AİLE VE AİLE İÇİ İLETİŞİM – ilkadim DergisiAİLE VE AİLE İÇİ İLETİŞİM – ilkadim DergisiAİLE VE AİLE İÇİ İLETİŞİM – ilkadim DergisiAİLE VE AİLE İÇİ İLETİŞİM – ilkadim DergisiAİLE VE AİLE İÇİ İLETİŞİM – ilkadim Dergisi

AİLE VE AİLE İÇİ İLETİŞİM

AİLE VE AİLE İÇİ İLETİŞİM

Esirgeyen ve Bağışlayan Allah’ın Adı ile…

Aile, zaman içerisinde geliştirdiği kurallara göre işleyerek, kendi kendisini düzenleyen bir SİSTEM’dir. Aile’den bir şeyi çekip belli bir yöne yönlendirirseniz aslında o sistemin bütününü etkilemiş ve o yöne çekmiş olusunuz.

Aile, toplum içerisinde birbirleriyle biyolojik, psikolojik ve sosyal ilişkiler geliştirmek amacıyla oluşturulmuş olan ve duygusal etkileşimde bulunan bir gruptur.

Aile içerisinde süreklilik arz eden ve karşılıklı biçimde gelişen ikili, üçlü ilişkiler ile bir etkileşim oluşur.

Bu ilişkiler alt sistemleri oluşturur:

1- Karı-Koca

2- Anne-Çocuk

3- Baba-Çocuk

4- Çocuk-Çocuk

Aile sisteminin sürekli ve döngüsel bir etkileşimi vardır. Aile, yapısı ve işlevleri durağan olmayan toplumsal bir birimdir.

* ‘’Eğer dünyayı düzeltmek isteğindeyseniz öncelikle kendi ülkenizi düzeltin,

* Eğer ülkenizi düzeltmek isteğindeyseniz öncelikle kendi TOPLUM’unuzu düzeltin,

*   Eğer toplumunuzu düzeltmek isteğindeyseniz öncelikle kendi AİLE ‘nizi düzeltin,

*  Eğer ailenizi düzeltmek isteğindeyseniz öncelikle KENDİ ‘nizi düzeltin.’’

 

Aile üyelerinin toplum içerisinde var olan şartlara uyabilme yeteneği önemli bir husustur. Ailenin yapısında, bireylerin üstlendiği rollerde, aile içi kurallarda gerektiğinde değişiklik yapabilen aileler uyumludur.

Aile uyumunun dört derecesi vardır :

 

1- Düzensiz Aile 3- Yapılandırılmış Aile

2- Esnek Aile 4- Katı Kurallı Aile

 

Düzensiz ve Katı kurallı aileler uyumsuz olarak kabul edilirler. Bununla beraber aile içi duygusal yapılanma da çok büyük önem arz eder. Bu anlamda da aile çeşitlerini yine 4 farklı grupta toplayabiliriz.

1- Kopuk Aile 3- Bağlı Aile

2- Ayrı Aile 4- İç içe Aile

 

 

Kopuk ve İç içe olanların geliştirdiği davranış kalıpları genellikle :

1- Dinlememe

2- Yargılama

3- Denetleme

4- Üstünlük Taslama

5- Kişiselleştirme

6- Zıtlık Sergileme

7- Gizlilikler

 

Bunun yanı sıra sağlıklı aile üyelerinin sergilediği davranış kalıpları ise :

1- Aktif Dinleme

2- Yargılamama

3- Var olduğunu hissettirme(karşı tarafa)

4- Değer Verme

5- Empati

6- Adalet

7- Tutarlı Olma

8- Davranışlarda açıklık ve netlik

 

Aile üyeleri arasındaki karşılıklı güven, sevgi ve sadakat çok önemlilik arz eder. Bu hususlara sahip olamayan ailelerde ciddi kopuşlar meydana gelmektedir. Aile içi şiddetin yanı sıra aile üyelerinin aynı evin içerisinde birbirlerinden kopuk yaşama durumları, birbirlerine varlıklarını hissettirememe ve değer vermeme durumları söz konusudur. Aslında bu durum aile içinde fiziksel şiddetten daha çok problem arz etmektedir.

Watzlawick’in yapmış olduğu araştırmalara göre:

“Bir insana yapılabilecek en kötü şey ona zulmetmek ve onu aşağılamaktan ziyade, onu toplum içerisinde hiç kimsenin umursamadığı ve varlığını hissettiremediği bir ortama maruz bırakmaktır.’’

