AHKAF SURESİ

Bizlere emanet gereği verilen nimetlerin bilincinde bir hayat sürmemiz, nimetin kaynağının Allah olduğuna iman ederek bir hayat geçirmemiz duasıyla başlayalım bu yazımıza…Ahkaf suresi nimetinden rızıklanacağız, suremizi kendimize ilke edinip diğer sureleri olduğu gibi bu suremizi de kendimize rehber edineceğiz. Okuyup anlamaya, anladıklarımızla yaşamaya azmedeceğiz…
Ahkâf, taşkınlıkları ve zorbalıkları yüzünden, Allah’ın yok ettiği Âd kavminin yurdu olduğu için, bu sûreye Ahkâf sûresi denmiştir. Âd kavminin yerleşim bölgesi, Yemen diyarında Ahkâf mıntıkasında idi: “Âd’ın kardeşini (Hud’u) an. Hani o, Ahkâfta kavmini uyarmıştı…”(1)
“Kum tepeleri” mânasına gelen Ahkaf kelimesi yalnızca bu sûrenin 21. ayetinde geçtiği için surenin ismi de Ahkaf olmuştur.
Ad kavminin yaşadığı bölge…Burada neler yaşanmıştı, bu kavmin azgınlık, şımarıklık, hadsizlik sebepleri neydi? Onlar da mı nimeti kendilerinden bilmişlerdi? Makam mevkilerinin kalıcı olduğunu, hep sağlıklı, hep genç,dinç kalacaklarını mı sanmışlardı? Ölmeyeceklerini mi, ölseler bile cennete gitme garantilerinin olduğunu mu sanmışlardı? Onları kerem sahibi rablerine karşı nankör kılan neydi? Kendilerine Allah’tan gelen elçiyi neden yalanlayıp, Allah’ı yok saymışlardı? Sıraladığımız nedenlerin ne kadarı bizde ve toplumumuzda mevcut…Allah korusun helak edilen kavimlerin özellikleri ,yanılgıları bizlerde de var mı? Kur’an’da anlatılan kıssaların sebebi hikmeti nedir? İçinde evrensel uyarılar, müjdeler içeren kıssaları nasıl anlamalıyız? Kitabı Mübin’de neden kıssalar sık sık tekrar edilir? Rabbimizin muradı nedir? Kıssalar hazine gibidir, bunu keşfeden her okuduğunda yeni yeni anlamlar yüklenir, okuyana dünyalar açılır ,rabbinin nazarının kıssaları okuyanların üzerinde olduğuna tanık olurlar…Sevgili okuyucularım var mısınız sizinle bir okuma çalışması yapmaya? Nasıl yapacağız? Kendinize bir kıssayı seçin. Bu kıssayı mesela yaşınız ne ise o yaşta okuyun. Bir sonraki yaşta tekrar okuyun. Bu kıssayı ağlarken okuyun. Bu kıssayı gülerken okuyun. Bu kıssayı haksızlığa uğradığınızda okuyun. Bu kıssayı makam-mevki sahibi olduğunuzda okuyun. Bu kıssayı hasta olduğunuzda okuyun…..Hayatınızdaki her değişimde okuyun ve duygularınızı gözlemleyin. Bu gözlemleri de bizlerle paylaşın inşallah. Her okumada size farklı kapıların açıldığına tanık olacaksınız. Her okuyuş size yeni ufuklar açacak. Yükünüz hafifleyecek, “Rabbim beni görüyor” bilincinde bir hayat yaşamaya başlayacaksınız…Sonra hamd edeceksiniz alemlerin rabbine…korku ve umut içinde…taat ve yakarışlarınız sizi Rahman’a kul olma yolunda çepeçevre saracak…Allah’ın has kullarından olma yolunda bir ömür yol alacaksınız.
“ Felaketi vadilerine yönelmiş, ufku kaplayan bir bulut olarak görünce “İşte bize yağmur getirecek bir bulut” dediler. Hayır, o hemen gelmesini istediğiniz ceza; içinde acılı azap bulunan, Rabbinin emri ile her şeyi silip süpüren bir rüzgar! Sonunda sadece evlerinin kalıntılarının görüldüğü bir hale geldiler. Günaha batıp kalmış bir topluluğu işte böyle cezalandırırız. Onlara, size vermediğimiz yerler ve imkânlar verdik; kendilerini kulak, göz ve kalplerle donattık. Onlara kulakları da gözleri de kalpleri de hiçbir fayda sağlamadı. Çünkü onlar Allah’ın ayetlerini inkâr ediyorlardı. Alaya aldıkları şeyler kendilerini kuşatıverdi! Çevrenizdeki nice şehirleri helak ettik, belki dönerler diye uyarıcı işaretler de vermiştik.” Ahkaf 24-27
Suremizin bir bölümünden alınan bu kısmı tekrar tekrar okuyalım…ne kadar da tanıdık geldi tavırlar…verilen tepkiler… azgınlıklar…musibetlerden ders almama…olayları doğru okuyamama (azap bulutlarını rahmet bulutu sanma.) Cezayı hemen isteme, diklenme, azdıkça azma, kulak-göz-kalp nimetinin kadrini gereği gibi idrak edememe, azan insan topluluğunun helaki, Allah’ın uyarılarını hiçe sayma, günaha batanların acı sonu, zulümle abad olunamayacağı, gezip dolaşarak helak edilen kavimlerin acı akıbetlerini gözlemleme ve okuma gerekliliği/zorunluluğu…
Hz. Aişe annemizle peygamber efendimiz arasında geçen meşhur bir diyalog vardır burada geçen “İşte bize yağmur getirecek bir bulut” konusuyla ilgili. Şöyle ki:
Hz. Aişe dedi ki: Allah’ın resulü bir bulut yahut bir rüzgar gördü mü bunun etkisi yüzünde görülürdü. Ey Allah’ın Rasûlü! dedim. İnsanlar bulutu gördükleri vakit içinde yağmur olur ümidiyle sevinirler. Sen ise onu gördüğün vakit yüzünden hoşlanmadığını görüyorum. Şöyle buyurdu: “Ey Aişe! Rüzgar ile azab edilmiş bir kavmin azabının, o bulutun içinde olmadığına dair benim teminatım nedir? Çünkü o kavim azabı görmüş de bu bize yağmur yağdıracak bir buluttur demişlerdi.”
