Aile, En Büyük Kaledir

Aile, En Büyük Kaledir

Arapça bir kelime olarak aile; Allah’ın emri ve peygamberin kavli üzerine yapılan evlilik ve kan bağına dayanan, karı, koca, çocuklar ve kardeşler arasındaki ilişkilerin oluşturduğu toplum içindeki en küçük birliktir. Aile, aynı soydan gelen veya aralarında akrabalık ilişkileri bulunan kimselerin tümüdür. Aile, temel niteliği bir olan dil, hayvan veya bitki topluluğunun ortak adıdır, familyadır.

Ailenin çekirdeği; anne, baba ve evlenmemiş çocuklardan oluşur. Büyük aile; büyükbaba/dede, büyükanne/ebe ile bunların evli oğullarından, gelinlerinden ve çocuklarından oluşan ailedir. Köklü aile ise; eskiden beri bilinen ve herkes tarafından tanınan sülaledir. Ailenin reisi, kanunlara göre aile yükümlülüğünü taşıyan kişi olarak babadır.

Baba, ailenin çobanıdır.

Güttüğü sürüden mesuldür. Yalnız; kimsesiz veya bakıma muhtaç bir çocuğun belli bir süre içinde ilgili yasaya göre her türlü bakımını ve sorumluluğunu üstlenen gönüllü aile de o ailenin reisidir. Aile reisi, bazen bir tüzel kişilik şeklinde karşımıza devlet baba, millet ana olarak da çıkabilir. Hülasa; toplum olarak hepimiz bir ailenin fertleri gibiyiz.

Aile bireylerinin ortak görüşlerini belirleyen ve yerine getiren heyete aile meclisi denir. Aile meclisi; anne, baba ve reşit çocuklardan oluşur. Aile meclisinin başkanı babadır ve eşitlik halinde oyu iki sayılır. Aile meclisinde kararlar çoğunluk üzerine alınmalıdır. İtiraza mebni bir üst müracaat mercii, dede ve/veya ebedir. Geniş ailelerde amca, dayı, hala ve teyze de danışma kurulları gibidir. Aile hukuku çok önemlidir. Aileyi oluşturan kişilerin karşılıklı hak ve görevlerini düzenleyen hukuk dalının kökü, yaratan Mevla’nın kitabına dayanmalıdır. Aksi takdirde aile hukuku, Roma’nın kel hâkimlerinin hikmetten yoksun çıplak aklına ve uçuk-kaçık hevasına kalırsa işler tamamen sarpa sarabilir.

Nitekim; modern aile hukukunun dayanağı kabul edilen BM, kadınlara karşı şiddetin tasfiye edilmesine dair bildirisi, çocuk hakları ve Cedaw Sözleşmesi, TBMM’nin Ailenin korunması ve kadına şiddetin önlenmesine dair kanunu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın ailenin korunmasına dair kanunun uygulaması hakkında yönetmelik ve uygulamalarının çoğu defa sadra şifa olmayışının temel sebebi insana sadece sosyal bir varlık olarak bakılmasıdır. Zira; insan Kur’an’ın yapışık ruh ikizidir.

Evlendirme daireleri, aile mahkemeleri, barolar birliği ve boşanma avukatları oturup TÜİK raporlarındaki evlenme oranlarını zorlayan boşanmalar ve sebeplerini ortadan kaldırmak, yalnızlığa terk edilen kimsesizlerin kimsesi olmak için derinden düşünmelidir. Kadem, Kader, Kagem, ADRB ve Kır Çiçeği gibi resmi / sivil toplum kurum ve kuruluşları da, ailenin temeline inip en az 7,4 şiddetinde sarsan bu sosyal depremin fay hatlarındaki kırılmalarını Cemil Dede’nin şefkat ve merhamet, Ayşe Nene’nin muhabbet ve meveddet gözlüğüyle tespit etmeleri yerinde olacaktır.

Anaya ve ataya el kalkmaz.

Her ilde ve merkez nüfusu yüz binin üzerindeki her ilçede, tek hâkimli ve asliye mahkemesi derecesinde olmak üzere aile hukukundan doğan dava ve işlere bakan mahkemelerine iş düşürmeden, aile meclisi işleri bazen usulden bazen de esastan halleder. Yani; mahkeme başkanı olarak baba, aralarında halledemedikleri meseleleri Kur’an ve Sünnet esasına göre karara bağlar. Kararlar, kimi zaman mer’i hukuka göre, kimi zaman da şer’i hukuka göre işler. Ceza-i müeyyideler, caydırıcılık ve pişmanlık yasalarına göre hafifletici unsurlar göz önüne alınarak uygulanır. Mesela; haklı sebepler üzerine eşine yüz değnek cezası vermek isteyen bir karı ya da koca, bunu yüz adet buğday sapından oluşan bir şelek ekin destesi ile fevkalade yerine getirebilir. Anaya ve ataya el kalkmaz. Bunun hukuki dayanağı Kur’an’dır. Zira; Eyyub aleyhisselam, hastalık anında kendisine hizmette kusur eden eşi Rahime için böyle bir ceza vermek için yemin etmiş, iyileşince de Allah kendisine yeminini bu şekilde yerine getirmesini istemiştir.

