Ağlayan’ın Malı Gülen’i Ondurmaz

Farsçadan Türkçeye geçiş yapan name kelimesi, mektup ve
yazılı belge demektir. Name ile nane arasındaki fark mim ve nun harfleridir. Galatı
meşhur ile sakin mim, nun’a çevrilirse nane ile birlikte ayvaya diş geçirmiş
olunur. Nameyi, kararname, vekâletname, vasiyetname, takdirname, tasdikname, iddianame,
ruhsatname vb. mürekkep isimlerde sık sık kullanırız. Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si,
Nizamül Mülk’ün Siyasetname’si, Fuzuli’nin Şikâyetname’si, Şeyhi’nin
Harname’si, Hacı Bektaş Veli’nin Velâyetname’si, Güvahi’nin Pendname’si, İbrahim
Gülşeni’nin Nasihatnamesi, Firdevsi’nin Şehname’si, Feridüddin-i Attar’ın
Esrarname’si, Keykavus bin İskender’in Kabusname’si ve İbrahim Hakkı’nın Marifetname’si
gibi önemli eserler ile Osmanlı Devleti Vilayet Salnameleri ve padişahlarının
kanunnameleri en meşhurlarıdır.
Seyahatname; Evliya Çelebi tarafından 17. yüzyılda yazılmış
olan gezi yazısı kitabıdır ve on ciltten oluşur. Eserinde; Osmanlı coğrafyası,
tarihi, halkının özellikleri, dili, dini, kıyafetleri, sanatları, gündelik
yaşamları, ekonomik ve kültürel durumları, nüfusları, ibadet yerleri,
inançları, öyküleri, türküleri, şiirleri, oyunları, sanat ve zanaat varlıkları,
cami, çeşme, han, saray, hamam, kilise, havra, kule ve kale gibi değişik
yapıların bütün özellikleri hakkında bilgiler verilmektedir. Günümüzde ne Şoray
Uzun Yolda bu kadar detay verebiliyor ne de Gülhan’ın Galaksi Rehberi’nde bu
kadar fazla ayrıntıya giriliyor. Gezelim Görelim hele bakalım. Bu milletin
sinesinden ikinci bir Evliya Çelebi çıkar inşaallah. Salebi/Halebi eşkıya
çıkıyorsa bu topraklarda; bir gün Hanefi/Çelebi evliya da çıkar. Şecere bu! Okluk
da çıkar, oklava da. Her neyse sözü uzatmadan ekmeği fırıncıya, siyaseti ehline
bırakalım.
Siyasetname; devlet yönetimine dair eserlerin ortak adıdır. Kur’an-ı
Kerim ve hadislerde vurgulanan ve devlet yönetimine esas olan temel ilkelerin
başında Ulü’l emre itaat gelmektedir. Ulü’l emr; halkını barış döneminde adalet
ve iyilikle, savaş zamanında sabır ve metanetle yönetmelidir. Devlet erkânında
adalet, ehliyet, liyakat, sadakat, asabiyet, aidiyet duygusu ve ihsan gibi
önemli vasıflar aranmalıdır. Hz. Peygamber Efendimiz ve Raşit Halifeler
döneminde yazılan siyasi ve idari mektuplar incelenmelidir. Emevi, Abbasi, Selçuklu
ve Osmanlı dönemlerine ait siyasetnameler dikkate alınmalıdır. Mesela; Peygamber
Efendimizin Yemen’e Vali tayin ederken Muaz bin Cebel’e olan tavsiyesi, Hz.Ali’nin
Mısır Valisi Malik el Eşter’e yazdığı ulağı, Abdulhamid el Katib’in son Emevi hükümdarı
2. Mervan’ın oğlu Abdullah’a gönderdiği namesi, Maverdi’nin Selçuklu
Sultanlarına yönelik kaleme aldığı eseri Ahkamüs Sultaniye’si ve Yahya Efendi’nin
Kanuni’ye gönderdiği “Neme lazım be Sultanım!” diye başlayan o meşhur mektubu
siyasetnamelerin en güzel örnekleri olarak Siyasal Bilgiler Fakülteleri’nde
okutulmalıdır.
Cumhuriyet Dönemindeki; Mehmet Rıfat Börekci’nin Ankara
Fetvası, Necip Fazıl’ın Rapor’ları, Hüseyin Cemil Meriç’in Bu Ülke ve Kırk
Ambar’ı, Nureddin Topçu’nun Devlet ve Demokrasi’si ile Ali Fuad Başgil’in Din
ve Laiklik isimli eserleri, asistanların doktora tezlerine konu olmalıdır.
Heyhat! Cumhuriyet döneminde bey’at ve intisap olmadığı için ulema ve umera
arasındaki makas açılmış, hatta süngünün ucu sındıyı kırmıştır. Harbiyeli
postal erkânı, mülkiyeli ve papyon kravatlı devlet erbabına kaht-ı rical ve
fetret devirleri yaşatmıştır. En sonunda Tapınağın Fetö’cü şövalyeleri
demokrasi mabedini(!) bombalama cür’etine yeltenerek milletine ihanet etmiştir.