Ailenin 3 fonksiyonu vardır:

1- İhtiyaçların karşılandığı yer olan aile,

2- İnsan bilincine davranış kalıplarının öğretildiği ve itkilerin sosyal kurallarla etkileşim haline girip yönlendirildiği aile,

3- Uzlaşmanın, benzeşme ve savunmaların test edildiği yer olan aile.

 

Aile içerisinde sözel ve sözsüz iletişim vardır. Bu durum dikkat ve takdir kavramlarıyla şekillenir. Örneğin çocuğun uygunsuz davranışını ona (kızarak da olsa) ilgi göstererek ödüllendirmek yerine; aile üyeleri arzulanan bir davranış kalıbını takdir edip, ödüllendirmeyi öğretebilir. Çocuğun davranışları direkt olarak öncelikle anne-babadan gördüğü davranış modelleriyle şekillenir.

Aileyi bir sistem olarak ele aldığımızda, bireyin gelişmesi, sosyal normlar arasında bir aracı olarak değerlendirmek isteriz. Aile, dürtülerini sosyal kurallardan olduğu kadar onu oluşturan bireysel üyelerinden de edinir. Ailenin gelişimini aynı zamanda içerisinde bulunduğu toplumun ve kültürün değişimi ve gelişimiyle ele alarak daha iyi anlayabiliriz. Toplum içinde değişen şartlar aile için sorumluluklar ve halletmesi gereken sorunlar üretir. Bu anlamda tam bir geçiş döneminde olup henüz yerini bulamayan ve ağır kırılmayan yaşayan, varlığını kavramsallaştıramayan toplum/aile, zamanımızda ciddi problemlerle karşı karşıya kalmaktadır.

Son iki yüz yılın anlam dünyamızda yapmış olduğu tahribat, ’KENDİ’lik algımızı ve aile kavramının içerisini, batıdan entegre edilen kavramlarla değiştirmiş toplum (dolayısıyla aile) uyum sağlayamadığı bu durumun kurbanı haline gelmiştir. ‘Yuvanın dişi kuş’ tarafından yapıldığını idrak eden Batı, bu kavramlar üzerinde oynağı oyunlara öncelikle ‘KADIN’ algısını değiştirerek başlamış ve oynadığı oyunların büyük bir çoğunluğunu KADIN üzerinden yapmıştır.

İslam medeniyetinin kavramlarının iyice tahrip edilip, yerine geleneksel toplum anlayışının hâkim kılınmasıyla daha da tetiklenip hızlanan bu sürece toplum adapte olamamış ve kendini bu süreçte kaybetmiştir. Buna direnen ve bir nebze de olsa direnme bilinciyle hareket eden aileler ise dış toplulukların psikolojik ve sosyolojik baskısı altında ezilmektedir. Bu ezikliği aile içinde en çok yaşayan yine KADIN olmuştur. Kendi kimliğini kavramsallaştıramamış ve yaradılış işlevlerini metalaştırmış bir akıma/söyleme kurban edilmiştir.

Kadın kendi asli görevlerine yabancı hale getirilmiş ve bu görevlerin yerine öncelik kazandırılan toplum içindeki statüsüne vurgu yapılmış, birden toplum içinde bu kadar var olmaya alışkın olmayan kadın dengesini kaybedip yerini bulamamıştır. Ne yazık ki daha önceleri de aşırı ezilen ve bu ezikliği içselleştiren kadınların aksine artık Feminist söylemleriyle karşı cinsine meydan okuyan bir kadın hareketi ortaya çıkmıştır.

Her iki halin de sağlıksız yaşamına kendisini esir eden kadın kendi söylemini kendi üretemeden toplum içerisinde edilgen bir konuma oturtulmuştur.  Modern söylemlerin cazibesine kendini kaptıran ve aniden var olduğu hissetmeye başlayan Kadın, artık kendisini ‘Ekonomik Özgürlük’ ve ‘Sosyal Statü Sahibi’ olmakla anlamlandırmaya başlayarak aksi halde erkek egemenliğine yenik düşeceği fikrine sahip olmaya başlamıştır. Bu durumu tetikleyen birçok bilinçsiz erkek ise bu gidişata adapte olamamış ve aile içerinde kopmalar başlamıştır. Böyle bir algı içerisinde evlenip aile kurmaya kalkan kadın ve erkek, aile içerisinde yaşanan olumsuzluklara karşı daha tahammülsüz ve dirençsiz hale gelmiştir. Otomatikman ‘EZİLMEME’ dürtüsüyle hareken edip tepkilerinin dengesini tutturamayan bayana karşılık olan erkek de tepkilerini daha da sertleştirerek evlilikte kırılmalar meydana gelmeye başlamıştır. Aile içi atmosferi cehenneme çeviren bu duruma her iki eş, problemi çözme yerine bu problemle ‘Mutluluğu dışarıda arama’ yöntemiyle baş etmeye yönelmiştir.

