ALLAH’IN (C.C) SEVDİĞİ KULLAR

Hiçbir şeye muhtaç olmayan, her şeyin kendisine muhtaç olduğu, evvel ve ahir olan, eşi ve benzeri olmayan, hükmün yegâne sahibi olan, ölümsüz ve daima diri olan, her şeyi bilen, her şeyi gören, her şeyi işiten, dilediğini dilediği gibi yapan, yaratan, gücü her şeye yeten, yaratmak istediğinde sadece ol deyince oluveren, her şeyin sahibi olan Rabbimiz, aciz kulları içinden bazılarını dostlar edindi. Aman Yarabbi! Bir kul için Rabbinin dostu olmak ne yüce bir mazhariyet, ne değerli bir makam. İşte onlar için ilahi müjde:
“Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de…” (Yunus 62)
Kimdir, bu Rabbin dostları, korktuğundan emin, umduğuna nail olma şerefine erenler? Kim, bu üzüntü ve kederden ebediyyen emin olanlar?
Rabbimiz “Onlar iman edip takvaya ermiş olanlardır” buyurmaktadır. (Yunus 63)
Rabbimiz sevgi ve dostluğunu kazanmak isteyenlere bunun yolunun şu iki kelimeden geçtiğini haber vermektedir: İman ve Takva.
İman, batıl inançlardan sıyrılarak Hakka ve Hakikate ulaşmak, takva ise kalbi sahibine teslim ederek hayatı onun istediği şekilde yaşamaktır. Hakiki kulun hayattaki yegâne gayesi Rabbinin sevgisine mazhar olmaktır. Bunun için ne gerekiyorsa onu yapmaktır. Kul, Rabbini sevme konusunda münafıkane iddialardan kurtulmadığı sürece iki cihanda da kurtuluşa eremez.
Allah’ın sevdiği kul olmaya çalışanı, Allah’ın sevdikleri de sever. Anası sever, babası sever, eşi, çocukları, akrabaları komşuları, yer sever, gök sever, yerdekiler sever, göktekiler sever. Allah’ın sevdiği kul olabilenleri Allah’ın sevdikleri sever. Allah’ın sevmedikleri sevmese de ne gam ne keder.
Allah’ın yarattığı fanilere karşı kalbinde sevgi meydana gelen kişi âşık oluyor da kendinden geçiyor, yemeden içmeden kesiliyor, dünyadan el etek çekiyor. Gerçekten Allah’ı sevenin kalbinde nasıl Allah’tan gayri şeyler yer tutar? Gerçekten seven, sevdiğinin kendisini sevip sevmediğini merak eder, araştırır. Onun kendini sevmediğini öğrenirse perişan olur, yıkılır, hayatı kararır.
Rabbinin kendisini sevip sevmediğini merak etmeyen kul nasıl bir kuldur? O’nun razı olmadığı şeylerle uğraşan kul nasıl bir kuldur? O’nun sevgisinden mahrum olduğunu bildiği halde kaygılanmayan kul nasıl bir kuldur? Gerçekten seven, sevdiğinin sevgisine mazhar olmak ister.
Rabbimiz Kur’an-ı Azimüşşanında kullarından kimleri sevip sevmediğini net bir şekilde açıklamıştır. “Rasulüm, de ki eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın…” (Ali İmran 31)
Rabbimizin sevgisine mazhar olmanın şartı Allah’ı sevmek, O’nun Rasulüne tabi olmaktır. Bunu başarabilenler Rabbimizin sevgisine mazhariyetin ilk şartını yerine getirmiş olurlar. Kul günahsız olamaz. Samimi kul da günahta ısrar edemez. Rabbimiz kendisini sevip Rasulüne tabi olanların günahlarını bağışlayarak arındırır. Temiz olarak huzuruna çıkmalarını sağlar.
