Ana-Babaya Hürmet

Ana-Babaya Hürmet

Saygı duyulacak, hürmet edilecek kişilerin başında anne ve babalar gelir. Allah (c.c) onlara ikramı, onlara hizmeti kendine hizmet olarak kabul etmiştir. Onlara isyanı, itaatsizliği de kendisine isyan ve itaatsizlik olarak kabul etmiştir. Yani bir noktada anne baba hakkını kendi hakkıyla eşdeğer olarak kabul etmiştir.

Ana babaya iyilik ve ihsân, evlat üzerine farzdır. Allah Teâlâ buyuruyor ki:

“Ana babadan biri veya ikisi yaşlanınca usanıp da öf deme! Ağır söz söyleme! Onlarla yumuşak ve tatlı konuş!” (İsrâ, 23)  

“Allah’tan başkasına kulluk etmeyin, ana babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere iyilik edin, insanlarla güzel güzel konuşun, namazı kılın, zekâtı verin.” (Bakara, 83)

mândan sonra birinci vazifemiz ana babanın kalbini kırmamaktır. Müslüman doğmamıza ve Müslüman yetişmemize sebep olan ana babamızın kalbini kırarsak Cennete girmemiz düşünülebilir mi?

Müslüman ana babamız, bizden râzı olmadıkça, Allah Teâlâ’nın sevdiği kulu olmamız çok zordur.

Fahreddin er-Razi ve daha başka birçok müfessir, gerek Kur’an da gerekse hadislerde bu iki vecibenin ısrarla yan yana gösterilmesini başlıca şu sebeplere bağlar:

“İnsanın maddi ve manevi gelişmesi için en değerli katkı, Allah’ın nimetlerinden sonra ana babanın fedakârlıklarıdır. Çünkü ana baba, çocuğun hem varlık sahnesine çıkmasının sebebidirler, hem de yetiştirip terbiye edilmesini sağlayan kişilerdir. Başka  insanlar ise çocuğun varlığında pay sahibi olmayıp sadece eğitimine katkıda bulunurlar.

Allah, nimetlerini karşılıksız verdiği gibi ana baba da çocuklarının ihtiyaçlarını hiçbir karşılık beklemeden seve seve yerine getirirler.

Allah, kuluna günahkâr bile olsa nimetler verdiği gibi ana baba da asi bile olsa çocuklarına desteklerini sürdürürler.

Allah, kullarının iyiliklerinden memnun olduğu, karşılığını fazlasıyla verdiği gibi ana baba da çocuklarının sahip olduğu imkân ve değerleri korumaya ve geliştirmeye çalışırlar.”

İsra Suresi’nin 23. ayetinde, ana babaya karşı saygısızlığın en basit ifadesi olmak üzere, “Onlara öf bile demeyiniz.” buyrulmuştur.

Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda ilk meşaleyi yakan Şeyh Edebali Hazretleri, Osman Gazi’ye hitaben:

“Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir.” buyurmuşlardır.

Hasan Basrî hazretleri şöyle anlatır: Kâbe-i şerifi ziyaret ve tavaf ederken bir zat gördüm. Arkasında bir zembil vardı. Onunla tavaf yapıyordu. Adama dedim ki:

– Arkadaş! Arkandaki yükü bırakıp rahat rahat tavafını yapsan daha iyi olmaz mı?

– Arkamdaki yük değil babamdır. Bunu yedi defa Şam’dan getirip tavaf ettirdim. Çünkü benim dinimi, imanımı o öğretti. Beni İslam ahlakı ile yetiştirdi. Dedim ki:

– Çok güzel, seni tebrik ederim. Ana baba hakkı çok önemlidir. Kıyamete kadar her sene böyle sırtında getirip tavaf yaptırsan, fakat bir defa kalbini kırsan, bu yaptıkların boşa gitmiş olur.

2012 yılında Kâbe-i Muazzamanın ikinci katında bir adam sırtında anasını tavaf ettiriyordu. Arkadaşıma dedim ki:

-Şu adamın fotoğrafını çek. Çünkü kitaplarda okuduğum şeyin burada uygulamasını yapıyor. Koşarak yanına sokulduk ve kim olduğunu sorduk:

-Anam, dedi. Demek ki 21. Asırda da anasını sırtında taşıyanlar varmış demekten kendimizi alamadık. İçimizde kopan fırtınalarda kelimeler birbirine karışıyor. Anam; kurban olayım, yanayım yakılayım, sana varayım. Derdine derman olayım. Dizine yatıp yüzüne bakam… 

Ana babaya saygısızlık, onlara isyan ve itaatsizlik, Hakkullah’a dokunur. Kaliteli insan, büyük bir hassasiyet göstererek onlarla devamlı ilgilenmelidir. Çünkü onlar çocuklara gösterilen ilgi gibi devamlı ilgi beklerler. Bizler için her türlü fedakârlığı göğüsleyen bu iki piri fani için bizler de her türlü fedakârlığı yapmalıyız. Onların psikolojilerine göre hareket edip, hoşnut olacakları her şeyi yapmaya gayret etmeliyiz.
Ebû’l-Haseni’l-Harkânî (k.s) hazretleri şöyle anlatır:

  “İki kardeş vardı. Bu iki kardeşin hizmete muhtaç bir anneleri vardı. Her gece kardeşlerden biri annenin hizmeti ile meşgul olur, diğeri Allah Teâlâ’ya ibâdet ederdi. Bir akşam, Allah Teâlâ’ya ibâdet eden kardeş, yaptığı ibâdetten, duyduğu hazdan dolayı kardeşine:

-Bu gece de anneme sen hizmet et, ben ibâdet edeyim, dedi.

-Kardeşi kabul etti. İbâdet ederken secdede uyuya kaldı ve o anda bir rüya gördü. Rüyasında bir ses ona:

-Kardeşini affettik, seni de onun hatırı için bağışladık, deyince genç:

  -Ben Allah Teâlâ’ya ibâdet ediyorum. Kardeşim ise anneme hizmet ediyor. Fakat beni onun yaptığı amel yüzünden bağışlıyorsunuz, dedi. Ses ona:

-“Evet, senin yaptığın ibâdetlere bizim hiç ihtiyacımız yok. Fakat kardeşinin annene yaptığı hizmetlere annenin ihtiyacı vardı.” karşılığını verdi.

Enes bin Mâlik hazretleri şöyle anlatır:

Peygamber Efendimiz -aleyhisselatü vesselam- zamanında Alkame isminde bir genç vardı. Hep ibâdet ile meşgûl olur, yaz kış oruç tutardı. Bu genç hastalandı. Fakat dili tutulup bir şey söyleyemiyordu. Durumdan Rasûlullah Efendimiz –aleyhisselatü vesselam- haberdâr edildi. Peygamber Efendimiz -aleyhisselatü vesselam-, Hz.Ali ile Ammâr bin Yâsir hazretlerini gönderdi. Onlar, gence Kelime-i Şehâdet telkîn ettikleri hâlde, genç söyleyemiyordu. Peygamber Efendimiz -aleyhisselatü vesselam-, Bilâl-i Habeşî hazretleri vâsıtası ile durumdan haberdâr edildi. Peygamber Efendimiz -aleyhisselatü vesselam-, yanında bulunanlara şöyle sordu:

– Alkame’nin ana babası var mı?

– Yâ Rasûlallah , ihtiyâr bir annesi var.

– Annesini buraya getirin! Annesi gelince, Peygamber Efendimiz -aleyhisselatü vesselam- buyurdu ki:

– Alkame’ye ne oldu?

– Yâ Rasûlallah, Alkame çok iyidir. Hep ibâdet ile meşgûl olur. Ama ben ondan râzı değilim. Çünkü o, hanımının rızâsını, benim rızâmdan üstün tutmaktadır.

– Dilinin tutulması bu yüzdendir. Ona hakkını helâl et de dili açılsın!

– Yâ Rasûlallah, O benim hakkıma riâyet etmedi. Hakkımı helâl etmem.

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz –aleyhisselatü vesselam-, “Ey Bilâl! Eshâbı çağır, odun getirsinler. Alkame’yi yakalım. Çünkü annesi, ondan râzı değildir.” buyurdu. Kadıncağız bunları işitince dedi ki:
– Yâ Rasûlallah, oğlumu benim gözümün önünde mi yakacaksınız? Kalbim buna nasıl dayanabilir?

– Cehennem ateşi, dünya ateşinden çok daha kızgın ve yakıcıdır. Sen ondan râzı olmadıkça, onun hiçbir tâ’ati makbûl değildir.

adıncağız bunları işitince ağlamaya başlayıp dedi ki:

– Yâ Rasûlallah, ben ondan râzı oldum, hakkımı helâl ettim. Böyle söyledikten sonra oğlunun yanına gitti ve oğlunun sesini duydu. Kelime-i şahâdeti rahatlıkla söylüyordu. Aynı gün vefât etti. Cenâze hazırlıkları yapılıp defnedildi. Definden sonra Rasûlullah Efendimiz -aleyhisselatü vesselam-, Eshâb-ı kirâma hitâben buyurdu ki:

“Hanımını annesinden üstün tutana, Allah Teâlâ ve melekler la’net eder.”(R. Nâsıhîn)

Çocuğun varlık alanına çıkmasının asıl ve gerçek sebebi Allah, zahiri ve hukuki sebebi ise ana babadır. Onların kıymetini bu dünyadayken bilip Rabbimizin rızasına nail olalım. Ana-babası öbür âleme irtihal etmiş olanlarda bol bol hayır hasenatta bulunup ruhlarını şad etmenin yoluna bakmalı.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.