Allah Korkusu ve Hesap Duygusu

Hangi ortam olursa olsun içinde bulunduğunuz ortamda yalnız değilsiniz. “Nerede olursanız olun Allah sizinle beraberdir.” ayeti mucibince kendinizi en yalnız sandığınız zamanlarda bile siz hiçbir zaman yalnız olmadınız. Allah tarafından görevlendirilen yazıcı melekler sürekli sizi izliyorlar. Ağzınızdan bir kelime çıkmasın, hemen yazıyorlar. Her adımınızı, her düşüncenizi, her yaptığınızı, yapmanız gerekip de ertelediğinizi, hepsini eksiksiz kaydediyorlar. Küçük büyük hiçbir şeyi ayırt etmiyorlar. Siz uyuyorsunuz, onlar yine yanınızdalar. Unutmaları ya da yanılmaları mümkün değil, emrolundukları şeyi kusursuzca yapıyorlar.
Öte yandan bize vekil kılınan ölüm melekleri de bekliyorlar. Neyi mi? Bize verilmiş olan sürenin dolmasını. Bizim için tayin edilen ecel geldiğinde canımızı onlar teslim alacaklar.
Bu arada hiç hesaba katmadığınız hatta belki de aklınızdan bile geçirmediğiniz gizli şahitleriniz de var: Elleriniz ve derileriniz. Hesap günü gelip de tüm şahitler bir araya toplandığında Allah’ın dilemesiyle onlar da konuşacaklar. Eğer Allah’tan korkup sakınanlardan değilseniz sizin aleyhinize şahitlik edecekler. Üzerine bastığınız yer de şuursuz değil. Allah ona da vahyettiği zaman o da şahitliğini yapacak, her şeyi bir bir anlatacak. Kısacası büyük bir olağanüstülük söz konusu ama tüm bunlar büyük bir sessizlik içinde devam edip gidiyor. İşte dünyadayken sizi bir an olsun yalnız bırakmayan şahitlerin hepsi, hesap günü sizin için şahitlik yapmak üzere bir araya gelecekler.
İnsan Allah’a kul olsun diye yaratılmıştır ve denenmektedir. Çok değil ortalama 60–70 sene gibi bir süre dünyada kalacak ve sonra Allah’ın huzurunda hayatının her anından hesaba çekilecektir. Herkesin kendi kazandıklarını öğrenmesinin, yani şahitlerin dinlenmesinin ve kitabının eline verilmesinin ardından, sonsuz hayatı için Allah hüküm verecektir. Eğer kitabı sağ yanından verilirse, artık o kişi ebediyyen kurtulmuştur. Ama kitabı sol yanından verilenlerden ise, o zaman şöyle diyecektir:
“…Bana keşke kitabım verilmeseydi. Hesabımı hiç bilmeseydim. Keşke o (ölüm her şeyi) kesip bitirseydi. Malım bana hiçbir yarar sağlayamadı. Güç ve kudretim yok olup gitti.” (Hakka suresi, 25-29)
Artık bundan sonra tutuklanıp yüzüstü sürüklenerek bir daha hiç çıkmamak üzere cehenneme götürülecektir.
O gün buyruk verenler, buyruğa baş eğecek,
Cehennem öfkesinden, köpürüp kükreyecek
Ve doldun mu, dedikçe, daha yok mu, diyecek;
Yandıkça o deriler, değişecek bilesin ;
Hâlâ secde yok ise, DAHA KUR’ÂN NE DESİN!.
Gör ki, dünya sırtında nice insan taşıyor;
Kimi yaşarken ölmüş, kimi ölmüş yaşıyor.
Kimi Arş-ı Âlâ’ya, doludizgin koşuyor;
Diyor ki; işte cennet, gayret et ki giresin;
Ey! En şerefli varlık…DAHA KUR’ÂN NE DESİN!..
İnsanın bu kötü sona düşmesinin ardındaki sebep, yaptıklarının her an kaydedildiğini, bunların bir gün kendisine bildirileceğini ve hesap vereceğini ummadığı için, Allah’tan ve O’nun tehdidinden korkup sakınmadan yaşamını tüketmesidir. Hesap günü yaşanacak olayları düşünüp de korkuya kapılmamak ise mümkün değildir. Fakat bu korku yalnızca iman edenlere özgü bir korkudur. Çünkü Allah’ın pek çok ayetinde tarif ettiği imtihan ortamının, yazıcıların, şahitlerin ve herkesin bir araya getirilip toplanacağı hesap gününün kesin birer gerçek olduğuna ancak mü’minler kayıtsız şartsız inanırlar ve kötü bir sonla karşılaşmaktan korkarlar.