“Allah tevbe edenleri ve temizlenenleri sever.” (Bakara 222)
Hatasız kul olmayacağına, samimi kul da hatada ısrar edemeyeceğine göre kula düşen samimi bir tevbe ile günahlardan arınmaktır. Tevbe ederek ve temizlenerek hem maddi hem de manevi günahlardan arınanları Rabbimiz sevmektedir. Âlemlerin Rabbi olan Allah, kullarına şefkat ve merhametinden dolayı onları hata ve günahlarından dolayı hemen cezalandırmıyor, onlara fırsat veriyor, “temizlen de gel” diyor, “içini dışını temizle” diyor. Çünkü her bir günah içimizi ve dışımızı kirletmektedir. Tevbe ve ibadetlerle arınmamız lazım. Rasulullah (s.a.v) “Allah bir kulunun tevbe etmesine çölde devesini kaybeden bir kimsenin devesini bulmasına sevinmesine daha çok sevinir” buyurdu.
Rasulullah (s.a.v) Efendimiz “günahların kalpte siyah leke meydana getireceğini, abdestin, namazın, orucun ve zekâtın bizi, içimizi ve dışımızı kirleten günahlardan arındıracağını” haber vermektedir. Tüm hatalar bağışlandığı halde kendisini ibaretlerde fazla yorduğunu söyleyen Aişe validemize Rasulullah (s.a.v) Efendimiz “Allah’ın sevdiği bir kul olmayayım mı? Ya Aişe” diye cevap veriyordu. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Rasulullah (s.a.v) Efendimizin hedefi de Allah’ın sevdiği bir kul olmaktı.
“…Allah kendisine dayanıp güvenenleri sever” (Ali İmran 159)
Mü’minin yegâne dayanacağı ve güveneceği, Rabbidir. Buna bu şekilde inanmayanlar nice acı tecrübeler yaşadıktan sonra anlarlar ama çoğu zaman da iş işten geçmiş olur. Mü’min yegâne kudret sahibi Rabbine güvenmeyecek, O’na tevekkül etmeyecek de kime güvenecek? Güvendiği dallar eline gelince mi hakikati anlayacak? Mü’min elinden geleni yapar, ondan sonra da Rabbine güzelce tevekkül eder. Böyle yapanları Rabbimiz sevdiğini müjdelemektedir. Bu Rabbe katıksız teslimiyettir. Her şey Rabbimizin elindedir. Dilediğini dilediği gibi yapacak O’dur. Atalarımızın ne güzel sözleri var. “Ağaca dayanma kurur, insana dayanma ölür.” bu demek değildir ki ağaçtan faydalanmayacağız, insandan faydalanmayacağız. Bunlardan elbette nimet olarak faydalanacağız. Fakat bunları asla amaç haline getirmeyeceğiz. Bir sel geldiğinde elbette ağaca tırmanırız. Selin ağaçla beraber bizi götürmemesi için de Rabbimize güvenir, O’ndan yardım isteriz.
Rasulullah (s.a.v) Efendimiz “Allah’ım, senin izzetine gücüne sığınırım ki, sen kendisinden başka ilah olmayansın, hiç ölmeyensin. Hâlbuki cinler ve insanlar ölürler.” (Müttefekün Aleyh) “Allah’ü Teâlâ: Ben kulumun bana olan zannı yanındayım, beni andığında/hatırladığında ben onun yanındayım. Beni içerisinde anarsa/hatırlarsa ben de onu içimde anarım. Eğer beni bir topluluk içinde anarsa/hatırlarsa ben de onu onlardan daha hayırlı bir topluluk içerisinde anarım. Eğer bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir kol yaklaşırım. Eğer bana bir kol yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. Eğer bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak gelirim.” buyurmaktadır. (Müttefekün Aleyh) buyurur.
Rabbimizin kullarına düşkünlüğünü bundan daha güzel anlatmak mümkün mü? Bunu insanlar birbirine yapabilir mi? Birbirini sevdiğini iddia edenler böyle bir şey yapabilir mi? Âlemlerin Rabbi olan, celâl ve kemâl sahibi Allah’ımız kullarını bu kadar çok sevmekte ve değer vermektedir.