Allah’ın resulü rüzgar-bulut ayetini böyle okumuştu. Bizler her gün kendimizde ve kainatta nice ayetlere tanık oluyoruz da üzerinde tefekkür etmeden geçip gidiyoruz. Aklederiz diye ödümüz kopuyor, olaylar arasında bağ kurmaktan korkuyoruz. En büyük –akıl-nimetini yok sayıyoruz. Resullulah’ın okumalarını kendimize örnek almamakta direniyoruz…Ne acı en sevdiğini kendine örnek edinmemek/edinememek…
Suremizde işlenen konu başlıkları Diyanet tefsiri Kuran Yolu’nda şöyle özetlenir:
- Tek yaratanın Allah olduğu ve O’nun her şeyi bir hikmetle yarattığı.
- İman etmeyi kolaylaştıran deliller, akıl yürütme şekilleri.
- İman ve istikametin meyvesi.
- İnsanın ameli yani yapıp ettikleri, eserleri ile derecesi arasındaki paralellik.
- Aile fertlerinin karşılıklı hak ve ödevleri.
- Âd kavmi ile peygamberleri arasında geçenlerin ibret için hatırlatılması,
- Cinlerin Kur’an’ı dinlemeleri ve imana davet edilmeleri.
- Başta yaratan ve insana can veren Allah’ın, ölenleri diriltmeye de kadir olduğunun, diriltmeyi takip eden zamanda inkarcıların başlarına geleceklerin hatırlatılması.(2)
Yine suremizin 15.ayeti üzerine müfessirler epeyce emek vermişlerdir anlama konusunda. Nedir bu ayetimiz?
“İnsana, ana ve babasına iyi davranmasını emrettik. Anası onu zahmete katlanarak taşıdı ve zorluk çekerek doğurdu. Karnında taşıması ve sütten kesmesinin süresi otuz aydır. Nihayet çocuk olgunluğuna ulaşıp kırk yaşına girince şöyle yakarın “Rabbim! Bana ve ana babama lütfettiğin nimete şükretmeye, razı olacağın işleri yapmaya beni muvaffak kıl. Benden gelecek nesli hayırlı eyle, pişmanlıkla dönüp senin kapına başvurmaktayım ve ben şüphesiz sana boyun eğenlerdenim!”Ahkaf-15
Kırk yaş-olgunluk yaşı ayeti olarak da anılır bu ayetimiz.
“Kırk yaşına ulaşınca” vurgusu, insanın olgunluğa ulaştığı yaş sınırına bir övgü olarak algılanmıştır. Bundan, insanın bu yaş öncesinden sorumlu olmadığı anlamı çıkarılmamalıdır. İnsanın maddi ve dini sorumluluğu işleri kavradığı andan itibaren başlar. Özellikle halim olmaya başlayınca. Nisa suresinde ki 6. ayet bunu ifade eder: “Nikâh çağına varıncaya kadar öksüzleri deneyin, eğer onlarda bir olgunluk görürseniz, mallarını kendilerine verin…” Sanki ibareden insanın kırk yaşına varınca olgunlaşmasının tamam olacağı, salah ve kötülük, hayır ve şer durumlarından sorumlu olacağı ve daha dikkatli davranacağı kastediliyor. Peygamber (as) bu yaşa ulaştıktan sonra peygamberliğin verilmesi büyük bir içeriğe sahip Rabbani bir tatbiktir.(3)
Kırk yaşımız da bizi olgunlaştırmadıysa “Daha Kur’an Ne Desin” Cengiz Numanoğlu’nun deyimiyle….Bu güzel şiirin dizeleriyle bitirelim bu ayki yazımızı…Bizi görüp gözeten, adımız anılmaya değer değilken bizi seçip dünyaya getiren ,bizi vahiyle rızıklandıran, en güzel örneği bize gönderen Allah’ın şanı ne yücedir. O eksikliklerden münezzehtir…övülmeye layıktır tüm övgüler Ona’ dır…
“Ey insan! Yaşıyorken, hem de Kur’ân çağında;
Çırpınıp duruyorsun, cehâlet batağında.
Kalbin katı, gözün kör, başın kibir dağında
Kur’ân sana gel diyor, bak bendedir adresin,
Ey eşref-i mahlûkat ! Daha Kur’ân ne desin!
Kaynakça:
- Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar neşriyat: 6/56.
- Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş, Kur’an Yolu: IV/705-706.
- İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 3/441-444.