Toplum içinde ‘Aile içi ADALET ‘yerine ‘KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ’, ‘Kadının Annelik rolünün kutsallığı’ yerine ‘Sosyal Statüye sahip Kadın’ kavramları toplumun gündeminde yer almaya başlamış ve kadının önceliklerini modern zihniyetin hâkim söylemleri almaya başlamıştır. Ne acı ki, erkekler de toplum içinde belli bir konuma sahip olmayan kadına değer atfetmemiş, kadının annelik konumu önemsenmemiş böylelikle bu yaşam tarzı cazip hale getirilmiştir. Artık algılarımızı tamamen modern zihniyetin kavramlarıyla şekillendirir hale gelmiş İNSANA KİŞİLİĞİ/KARAKTERİNİN ÜSTÜNLÜĞÜNDEN DOLAYI DEĞİL, toplum içindeki konumundan ötürü değer atfetme eğilimine girilmiştir.

“Ahlaki Olgunlaşma, Erdemli Olma, Onur Sahibi Olma ya da Haysiyet’’gibi kavramlar değerini yitirip önceliklerimiz arasından çıkarılmıştır. Artık böyle bir algıya sahip olan ebeveynlerimiz ise çocuklarını bu kavramlar temelinde yetiştirmek yerine sadece büyütüp, besleme derdine düşüp: Çocuğunun hiçbir şeyden mahrum olmaması için hayatını heba eden fedakâr ebeveynler, toplum içinde takdire şayan konuma getirilmiştir. Tabii bunun yanı sıra çocuğunun OKUması için çabalayan ancak OKUMA eylemini yalnızca OKUL KURUMLARINA haslettiği için aslında okutulduğu halde YETİŞMEYEN/OLGUNLAŞMAYAN hazır bilgi mekanizması haline getirilen nesiller oluşmaya başlamıştır. ANLAMSIZ, AMAÇSIZ VE BOLUKTA….

Bu anlamsızlığa anlam yüklemek ancak ALLAH’I tanımak ve O’nunla yaşamakla mümkün olacaktır. Çünkü ALLAH ANLAM DEMEKTİR.

İMAN ETMEK, HAYATA ANLAM YÜKLEMEKTEDİR.

Psikoloji ilmi ise bu anlamı tarif edebilmekle ilgilenir. Hayatının merkezine koyamadığı hakikatin boşluğunu illa doldurmak zorunda olan insan (Zira Hayat Boşluk Kabul Etmez) Allah Hakikatinin yerine farklı ideolojiler, hayat tarzları ve farklı kabuller yerleştirme eğilimindedir. Şöyle bir baktığımızda her insanın hayatının merkezine koyup, hayatını onunla anlamlandırdığı bir şeyler mutlaka vardır. Bilmemiz gereken o ki, bütün o Allah dışında bulduğumuz ve değer yüklediğimiz kavramlar, metalar ya da ideolojiler aslında hakikati temsil etmemektedir ve hepsi birer PARADİGMA’dır. Herkes kendi gerçekliğini kendi algılayışı ve ihtiyacına göre oluşturur. Ama çok geçmeden anlar ki aslında hepsi elde edildiğinde anlamını yitiren unsurlar haline gelmektedir.