Şikâyetname; şikâyet mektubu demektir. Fuzuli’nin en önemli
eserlerinden biridir. Kanuni Sultan Süleyman 1534 yılında Bağdat’ı fethettikten
sonra Fuzuli, Osmanlı sarayının hizmetine girmiş ve padişaha kasideler
sunmuştur. Padişah tarafından beğenilen kasideler karşılığında da 9 akçelik maaşla
ödüllendirilmiştir. Ancak maaşını alamayınca, bürokrasiyi, rüşvetçiliği ve
yozlaşmayı yeren Şikâyetname’yi yazmıştır. “Selam verdim, rüşvet değildir diye
almadılar. Hüküm gösterdim, faydasızdır diye iltifat etmediler.” Dedim ki,
dediler ki, şeklinde mukabele türü yazılan namenin sonunda “Gördüm ki; sualime
cevaptan başka nesne vermezler ve bu berat ile hacetim kılmağın reva görmezler,
çaresiz mücadeleyi terk ettim ve meyus ü mahrum guşe-i uzletime çekildim.” denilmektedir.
Nasreddin Hocamızın pazara satmaya götürdüğü eşeğe gözü
oynayan haramilerin birisinin yolda yuları boynuna geçirip: “Hocam ben bir
zamanlar insan idim, anama karşı geldim ve eşek oldum. Amma velâkin yıllar yılı
tövbe ettim. Allah da tövbemi kabul etti. Siz de beni salıverin de adam olayım
be Hocam!” deyince onu azat eder, lakin pazara varınca kendi eşeğini başka bir
müşteriye satıldığını görüp de kumpasa geldiğini anlayınca eşeğin kulağına
eğilir ve yuları yeni alıcının elinde bulunan kendi eşeğine der ki; “Yine ne
suç işledin de eşek oldun be Adam!” Umarız ve dileriz ki; Ohal kanunları
kapsamında tahkikat geçirip de aklanan adamlar ile şartlı tahliye edilenler,
yeniden devlete kıyam edip milletin ayağına dolaşmazlar. Bu ceza, onların akıl
ekmeği olsun. “Milletin Reis’ini ve Cumhur’un Devlet’ini Gata’da lata gibi
masaya yatırıp milleti başsız, evlatlarını da yetim ve öksüz bırakmanın
planlarını kuran beyaz önlüklü tabip kılığındaki kasaplar, asker kılığındaki
eşkıya ile kamuda ekmeğini yediği milletin bacağına sarılan 657’lik tamu
çalışanı hainlere adaletli davranmak gerekir.” diyorlar.
FBI ve CIA ajanı tutsaklar ile işbirlikçi devletin cidarına
kene gibi yapışan parsakların cümlesi Akıncı Üssü’nün bahçesine toplanıp F16
uçaklarından ve skorski helikopterinden açılan çapraz ateş altına alınmalı, fil
cücüğü ve cin eniği gibi kaçışları da canlı olarak TRT’den halkımıza
seyrettirilmelidir. İşte kısas ve adalet bu. Asil milletimizin vekil
evlatlarından isteği de budur.
Harname; Fars dilinde har, eşek; harname ise eşek mektubu
demektir. Divan şairi Şeyhi tarafından kaleme alınmış mesnevi türü bir eserdir.
Aynı zamanda bir hekim olan Şeyhi; Çelebi Mehmed’i tedavi edince, Çelebi Mehmed
ona bir köy/Dokuzlu köyünü hediye eder. (Dokuzlu Köyü, Bilecik Gölpazarı İlçesine
bağlı şirin bir beldedir.) “Doğru söyleyeni dokuz köy öte atarlar.” sözü o
günden bugüne gelmiş atasözlerimizdendir. Şeyhi, yolda eşkıyalar tarafından
soyulur ve dövülür.
Harname sadeleştirip şerhanelerde yemlenen sıpaların boynuna
asılmalıdır. Mademki; Merkepler Odası üyesi kitap yüklü yaban eşekleri pislik
istiyor; o halde tezekleri torbalarına konulmalıdır. Laiklik ve Sekülerizm
adına and içerek koklasın dursunlar. Yahut da okuyup, özetini çıkarıp
anırsınlar. Seslerin en çirkini eşeklerin sesidir, aslanların kükremesine mani
olamaz. Yalnız dikkat etmek gerekir. Zira eşeğe bir cilve yap demişler, o da
çifte atmıştır. Eşeğin ölümü arpadan değil inadından olurmuş ve olacaktır. Habis
ruhlar için el-Karia ma’al Kazurat. Anladıysanız Arap mı olayım, acem mi
kalayım? Nizamiyeden girdiniz. Hayırlısı bakalım…