Ahiret Yolcusuna Karşı Görevlerimiz

“De ki: Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm muhakkak sizi bulacaktır. Sonra görünmeyeni ve görünen ve alemi de bilen Allah’a döndürüleceksiniz, o size yaptıklarınızı haber verecektir.” (Cuma, 62/8)Ölüm, her canlı için mukadder bir sonuçtur. Kaçmakla ondan kurtulmak mümkün değildir. “Her İnsan Ölecek Yaştadır.”
Peygamberimiz şöyle buyuruyor:“Sizden kimse ölümü temenni etmesin. Muhsin (iyi amel üzere) ise hayır cihetiyle artacağı umulur. Kötü amel işliyorsa kötülükten dönüp Allah’ın rızasını arayacağı ümit edilir.”Buharî, Merdâ 19, Da’avat 30; Müslim, Zikr 10, (2680); Tirmizî, Cenâiz 3, (979)
Yüce dinimiz, ölen bir din kardeşimizin hastalığından itibaren mezara konuncaya kadar ona karşı bize bir takım görevler vermiştir. Bu görevlerimizi hatırlatan bir hadisi şerifte Peygamberimiz aleyhisselam şöyle buyurmuştur:
Ebu Hureyre radiyallahu anh anlatıyor: “Rasulullah aleyhisselam buyurdular ki:“Müslümanın, Müslüman üstündeki hakkı beştir: Selamını almak, hastayken ziyaretine gitmek, cenazesine katılmak, davetine icabet etmek, hapşırırsa yerhamükallah demek.”(Buhari, Cenâiz 2; Müslim, Selam 4)Hz. Sevbân radiyallahu anh anlatıyor: “Rasulullah aleyhisselam buyurdular ki: “Hasta ziyaretinde bulunan kimse, ziyaretten dönünceye kadar cennet meyveleri arasındadır.”Müslim, Birr 40, (2568); Tirmizî, Cenâiz 2, (967)
Cenazeyi İzlemek
Cenazeyi izlemek demek, namazı kılındıktan sonra mezara götürülürken arkasından yürümek demektir. Onu bu ebedî yolculuğunda yalnız bırakmamak ve mezara kadar da olsa ona arkadaşlık yapmaktır. Onunla birlikte mezara gidecek olan, yaptıkları ve öğrendikleridir.
“Kim bir cenaze üzerine namaz kılarsa onun için bir kırat sevap vardır. Kim de onun defnine kadar beklerse onun için iki kırat vardır. (İki kıratın misali, iki büyük dağ gibidir.) (Buhâri, Cenâiz, 59/1325) Hadiste geçen iki kırat, bir kırat sevap, çokluktan kinayedir.
Ölmek Üzere Olan Kardeşimize Karşı Diğer Görevlerimiz
Hastada ölüm belirtileri görüldüğünde:Eğer zorluk yoksa hasta kıbleye karşı sağ yanı üzere çevrilir. Ayakları kıbleye doğru ve başı biraz yükseltilerek arkası üstüne de yatırılabilir. Söyleyeni anlayabilecek durumda olan hastaya başucunda bulunanlardan birisi aralıklarla kelime-i tevhidi telkin eder, yani “Lâilâhe İllallah Muhammedü’r-Resûlüllah” der. Sadece kendisi söyler, hastaya “sen de söyle” demez. Asıl telkin budur. Çünkü Peygamberimiz:
“Ölülerinize Lâilâhe İllâllah sözünü telkin ediniz.” buyurmuştur. (Müslim, Cenâiz, 1/1523) İmam Nevevî (H. 354) ve İbn Hibban (H. 631-676) hadis-i şerifte ki, “Ölülerinize” demek, “ölmek üzere olan hastalarınıza” demektir demişlerdir. İslam âlimleri bu hadis-i şerife dayanarak ölmek üzere olan hastaya bu telkinin yapılmasında ittifak halindedir. (Şevkâni, Neylü’l-Evtar, 4/23, 25) Bu telkin, onun son sözünün kelime-i tevhid olmasını ve Peygamberimizin müjdesine ermesini sağlamak içindir. Çünkü Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Son sözü, ‘Lâilâhe İllallah’ olan kimse cennete girer.” (Ebu Davud, Cenâiz, 20/2709)
Ölüm Olayı Vuku Bulunca: Gözleri kapatılır, çenesi bağlanır, üzerine boylu boyunca bir örtü çekilir ve bundan sonra yapılacak işlere başlanır.
Ölüm haberini duyanlar hemen Allah’a sığınırlar, yani “İnna lillâh ve innâ ileyhi raciûn – Biz Allah’ın kullarıyız ve O’na döneceğiz”derler. Nitekim Allah Teâlâ bunu bize şöyle öğretiyor:
“O sabredenler kendilerine bir bela geldiği zaman “Biz Allah’ın kullarıyız ve O’na döneceğiz” derler.” (Bakara, 2/156)
Ölüye Ağlamak
Yakınlarını ve sevdiklerini kaybeden insanlar elbette üzülür ve ağlarlar. Bu doğaldır. Dinimiz bunu yasaklamamıştır. Esasen bu insanın elinde de değildir. Dinimizin yasakladığı aşırılıktır; bağırıp çağırmak, saçı ve başı yolmaktır.
Nitekim Peygamberimiz: “Her kim ölüleri için avucunu, yanaklarını, yüzünü döver, yakalarını yırtar ve cahiliyet adeti üzere feryat figan eylerse bizden değildir, bizim adetimizin dışındadır.” buyurmuştur. (Müslim, İman, 44/148)
Ölünün yüzünün açılarak öpülmesinde bir sakınca yoktur. Hz. Ebu Bekir de Peygamberimizin mübarek naaşını öpmüştür.
Bundan sonra ölü yıkanır, kefenlenir ve namazı kılınır.Rasulullah aleyhisselam ölülerin yıkanmasını ve kefenlenmesini emretmiştir, bu iki işin nasıl yapılacağını teferruatlı bir şekilde tarif buyurmuştur. Bu sebeple müctehidler ölünün yıkanması ve kefenlenmesinin farz-ı kifâye olduğunda ittifak eylemişlerdir.
Ölü yıkanıp kefenlendikten sonra varsa borçları ödenir.Vasiyeti (varsa, üçte biri geçmemek şartıyla) yerine getirilir. Vasiyeti üçte bir malından yerine getirilir. Mirasçıları razı ise daha fazlası da yapılabilir.
Peygamberimiz buyuruyor:
“Mü’minin ruhu, borcu ödeninceye kadar ona bağlı kalır.” (Buhâri, Cenâiz, 76; İbn Mâce, Sadâkât, 12) Böylece borçtan kurtulmuş olarak ahirete intikali sağlanmış olur. Namazı kılındıktan sonra defnedilmek üzere mezara götürülür. Bu da Müslümanlar üzerinde ölünün son bir hakkıdır.