 Her insanda yaradılıştan var edilen temel iki yetenek vardır:

1- SEVME YETENEĞİ

 2- BİLME YETENEĞİ

 

Allah insanı ‘ALAK’tan (İLGİ-ALAKA) YARATMIŞTIR. Dolayısıyla insan ilgisiz yaşayamaz. İnsan ilgi ile büyür, hayvan, bitki, toprak, taş kâinat hepsi sevgi ile şekil alır ve anlam kazanır. Biz İMAN ETMEDİKÇE CENNETE GİDEMEYECEK, BİRBİRİMİZİ SEVMEDİKÇE DE HAKİKATEN İMAN ETMİŞ OLAMAYACAĞIMIZ bir bilince sahip olması gereken insanlarız. Bizim hayat felsefemizdir bu anlayış. İman eden kardeşini sevmeden cennete giremeyeceğini bilen bir insan eşini, çocuklarını sevmek ve sevgisini göstermek için neden çabalamaz? Bu kadar önem arz eden bir duruma nasıl bu kadar kayıtsız kalır? Ancak bu hakikati göz ardı ederek. Nisyan kavramının içini doldurduğu İnsan, bu duruma ancak hakikati göz ardı ederek ya da UNUTARAK düşer.

Sevgi ve Güven ile bütün iletişim problemleri hallolmaya hazırdır. Ancak Merhamet, Sevgi, Güven yoksa bir ilişkide o ilişki sağlıksızdır. Sadece iyi niyetli olmakla da iş bitmiyor. İnsan olarak özellikle de Ebeveyn isek, YÖNTEM bilmek zorundayız. Farklı alternatifler üretmek zorundayız. Ne yaptığımızdan ziyade NASIL YAPTIĞIMIZ ciddi rol oynar ilişkilerde. ‘İnsanların kusurlarını güzel ve katıksız bir olgunlukla karşıla’ emriyle bize ‘ NASIL ‘ bir tavır sergilememiz gerektiğini öğretir Rabbimiz.

Sevmenin hemen ardından gelen yeteneğimiz ise BİLMEK’tir. Bunun için de OKUMAK.

Kâinatı, insanı, olayları, kitapları OKUMAK.

YARATICININ İLK EMRİ ‘OKUMAK’ Peki ‘NE İÇİN?

YARADAN RABBİNİN ADI İÇİN OKUMAK. İlmin başı olan ALLAH adına okumak.

BİSMİLLAH ile okumak. Okumak, anlamak, yaşamak…

İnsan henüz yeni doğduğunda ilk önce kendi bedenini fark edip merakla incelemeye başlar. Ellerini, ayaklarını dikkatle inceler. Algılama, tanımaya çalışır. 3 yaş çocuğu keşif ruhunun en yoğun olduğu dönemdir. Bebek bu dönemde ‘Küçük Kaşif’(little scientist) diye adlandırılır. Ardından biyolojik yapısı gelişmeye başladıkça beynin bilişsel yapısı gelişmeye başlayan çocuk gördüğü her davranışı taklit etmeye başlar. Önce taklitle gelişir davranış kalıpları, daha sonra algılanan eylemlere ‘ANLAM’ yüklemeye başlar çocuk ve sorgular ‘NEYİ, NE İÇİN?’ yaptığını, sebeblerini, hikmetlerini araştırır ve varoluş amacını sorgulamaya başlar. Bu algıların şekillenmesinde en büyük rolü oynayan tabii ki içerisinde yaşadığı kültürün varlığını şekillendirdiği ailelerdir. Bu anlamda ailenin fonksiyonu çok büyük önem arz etmektedir. Ebeveynin İnsan yetiştirme konusunda bilinçli olup olmama durumu, gelecek nesli otomatikman şekillendiren en birincil unsurdur.

SAĞLIKLI VE BİLİÇLİ, KENDİ DEĞERLERİNİ ÜRETEBİLEN BİR TOPLUM İÇİN

 

BİLİNÇLİ VE GÜVEN İKLİMİNDE ŞEKİLLENEN BİR AİLEYE

SEVGİ VE ANLAYIŞ İÇİNDE ETKİLEŞİMLERİN OLACAĞI BİR AİLE İÇİN DE

‘KENDİNİ BİLEN’ , ‘RABBİNİ BİLEN’ YANİ ’HADDİNİ BİLEN’ BİR İNSANA

İHTİYACIMIZ VAR.

Kendi sınırını bilen bir insan o sınırı ne kendisi aşmaya çalışan, ne de başkalarını o sınıra dâhil eden insandır.

Kendini bilen ise zafiyetleri ve eksiklerinin farkında olup onları düzeltmeye çabalamakla beraber, Allah’ın kendisine bahşettiği yeteneklerin farkında olan insandır.

FARKINDALIKLI BİR HAYAT YAŞAMAK DİLEĞİYLE…

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.