Allah’ı Daima Hatırlamak

Bir an olsun O’nu hatırdan çıkarmamak ve her an O’nun gözetimi altında olduğumuzu bilip davranışlarımızı, hal ve hareketlerimizi O’nun istediği şekilde olması gerek. Her yerde Allah’la beraber olduğunu düşünüp edebini muhafaza etmek, kurtuluşa ermek için Allah’ı çokça zikretmek gerek. Zira Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Keriminde:
“Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin ki felaha eresiniz.” (Ahzab,41) buyuruyor. Kurtuluşun Allah’ı çok hatırlamaya bağlanması çok anlamlı. Felah aynı zamanda Cennette ebedi olarak kalışın bir müjdesi oluyor.
Hadisi şerifte: “Kim uykudan uyanıp hanımını da uyandırıp ve ikisi birlikte iki rekât namaz kılarsa, Allah’ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar arsına kaydedilir.”
Mücahid’in de şöyle dediği nakledilmiştir:
“Kul, ayakta oturarak ve yatarak Allah’ı zikretmedikçe Allah’ı çok zikreden kişilerden olamaz.”
Allah’ı hem dil hem de kalp ile devamlı zikredin. O’nu zikretmeyi, yalnız namaza hasretmeyin. Dünya ve ahretin iyiliklerini elde etmek istiyorsak böyle yapmamız elzemdir…
Mü’minun Suresi birinci ayeti celilesinde de Rabbimiz “Mü’minler kurtuluşa erdi” derken; onların ihsan kıvamına ulaştıklarını ve itaatte kabına varılmaz bir hal yaşadıklarından ve Hakkı daima namazlarıyla, zekât ve infaklarıyla hatırladıklarını ve boş şeylerden uzak durup nasıl bir kulluk edilmesi gerektiğinin şuurunda olduklarını hatırlatıyor.
Mü’minin her işi Allah’la barışık olacak. Kalbinin kapısı ardına kadar O’na açık olacak… Başka başka sevgileri oradan çıkaracağız ve her şeyin üstünde O’na yer vereceğiz. Allah’tan bir an olsun gafil olmayacağız. Rivayet edilir ki meşhur Sırrı Sakati (k.s):
“Otuz yıl kalbimin kapısına bekçi odlumda Allah’tan başkasını oraya sokmadım” demiştir. Nerede olursak olalım Allah’ın bizimle beraber olduğu bilinci ve şuuru içinde olmalıyız.
Marifet halk içinde Hakla beraber olmaktır. Büyükler öyle söylemişler: “Dağda herkes evliya olur, önemli olan halkın içinde mertebe katetmektir.”
Allah Rasulü –aleyhisselatü vesselam- Efendimiz bir hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyor:
“Allah’ı sevmenin alameti, Allah’ı zikretmeyi sevmektir.”
Yükseklere tırmandıkça yolculuk zorlaşır, çünkü yükseklere çıkmak için kavi giyinmek, donanımlı olmak lazım, yol engebeli ve zor, sırtta ağırlıklar mevcuttur. Bir de zirveye ulaşıldı mı manzara ayaklar altında ve çok nettir. Her yeri en ince detayına kadar oradan göre bilirsiniz.
Oturduğumuz yerden hiçbir gayret sarf etmeden de muhabbetullaha ulaşamayız. Hayatımızı Rabbimizin istediği kulluğa göre tanzim etmemiz lazım. Cömert, hoşgörülü, affeden, merhametli, nazik olma v.s… olmamız gerekir. Bir taraftan adalet, toplumun haklarını çiğnemekten ve zulümden korurken, diğer taraftan ihsan, zevkli yaşamaya değer bir hale sokar. Bu dünya, ebedi kalmak için yaratılmış bir menzil değildir. Önemli olan bu fani âlemde olgun ve kâmil bir insana yakışır bir şekilde yaşamaktır. Böyle olursa bu dünya saadeti elde edildiği gibi öbür âleme de hazırlıklı gidilmiş olur ki, zaten en büyük kurtuluş da bir insan için budur. İhsan, sanki Allah’ı görüyormuş gibi ibadet ve taatta bulunmak demektir. Çünkü biz O’nu görmüyorsak da O, bizi her zaman ve zeminde müşahedesi altında tutmaktadır. O zaman göreceğiz ki muhabetullahı yakalamışız, tıpkı Mevlana gibi. O büyük Allah aşığı şöyle diyordu:
“Yolumuz yarla gül bahçesine uğradı;
Ben gafletle güle nazar edince dedi ki Yar:
Muhabbetin şartı bumudur, utan yaptığından,
Ben varken güle bakmak nasıl gelir elinden.”
Yüce Rabbimizin ayeti Kerimesinde:
“Allah’ı zikretmek hususunda kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun.” (Zümer,22) buyurmaktadır.
Allah’ı tanımayan bir kalp, Allah’ın zikri ile barışık olmaz. Buradan anlaşılıyor ki Allah’ı zikreden kimsenin Yüce Allah yoldaşı olur. Allah’tan uzak olanın ise yoldaşı şeytandan başkası değildir.
Mü’mine düşen, Allah’ın zikrinden bir an olsun geri kalmamak ve O’nun zikri ile sevinç duymaktır. Allah onunla birliktedir ve onun yardımcısıdır. Ayeti Kerimede Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“İman edenlerin Allah’ı anma ve ondan inen gerçek sebebiyle kalplerinin huşu içinde olma zamanı daha gelmedi mi?..” (Hadid,16)
Allah anıldığı zaman kalplerinin incelip yumuşama vakti gelmedi mi? Daha neyi bekliyorlar, ölüm gelip çatınca mı Allah’ı hatırlayacaklar? Çünkü Allah’ı zikretmek kalplerin yumuşaması için bir sebeptir. Allah’ı zikir; kalbin kirden, pastan lekedar olan kalbi ayna gibi parlatacaktır.
Her hali Rabbiyle beraber olan insan ister istemez kötülüklerden uzak olacak ve nasıl bir Müslüman olması gerekiyorsa öylece olacaktır. Hep iyiliğe meyyal, kötülüklerden kaçan insan olacaktır. Çünkü ilahi kamerayla her türlü hareketinin çekimi yapıldığının bilinci içindedir. Kıyamet günü bütün efalinin mahşer ahalisi tarafından seyredileceği şuuru içindedir.
“Maveradan bekliyorken bir haber
Perde kalktı öyle gördüm ben beni.”
Evet, insan her şeyi ile, O’nun kudret elinde evirilip çevrilmekte. Her şey, O’nun tecellilerinden ibaret bulunmaktadır. O’nu dışta aramak beyhude yorulmaktır. Zira O, insana kendinden daha yakındır; bu sırrın inkişafı da ihsandır.
Her zaman gece ve gündüz, her yerde; karada, denizde, ovada, dağda ve her halükarda; hazarda, seferde, sıhhat ve hastalık durumunda, gizli ve açıkta, ayakta ve otururken Allah’ı layık olduğu tehlil, tesbih ve tekbir ile çokça zikredin ki felaha eresiniz!
Hangi nimetini saysam
Neyi nereye koysam
Daim aşkınla doysam
Rabbim sana Hamd olsun.
Hamd ve zikirler olsun
Sonsuz şükürler olsun
Hem tefekkürler olsun
Rabbim sana Hamd olsun.