Afet ve Rahmet

Afet ve Rahmet

Başımıza gelen hadiseleri doğru okuyabilmemiz için hayatın anlamını, burada bulunma amacımızı, ölümün ve hayatın varlık sebebini görebilmemiz gerek. Mademki Yaratan ölümü de hayatı da bizi sınamak için var ettiğini söylüyor; o zaman doğumla ölüm arasında başımıza gelen, bize verilen ve bizden alınan her şeye bu gözle bakmalıyız. Rabbimiz, topluca veya fert olarak ama her halükarda hepimizi tek tek ve bize özel sorularla imtihan etmekte.

Bir müminin dünya hayatına bakış açısı; geçici bir emanet olarak verilen imkânları kalıcı ve muhteşem bir gelecek için sermeyeye dönüştürmek şeklindedir.  Ama bazen insan, geldiği yeri ve oraya geri döneceğini unutur. O zaman Rahman onu öylece bırakıp yolunu kaybetmesine izin vermez. Ona ayetlerini gösterir ve kendini hatırlatır. Varlığı emri altında tuttuğunu, muazzam bir hesapla dakika sapmadan doğup batan Güneş’te gösterir. Kapkara topraktan tohumu çatlatıp can vererek ölümün de hayatın da sahibi olduğunu gösterir. Ayetlerinden yüz çevirirse hemen vazgeçmez kulundan, ona uyarıcılar gönderir. Ayetlerini okuyup iman eden kullarının da başka başka ayetlerle ilimlerini artırıp derecelerini yükseltir. Neticede her birimiz kendi iç alemimizde Rabbimizle başbaşa Onun bize yaşattığı hallerden geçerek ölümümüze kadar bir tekâmül sürecinden geçiyoruz.

Allah (cc) bazen yanlış zeminlere çürük temellerle inşaa ettiğimiz sevgilerimizi, yerine sağlam ve kalıcı olanı sonsuz bir umutla kurabilmemiz için, sarsıp yıkar. Rahmetiyle kullarını esirgeyen ve seven Rabbimiz bizleri genişliği gökler ve yer kadar olan cennete davet etmekte. Öyleyse belki de afetin görünen yüzü kayıplar, acılar, yıkımlar ve ölümler olsa da hakikatte bir tohumun toprağın karanlığına gömülmesi gibi yeniden dirilmek için bir fırsat olabilir. Temeli çürük olan amellerden, emellerden ve kaygılardan temizlenip üzülecek ve sevinecek gerçek sebeplere sarılmak; bütün korkularımızdan kurtulup gökleri ve yeri elinde tutanın gazabından korkma ferasetine kavuşmak; kara bulutların yaklaştığını gördüğünde Allah’ın korkusundan benzi sararan Nebi’nin (sas) ümmeti olarak basiretle istiğfar etmek için bir imkân olabilir. Aslında hepimiz tek tek Rabbimize dönüyoruz ama ölümü hatırlamak için toplu bir göçe ihtiyaç duyduk. Bu bizim gafletimizin derinliğinden.

Asıl afet, Allah Teâlâ’nın artık O’nu unutmamıza izin vermesi ve üstüne basıp geçtiğimiz ayetlerini bize gösterip kendini hatırlatmaktan vazgeçmesi. Bu, insanın başına gelebilecek en feci felaket olur. Allah’ın gazab ettikleri depreme, yangına, sele uğrayan kişiler değil; ismi celâlini anmasına izin vermeyip gafil bıraktığı kalplerdir.

Mallardan ve canlardan eksilmeler canımızı yaksa da biz müminlerin asıl ve en büyük derdi O’nun rızasından uzak düşme korkusudur. Sabredenlere müjdeler verilirken olayı uzaktan görenlere de hem büyük bir ibret hem de kardeşinin acısına yanmanın faziletine ermek düştü, elhamdulillah. Belki de manevi alemde dünyevileşmenin ve bencilleşmenin kasvetli dumanı dağıldı; herkesin bir başkası için dua ettiği, koşturduğu, fedakârlıkta bulunduğu, ağladığı, Allah’ın rahmetini çeken pırıl pırıl bir hava geldi. Bir vücudun azaları gibi olan müslüman toplumu açılan yarayı sarmak için koştu. Mescid-i Aksa’da Türkiye ve Suriye için edilen dualar göğün kapılarından miraca çıktı. Enkazların başında herkesin hemfikir olduğu bir nida yükseldi: Allahuekber!

Çetin geçen kışın arkasından bahar gibi ramazan geldi. Şimdi atılan tohumların toprağı yarıp çıkma vakti. Umutları çıkmaz sokaklardan kurtarıp sonsuza uzatma vakti. Allah’ın rahmetinin yağdığı bu mevsimde rahmet pınarı Efendimiz’in (sas) özlemini kalplere doldurma vakti. Çünkü kişi sevdiğiyle beraber ve Allah’ın (cc) vaadi var; O (sas) içimizde olduğu müddetçe, bir de biz istiğfar ettikçe bize azab etmeyecek.

Alemlerin Rabbine hamd, Alemlere Rahmet Nebisine salat ve selam olsun.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.