Şair de ne güzel der; “Allah’a dayan, Sa’ye sarıl, Hikmete ram ol / Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.” Fanilere dayanmak, fanilerden medet ummak gafletlerin en büyüğüdür. Mala ve mülke, makam ve mevkiye, para ve pula güvenip dayananlara Rabbimiz, bunların güvenilmeyecek şeyler olduğunu acı bir şekilde gösterir. Fanilere dayanmak, fanilerden medet ummak Rabbimizin gazabını celp eder.
Rasulullah (s.a.v): “Şüphe yok ki Allah da kıskanır. Allah’ın kıskanması mü’min bir kimsenin Allah’ın haram kıldığı şeyleri işlemesidir.” buyurmuştur. (Müttefekün Aleyh)
“…Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.” (Maide 13)
“İyilik yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik o kimsenin yaptığıdır ki Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah’ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar. Namaz kılar, zekat verir. Anlaşma yaptığı zaman sözleri yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak onlardır!” (Bakara 177)
“Allah müttakîleri sever.” (Ali İmran 76)
“Sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça “iyiye” eremezsiniz.” (Ali İmran 92)
“O takva sahipleri ki bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah güzel davranışta bulunanları sever.” (Ali İmran 134)
Müslüman iyi niyetlidir. Hayatını Rabbinin iyi diye vasıflandırdığı şeylerle süsler. İmanında, ibadetlerinde, ahlakında ve sosyal münasebetlerinde gücünün yettiğince en iyiye ulaşmaya gayret eder. Rabbimiz de O’nu lütuf ve keremiyle en iyiye ulaştırır.
“Allah mü’minlere karşı çok lütufkârdır.” (Ali İmran 152)
“Allah adaletli olanları sever.” (Mümtehine 6)
Rabbimiz kullarına hayatın her anında, her alanında adaletli olmayı emretmiştir. Adalet, her hakkı hak sahibine vermektir. En küçüğünden en büyüğüne hakların gasp edildiği yerde zulüm vardır. Adalet ve zulüm bir arada bulunmaz. Bir yerde ya adalet vardır ya da zulüm. Adalet itikatta, ibadette, ahlakta, kavli ve fiili amellerde ifrat ve tefritten kaçınmak, her şeyin orta ve itidal noktasını ihtiyar etmektir.
Müslüman, nefsine, ailesine, insanlara ve tüm varlık âlemine adaletli olmak zorundadır. Bu adaletsizlik ciddi bir vebali ve cezayı birlikte getirmektedir.
Küfür, şirk, yalan, dolan, hile, desise, dedikodu, gıybet, cimrilik, israf, iftira, zina adaletsizliğin tezahürlerinden bazılarıdır.
Rabbimiz: “Muhakkak ki Allah adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder. Çirkin işleri, fenalığı ve azgınlığı da yasaklar. O düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl 90) buyurmaktadır.
Adaletin hâkim olmadığı hiçbir birimde huzur ve mutluluktan bahsedilemez. Mü’min, hâkim olduğu her yerde adil olmak zorundadır. Bu ister insan, ister hayvan, isterse tabiat olun. Bir insana, bir hayvana, bir metrekare yere tahakküm etsin, fark etmez. Orada adaleti ikame etmek zorundadır.
Rasulullah (s.a.v) Efendimiz, hiçbir gölgenin bulunmadığı günde Allah’ın gölgesinde gölgelenecek yedi kişiden birincisini adaletli devlet başkanı olarak müjdelemiştir. Bu müjde tüm adil Müslümanları da içine almaktadır.
Rabbimiz kullarını kendi ahlakı ile ahlaklandırmayı murat eder de, onlara tüm güzellikleri emreder, tüm kötülükleri men eder. Rabbimiz adaletlidir, kullarına adil olmayı emreder. Rabbimiz kullarına sınırsız ihsanlarda bulunur. Onlara da muhsin olmalarını emreder. Rabbimiz çok merhametlidir. Kullarına merhametli olmayı emreder. Rabbimiz çok affedicidir. Onlara da affetmelerini emreder.