Sizin de yaptığınız her şey, an ve an kayda geçiyor; bunları okuduğunuz an da buna dâhil. Hızla Allah’a hesap vereceğiniz güne doğru yaklaşıyorsunuz. Sen Amerika’da olan bir olayı canlı olarak kendi yaptığın televizyon denen icatınla seyretmeyi gayet normal görüyorsun. İşte Allah Teâlâ da Mahkeme-i Kübra’da, ilâhî kamerayla senin tüm ef’alini film olarak sana tekrar seyrettirdiği gibi, tüm mahşer halkına da seyrettirecektir. Ve o gün geldiğinde yanınızda getireceğiniz en değerli şey bu dünyadaki iyiliklerin ve Allah korkusu olacaktır: “… Azık edinin, şüphesiz azığın en hayırlısı takva (Allah korkusu)’dır. Ey temiz akıl sahipleri, benden korkup sakının.” (Bakara suresi, 197)
Allah, Kendisi’nden korkup sakınmayan insanlara dünyada gerek fiziki, gerekse manevi sıkıntılar yaşatır. Her ne kadar onlar açıkça görülen bir musibet bekleseler de, aslında farkında olmadan maddi manevi sayısız musibetle iç içe bir yaşam sürerler. Onları en çok yanıltan sebeplerden biri de her şeye rağmen birtakım nimetlere hala sahip olabilmeleridir. Örneğin böyle bir kişi zengin olabilir ya da güzel bir görünüme sahip olabilir. O, tüm bunlara aldanarak her şeyin yolunda gittiğini zanneder ve taşkınlıklarına devam eder. Hâlbuki kendisi farkında değildir, ama yaptığı her şeyin Allah katında an an hesabı tutulmaktadır. Cehennemde ise tüm bunlar karşısına sonsuz bir azap kaynağı olarak çıkacaktır. Allah insanları bu konuda şöyle uyarmıştır:
“Artık sen onları, belli bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak. Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve çocuklarla Biz onların hayırlarına koşuyoruz (veya yardım ediyoruz)? Hayır, onlar şuurunda değiller.” (Mü’minun suresi, 54-56)
Yataktaki adam, başucunda bekleyen genç doktora:
-Allah senden razı olsun evlâdım, dedi. Benim için yurtdışından zahmet edip buraya kadar gelmeni, yaşadığım sürece unutmayacağım.
Ameliyat edilen kişi, büyük bir hastanenin başhekimiydi. Tedâvisi ancak yurt dışında mümkün görülen hastalığı aniden artınca, doktor arkadaşları onun böyle bir yolculuğa dayanamayacağını anlamış ve kurtarma umudunun azlığına rağmen ameliyatı üstlenmeye karar vermişlerdi.
Ameliyatın zor ve yeni bir ihtisas sahası olmasından dolayı biraz tereddütleri de var idi. Fakat o konuda sayılı bir uzman olan bu genç doktor nereden haber almışsa almış ve Hızır gibi yetişip onu kurtarmıştı. Yaşlı doktor, kendisine yapılan bu iyiliğe nasıl mukabele edeceğini bilemiyor ve hemen yanında oturan genç adamın ellerini sıkarcasına tutuyordu. Hayata yeniden dönmenin sevinciyle hiç durmadan konuşurken;
-Ameliyat için beni bayılttığınızda, her nedense gençlik yıllarıma döndüm, diye devam etti. Henüz toy bir asistanken, anne karnındaki bir bebeğin sakat olduğunu anlamış ve onu bu şekilde yaşatmaktansa öldürmeyi düşünürken, kalp atışlarını duyup kıyamamıştım.
Plânlama bahanesiyle sapasağlam yavruları bile katleden canavarlara rağmen o yavrunun yaşamasını istediğim için, Allah seni imdadıma göndermiş olmalı. Genç doktor, ancak bir babanın evlâdına karşı gösterebileceği sıcaklıkla kavranan ellerini kurtarıp biraz geriye çekildi ve dizlerinden aşağısı takma olan bacaklarını gösterirken:
-Allah, hiçbir iyiliği unutmaz efendim, diye gülümsedi. Kurtardığınız o çocuk bendim.
Allah korkusu ise bu imtihan ortamında mü’minin en büyük dayanağı olacaktır. Çünkü Allah korkusu, kişiyi, her anında Allah’ın istediği gibi davranmaya, O’nu hoşnut etmeye çalışmaya, şeytanın ve nefsinin isteklerinden sakınmaya, onların hile ve oyunlarına karşı uyanık ve tedbirli olmaya sevk edecektir. Bu da, insana kendi sınır tanımaz isteklerini uygulatmaya çalışan nefsin ve şeytanın hiç işine gelmeyen bir durumdur.
