Andınız-Anmadınız

Prof.Dr. Ahmet İnan “Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler” adlı eserinde anlatıyor:
“1933 yılının 23 Nisan Çocuk Bayramı idi. O, heyecanla Çankaya Köşkü’ne geldiği vakit, Atatürk’ün yanında bana bir kâğıt uzattı ve şunları anlatmaya başladı. ‘Sabahleyin ilk bayramlaşmayı kızlarımla yaptım. Onlara bir şeyler söylemek istediğim vakit, bir and meydana çıktı. İşte Cumhuriyetimizin 23 Nisan çocuklarına armağanı.’ dedi.
1933-2013… Tam 80 sene !… Hepimiz içtik bu andı… Kiminin ağzı yandı, kiminin içi yandı…
Efendim, bu andın mucidinin 1933 yılındaki Milli eğitim Bakanımız Doktor Reşit Galip olduğunu elbette biliyorsunuz da;
-Peki, “halkı rahatsız edici” fikirleriyle Atatürk’ü etkilediğini,
-İlk eğitimini öğrencilerine Yahudi inancını aşılamak amacıyla kurulan Alliance İsraelite İlkokulu’nda aldığını,
-Kendisinin eski bir ittihatçı olduğunu,
-Nice İslâm âlimlerini ve şeyhleri idam sehpalarında katleden İstiklâl Mahkemelerinin üyesi olduğunu,
-İslâm Dininde reform yapılması gerektiğini savunarak Ezan ve Tekbir’in Türkçeleştirilmesini sağladığını,
-İlk Türkçe Ezan çevirisinin bizzat kendisinin yaptığını,
-Irkçı tezlerin bir ürünü olan kafatası ölçümleri kapsamında Atatürk’ün başını da bizzat ölçerek kayıt altına aldığını da biliyor musunuz?
-Hatta Andında da belirttiği gibi daha da ileri giderek; “Müslümanlık; Türk’ün Milli Dini” adlı tezinde, Hz.İbrahim, Hz.İsmail ve Hz.Muhammed (s.a.v.)’in Türk olduğunu iddia ettiğini de biliyor musunuz?
İşte bu reşit Galip’in 1933 yılında Milli Eğitim Bakanı olarak yayımlamış olduğu bir genelgeyle artık bizimde bir andımız oldu. 1972-1997 yıllarında yapılan bazı değişikliklerle nihayet bugünkü son şeklini aldı.
Son şekline son bir defa bakalım mı !?
“Türküm, doğruyum, çalışkanım,
İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak,
Yurdumu, milletimi, özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
Ey Büyük Atatürk! (Sanki küçüğü, ortası varmış gibi)
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe, durmadan yürüyeceğime and içerim.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Ne Mutlu Türküm diyene !”
Evet, bu andı tam 80 sene milletçe içtik. Bir faydası oldu mu? Şahsen ben bir faydası olduğuna inanmıyorum.
Çünkü ne bu andı içtiğimde Türklük şuurumda bir artış oldu… Ne de içmediğimde bir eksilme… Evet, Türk ırkındanım. Irkımı severim ama ırkçı değilim…
Şöyle bakıyoruz da sahnenin sağında ve solundaki iribaşlara; ne kadar eğri, ne kadar tembel, ne kadar saygısız ve küstah varsa hepsi de ölçüsüz and içenlerden…
Çocukluk günlerimi hatırlıyorum. İlkokul 3. Sınıfa kadar ayakkabı yoktu ayağımda. Yalınayak giderdim okula.
Yaz-kış, sıcak-soğuk, yağmur-kar demeden and içerdik.
Ayağımızın birini kaldırıp birini indirerek and içerdik.
Parmak uçlarımız morararak donan ellerimizi siyah önlüklerimizin kolları içine çeke çeke and içerdik.
Gözlerimizden yaş akardı, soğuktan kızaran burnumuzu çeke çeke and içerdik.
Bir de evlerimizden kış günü odun veya tezek götürürdük sınıftaki sobaları yakmak için ama ne yaktığımız soba dışımızı ne de içtiğimiz and içimizi ısıtırdı…
Üşürdük… Hep üşürdük…
Bir gün okula geç kalmıştım da and içmeye yetişemediğim için okul Müdürümüz Hasan Hoca’dan temiz bir sopa yemiştim.