Aişe validemize namus iftirası eden kişiye yardım etmemek üzere yemin eden Hz.Ebubekir’e (r.a) Rabbimiz yeminini bozup yardım etmeye devam etmesini emretmiştir.
“…Bağışlasınlar, feragat göstersinler, Allah’ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.” (Nur 22)
Allah’ın (c.c) sevgisine mazhar olmak isteyen kul, affetmeyi, bağışlamayı bilecek. Rabbimiz kullarına o kadar merhametli ve affedici ki, onların da birbirlerini affetmelerini tavsiye ediyor ve kulunu affetmesini, kulların birbirini affetmesi şartına bağlıyoruz.
“Allah sabredenleri sever.” (Ali İmran 146)
Allah’ın (c.c), kuluna gücünün üzerinde bir yük yüklemeyeceğine inanan bir kul, -bu iman gücüyle- yük kimin vasıtası ile gelirse gelsin bunun Allah’tan (cc) geldiğini bilir ve güzel bir sabırla sabreder.
Rabbimiz: “De ki, Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez. O bizim Mevlâmızdır. Onun için mü’minler yalnız Allah’a dayanıp güvensinler.” (Tevbe 51)
Yazan Mevlâdır. Kula düşen, yazılana razı olmak ve Rabbına tevekkül etmektir. Hayatı sabır ve şükür üzerine bina eden mü’min kurtuluşa erer. Allah’tan (c.c) gelen her şeye sabır… Kimin vasıtası ile gelirse gelsin bela ve musibetlere sabır… Allah yolunda mücahede de sabır… İtaatte sabır… İmanda sabır… İbadetlere devamda sabır… Güzel ahlakı muhafazada sabır… Helallere devamda, haramlardan kaçınmada sabır… Her halde nefsi İslam ile zapturapt altına almaktır.
“Allah kendi yolunda kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak savaşanları sever.” (Saf 4)
Allah (c.c) yolunda olabilmek Rabbimizin kuluna en büyük lütfudur. Savaşta da barışta da Müslümanların birbirine kenetlenmeleri şarttır. Allah (c.c) yolunda olanların bu kenetlenmesinin çok sağlıklı ve sağlam olması gerekir. Elbette barıştaki kenetlenmeler daha kolaydır. Zor zamanlarda, savaşta kenetlenme ise daha zordur.
Bu durum binaların normal zamandaki dayanıklılıkları ile deprem anındaki dayanıklılıkları gibidir. Normal zamanda ayakta kalamayan binalar elbette depreme dayanamazlar. Normal şartlarda birbirine kenetlenemeyen Müslümanlar mücahede anında nasıl birbirine kenetlenir? Hiçbir saldırı, onların bu saflarını dağıtamaz ve bozamaz. Rabbimiz böyle kenetlenenleri sevdiğini müjdelemektedir.
Haydi Müslümanlar hep beraber Allah’ın (c.c) sevdiği kul olmaya. Hiç olmazsa insanların bizi sevip sevmediği endişesi ve kaygısı kadar Rabbimiz bizi seviyor mu endişesi ve kaygısını duyalım. Hâlbuki bütün sevgiler O’nun sevgisinden geçer.
Rasulullah (sav) Efendimiz “Allah bir kulunu sevdiğinde Cebrail’e: Şüphesiz Allah falan kulunu sevmektedir, bu nedenle sen de onu sev.” diye seslenir. Cebrail de onu sever ve sema ehline: “Şüphesiz Allah falan kulunu sevmektedir, bu nedenle siz de onu seviniz.” diye seslenir. Sema ehli de onu sever. Sonra bu kimse için yeryüzüne sevgi konulur.” buyurmuştur. (Müttefekün Aleyh)