Şeytan –aleyhi’l-lane- bununla da kalmaz. İnsanın son nefesinde imanını almak ve yaptığı tüm güzel amelleri boşa çıkarmak için elinden gelen tüm maharetlerini gösterir. “…Sorgulamanın en kötüsü onlar içindir. Onların barınma yerleri cehennemdir, ne kötü bir yaratıktır o!..” (Ra’d, 18) İşte hesapları kötü (ağır) olanlar bunlardır. Onlar kötü amellerinin tüm sonuçlarına katlanmak zorunda kalacaklardır. Hiçbir günah, hiçbir hata, kısaca hiçbir şey unutulmayacak, hiçbir kötülük cezasız kalmayacaktır.
Kur’an’dan Allah’a isyan edenlerin sıkı bir hesaba maruz kalacaklarını öğreniyoruz; buna karşılık inananların ve Rablerine itaat edenlerin hesapları hafif olacaktır. Sadakatleri dikkate alınarak davaları yumuşak bir edayla yürütülecek ve genelde yaptığı iyilikleri hesaba katılarak, kusurlarının çoğu affedilecektir. Bu Rasûlullah –aleyhisselatü vesselam-‘ın bir hadisi şerifi ile daha da açığa kavuşmuştur.
Hz. Aişe radıyallahu anha rivayet ediyor. Dedim ki:
“Ey Allah’ın Rasûlü! Kur’an’da korkutucu bir ayet var. Kim bir kötülük yaparsa cezasını görür.” (Maide, 123) Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem cevap verdi:
-Ey Aişe, Allah’ın mü’min ve itaatkar kullarının hesabını nasıl kolay göreceğini bilmiyor musun? Bu dünyada başına gelen bir musibet, bir diken batması bile olsa Allah tarafından günahlarının o veya bu kısmına kefaret olarak kabul edilecektir. Onun karşılığını görecektir.”
Aynı şey bu dünyada da olmaktadır. Bir efendi her zaman kendisine sadık ve son derece itaatkâr olan hizmetçisine yumuşak davranır, onun küçük kusurlarını hoş görür ve hatta sadakatle hizmet etmesini göz önünde bulundurarak onun büyük kusurlarını bile affeder. Buna karşılık eğer bir hizmetçi hain ve dik kafalı ise, yaptıkları hizmetlerin hiçbiri göz önünde bulundurulmaz ve hem küçük, hem de büyük kusurlarına hiçbir zaman müsamaha gösterilmez. Yaptığı her hatada af yoluna gidilmeden cezalandırılır.
Allah, insandan günah işleme ve küfre sapma güç ve özgürlüğünü alarak insanların hepsini doğuştan mü’min ve itaatkâr kullar olarak yaratabilirdi. Bu durumda iman ve itaatten sapma gibi bir şey söz konusu olmazdı. Hak Teâlâ’nın insanı tutum ve davranışlarında hür iradesine bırakması, yaptıklarından mutlaka hesap vermesinin işaretidir.
Hesabın ne kadar çetin olacağının bilincinde olan, ömrünü nefs muhasebesiyle geçiren Allah dostu Mevlana Halid Bağdadi (k.s) şu özlü mısralarında bu konuyu bakınız ne güzel ifade ediyor:
Hak affeder deyip gafletle gezdim,
Kahrı unutup pek fazla azdım,
Hayrı terk ettim de hep günah yazdım,
Dediler: Kervanın göçtü; ah yazık!
Yarın hesap için denecek haydi!
Ah.. Nasıl kurtulur bu Halid şimdi?
İşte mahşer, işte bir melek geldi,
Amel defterimi açtı; ah yazık!
Nihai hüküm kıyamet gününde verilecektir, fakat keskin bir göz bugün bile “üzerlerine azap hak olanlar” ı görebilir. Mesela, apaçık bir kitap olan tabiatın sunduğu mesajları ve peygamberlerin getirdiği mesajları reddeden, kendi icat ettiği şeylere iman eden ve bunlar hakkında gerçek mü’minlerle tartışan bir kimsenin kendisi, bu dünyada iken büyük bir hata içinde olduğunun apaçık bir göstergesidir.
İlahi kamerayla bizim hayat filmimiz çekilmektedir ve bu filmin kasedi kıyamet günü alenen tüm insanların huzurunda oynatılacaktır. Bunun yanı sıra Allah’ın yazıcı melekleri hiçbir şeyi bırakmadan devamlı yazmakta. Hayatımızın kitabı orada açılacak. Önemli olan burada utanılacak hareketlerden sakınıp orada, huzurda utanmamak için gayret gösterelim. O zaman sıratta, mizanda kolay olur inşaallah.