Eve gelip söylediğimde rahmetli ebem; “elleri kırılsın emi o Hasan Hoca’nın… Soluğu sapasıca… Çocuk sabahleyin evde ısıcak çorbasını içti gitti bi de orda and içmedi diye niye dövüyorsunuz? ” demişti…
Bu milletin çocuklarına; “Elhamdülillah Müslümanım” demenin mutluluğunu yaşatmamak için mi bize böyle yıllarca, soğuk, tazı-tuzu olmayan bir and içirdiler ?… Kimi zoraki içti… Kimi içiyor gibi yaptı…
Hani Neyzen Tevfik’e arkadaşları bir daha içki içmemek üzere yemin ettirmişler de, birkaç gün sonra onu meyhanede elinde rakı şişesiyle görünce; “Ne oldu Neyzen? Hani bir daha rakı içmeyeceğine and içmiştin ?” deyince; Neyzen “Dostum biz kalender insanız and bulur and içeriz, rakı bulur rakı içeriz.” demiş ya !…
Önce and içirdiler bu milletin çocuklarına… Sonra; o and öyle bir bağımlılık yapmış olmalı ki; şimdi ne bulsalar onu içiyorlar !… Rakı, şarap, viski, bira, esrar, eroin, sigara, izm, ideoloji, futbol vs.. uyuşturucu adına ne varsa…
Zaten önemli olan da insanı ve insanlığı uyuşturup insanın Rabbi ile bağını kopararak nefse, şeytana ve kula kul etmektir. Yani uyuşturucunun türü önemli değil. Önemli olan uyuşturmak…
Yıllarca bir fâniyi andınızda ne oldu?
İsli bir çıra gibi yandınız da ne oldu?
İbret çoktur alana, bak yağmaya talana,
Seksen sene yalana kandınız da ne oldu?
Siz gittiniz yatıya, temel küstü çatıya,
Yönünüzü batıya döndünüz de ne oldu?
Nihayet, öğrenci andı hükümet tarafından kaldırıldı. İyi mi oldu kötü mü?
İyi oldu Allah razı olsun diyen de var… Kötü oldu Allah bu hükümetin belâsını versin diyende…
Darbeye teşebbüsten dolayı yargının verdiği cezayı protesto için mahkeme önünde and içen aklı evveller olduğu gibi, Türk Bayrağı üzerine öğrenci andını yazıp da çerçeveleyerek teşkilâtlarına gönderen parti başkanları da var güzel ülkemde…
Hakikaten siz ey and içiciler !… Bunca yıl hep birini andınız da, hiç “BİR” i anmadınız…
And sadece okullardan kaldırıldı, hayattan değil…
Bundan böyle hayatta bir ömür boyu and içmeye devam edebilirsiniz…
Meselâ; sabah kahvaltıya oturmadan önce, bütün çoluğu-çocuğu toplayıp önce güzelce bir and içer, sonra kahvaltınızı yapabilirsiniz…
Meselâ; bütün kamu görevlileri görev yaptıkları il veya ilçe merkezlerinde bulunan en büyük Atatürk heykelinin önünde topluca andlarını içerek mesaiye başlayabilecekleri gibi, akşam mesai bitiminde de yine aynı yerde görevlerini gönül huzuru içinde yerine getirebilirler…
Meselâ; telefon görüşmelerinizde muhatabınızla karşılıklı olarak önce andınızı içer, sonra konuşabilirsiniz…
Meselâ; camiî avlusunda cenaze namazının kılınmasından önce ve sonra, cemaat tarafından birer defa and içilmesini vasiyet edebilirsiniz…
Meselâ; mezarlıkta defin işleminden sonra Yaşar Nuri Öztürk ve Zekeriya Beyaz gibi çağdaş ve Atatürkçü bir din adamı tarafından telkinin and içerek yapılmasını isteyebilirsiniz…
Tabi bunların hepsi demokrasinin faziletleridir…
Cumhuriyetin kazanımlarıdır…
Kıymetini bilelim efendim…