaç duymaktadır. Bu iletişim, insanlığın başından beri farklı teknik ve yöntemlerle, duman, mektup ve telgraf gibi çeşitli formlarda sağlanmıştır. Bu iletişim formları, toplum yapısındaki ana kırılma noktalarından biri olarak tarif edilen Sanayi Devrimi ile küresel bir boyut kazanmıştır. Sanayi Devrimi, iletişime sadece küresel bir boyut kazandırmakla kalmamış, aynı zamanda bu iletişimi belirleyen ana unsuru toplumsal normlardan ziyade iktisadi bir düzleme çekmiştir. Bu bağlamda, iletişim kanallarının incelenmesi kamu-özel alan ayrımı ile prensip-ekonomik çıkar önceliği perspektifinde değerlendirilmesini zorunlu kılmıştır. Bu perspektifler doğrultusunda küresel düzlemde de iletişimin, anlık ve çift taraflı etkileşime olanak sağlayan sosyal medyaya kaydığı gözlemlenmektedir

Sosyal medyanın tarihçesi, 20. yüzyılın üçüncü çeyreğinden itibaren başlamaktadır. İlk aşamalarda e-postalar ve belirli forumlar bilgi aktarım aracı olarak kullanılmaya başlansa da, 2000’li yıllarda video etkileşimi için YouTube, mesleki etkileşim için LinkedIn, kısa mesaj paylaşımı için Twitter hayatımızda yer edinmeye başlamıştır. Arkadaşlık ve sosyal etkileşim için ise Facebook yine bu yıllarda hayatımıza girmiştir. Bu dönemden sonra, Facebook gibi arkadaşlık ilişkilerini ve kişilerin özel hayatına dair paylaşımları artırmaya yönelik platformlar olan Instagram, TikTok ve Snapchat gibi uygulamalar daha yaygın hale gelmiştir. Oyun temalarının ön planda olduğu Twitch ise yakın dönemde karşımıza çıkan sanal platformlar arasında yer almaktadır.

Sosyal medyanın serüveni genel itibarıyla Batı merkezli olmuş, Müslüman coğrafyalar ise daha çok maruz kalan, yani etkilenen tarafta kalmıştır. Bu nedenle ilgili platformlar, İslami ilkeler göz önünde bulundurularak oluşturulmamıştır. Bu konu, Müslümanların teknolojik geri kalmışlığın her safhasında karşılaştığı “Nasıl ve neden kullanılmalı?” sorusuna tekabül etmektedir. Yukarıda bahsedilen küresel boyut ve ekonomik öncelikler, sosyal medyayı da etkilemiş ve bu platformlarda ekonomik kazanç sağlayacak her türlü içeriğin kullanılabilir hale gelmesine yol açmıştır. Bu açıdan, bu tür platformları ele alırken öncelikle kendi ilkelerimizi temellendirmeliyiz.

İslami ilkeleri bir sure ile ortaya koymak mümkündür. Nitekim İmam Şafiî r aleyh, “Kur’an inmemiş olsaydı, yalnızca bu sure yeterdi.” dediği Asr Suresi bize en temel ilkeleri sunmaktadır. Bu açıdan Asr Suresi2nin en temel önceliği iman bahsidir. İmanın olmaması, surenin devamında gelecek sevap kapılarını da kapatmaktadır. İman, hareketin temel noktasıdır. Bu doğrultuda, ekonomik endeksli bir yaşam yerine İslami normları temel alan bir yaşam hedeflenmelidir

Surenin devamında ise “iyi işler” yapanlara vurgu vardır. Tevhid inancının getirdiği İslami normlar ise bu bağlamda ortaya çıkmaktadır. İslami normların önceliğinde olan sosyal medya ise burada insanların doğru amaca hizmet etmesi hususunda araçsallaştırdıkları bir boyutta kalmaktadır. İslami normların etkinliğinin temel göstergesi, içeriklerin insanlığa fayda sağlayacak teknik veya uzmanlık gerektiren bilgileri ya da İslam’ı anlatan konuları ön planda tutmasıdır. Kamu-özel alan ayrımı ve özel alanın gizliliği esasında kişilerin özel hayatını kamusal alana taşıyacak içeriklerin de yine mahremiyet çerçevesinde paylaşılması hoş görülmemektedir. Nitekim İslam’ın sosyal medya platformlarında anlatılması, ilgili ayetin devamında yer alan “hakkı tavsiye etmek” ilkesine de uygundur. Günümüzde her yaş grubunun vakit geçirdiği sosyal medyada, İslam’ı anlatan içeriklerin oluşturulması, hakkı tavsiye etmenin önemli bir aracı olarak değerlendirilmektedir.

Bu içerikler çocuklar için çizgi film ve oyun temalı olması gibi birçok farklı temaları kapsamalıdır. Çocukların bu coğrafyalara ait bilgi birikimini öğrenmesi açısında bu tür araçlar günümüzde büyük önem kazanmıştır. Bahsi geçen bu durumların oluşturulamadığı düzlemde ise sabrın tavsiye edilmesi gerekmektedir. Bu içeriklerin oluşturulamadığı sosyal medyadaki içerikler ise ağırlıklı olarak İslami normların zıttı mahiyetindedir.

Bu bağlamda, İslami normlar yerine öncelikli tetikleyici unsur ekonomik etkenlerdir. Ekonomik çıkarın önceliğinde olan sosyal medya ise burada insanların doğru amaca hizmet etmesi hususunda araçsallaştıramadıkları bir boyutta kalmaktadır. Bu boyutun ekonomik perspektifte temel göstergesi, çok izlenmek veya takipçi sayısının fazlalığıdır. Dolayısıyla, bu hedefe ulaşmak için müstehcen içerikler, yalan haberleri tetikleyen dedikodular, iftira ve gıybet gibi unsurların yaygın olduğu görülmektedir.

Tüm bu çerçevede ele alınan konu bağlamında, zaman anlamına gelen Asr Suresi’nin ikinci ayetinde yer alan “İnsanlar hüsrandadır” ifadesi, yukarıdaki paragrafta geçen İslami normlara uymayan davranışları genel olarak kapsamaktadır. Bu bakımdan, mücadelenin her an ve her yerde olduğu bilinciyle hareket eden Müslümanlar için hüsrandan muaf olabilecekleri bildirilmiştir. Sosyal medya da bu açıdan, bizim için araçsallaştır(ama)dıklarımızdan biri konumundadır.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.