Resmi, özel ve tüzel kişi ve kurumlar aslında aile meclisinin birer kopyasıdır. Aile hayatı, aile düzeni içerisinde sürdürülen bir hayattır. Kur’an-ı Mübin’de aile hayatı ve aile düzeni ile ilgili güzel örnekler vardır. Adem, Nuh, İbrahim, Lut, Yakub, Musa, İmran ve Muhammed Mustafa aleyhisselam’ın aileleri bunlardan bazılarıdır. Aile düzeninin harcı güzel ahlak, mayası ise sevgi ve saygıdır. Aile, sevgi ve huzur yuvasıdır. İslam Aile Hukukunun esas kaynağı Kur’an ve sünnettir. Nitekim; evliliğin gayesi, aile fertlerinin görev ve sorumlulukları, kadın-erkek ve çocuk hakları, akraba bağları, evlilik ilişkileri, evlenmeye engel durumlar, birden fazla evliliğin şartları, nesep, nişan, mehir, nikâh, zifaf, lian, iftira, zıhar, zina, ihanet, iddet, talak, nafaka ve miras konuları ayet ve hadisler ışığında izah edilir.

Mesela; mehir, kadın bedeninden faydalanmanın keffaretidir. Teaddüd-i zevcat, zina yolunu kapatan bir ruhsat iznidir. Erkeklerin öldürüldüğü ve kadın nüfusunun ağır bastığı savaş dönemlerinde yahut tek eşliliğin cinsel arzulara ve doğuma yetersiz geldiği istisnai durumlarda zinaya sebebiyet vermemek, istismara kapı aralamamak ve adaleti gözetmek şartıyla uygulanabilir bir çözümdür. Ailede barış ve uyum/anlaşma sevgi ve adalet ile mümkündür. Aile fertlerinin, yaratıcıları arasındaki makas açıldıkça, aile içindeki fitne ateşi büyümekte ve toplumu tehdit etmektedir. İnsanın doyumsuz fizyolojik ihtiyaçları ve şehevi arzuları tatmin edilmesine rağmen aklına ve ruhuna gıda olacak dini ve ahlaki eğitim ve öğretimden yoksun olması artçı depremleri tetiklemektedir. Böylece, ailenin saadet zincirlerinin halkası boğazına düğümlenmektedir. Çözüm; insanı tekrar aslından gelen saflığına ve fabrika ayarlarına geri döndürmektir. Balans ayarı bu olsa gerektir.

Ailenin enerjisi ilahi aşktır.

Kadın ve erkek, aile aküsünün/trafosunun eksi (-) ve artı (+) kutup başları, çocuklar da aile panosunun nötr uçlarıdır. Aile planlaması, ailenin geçim şartlarını göz önüne alarak çocuk sahibi olmayı düzenlemektir. Milletin nüfusu ile devletin nüfuzunu artırmak ve ülkenin demografik yapısını dönüştürmeye yönelik ayarlamalar, erkek ve kadının iradesine bırakılsa da esas düzenlemeyi yapan yaratıcının kendisidir. Zira; kimin nerede, ne zaman ve hangi aileden dünyaya geleceği ilahi bir plan ve projenin eseridir. Allah dilerse insanı erkek, dilerse kadın, dilerse hünsa-i müşkil olarak yaratır. O dilerse tek, dilerse ikiz olarak halk eder. Bazen de kısırlaştırır. Ne azil, ne kürtaj, ne açlık ve sefalet buna engel değildir. O yaratmaya karar vermişse bir kere, sperm bankasından alınan bir damla nutfe ile tüp bebek de peydah eder. Allah dilerse, Afrika’nın nüfusu ile Avrupa ve Asya’nın nüfuzunu sarsar.

Aile ocağı, bireylerinin karşılıklı dayanışma, sevgi ve saygı içinde birlikte yaşayıp büyüdüğü ortamdır. Her ailenin bir adı, soyadı, lakabı ve kodu vardır. İl ve ilçe yönetim kurulları, belediye meclisleri, odalar birlikleri, vakıf mütevelli heyetleri ve hatta TBMM üyeleri dahi aile müessesesinin büyük ölçekli birer suretidir. Bu, bir milletin aile fotoğrafıdır. Aile hekimliği uygulaması güzel olmuştur. Güneş girmeyen eve doktor girer. Kur’an’ın anlaşılmadığı ve İslam’ın yaşanmadığı haneye de avukat girer, hâkim girer. Haciz gelir, karizma gider. Aile ve millet olarak mutlu yaşamanın tarifesi Kur’an’dadır.

Nasreddin Hoca merhum Akşehir’deki bir derede abdest alırken dala astığı ciğeri kapıp giden kargaya ne demişti hele: “Afiyetle yiyemeyeceksin çünkü; yahninin tarifesi bendedir.” Kargayı kendine kılavuz olarak seçen kardeşlerimize sesleniyorum: “Ne boşu boşuna Gak diyelim ne de peyniri tilkiye yedirelim. Aile dostlarını unutmayalım. Aile bahçesinin çiçeklerini soldurmayalım. Aile bütçesini zorlamayalım. Aile fotoğrafınızın düzgün çıkmasını istiyorsanız; Allah’a emanet olalım. Sath-ı müdafaayı bırakıp Hatt-ı Kur’an’da kalalım!”

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.