Adil Hükümdar

Adil Hükümdar

Ebu Hureyre’den radiallahu anh rivayet edildiğine göre Peygamber aleyhisselam şöyle buyurdu:

“Allah Teâlâ kendi gölgesinden başka gölge bulunmayan kıyamet gününde, yedi kimseyi kendi gölgesinde barındıracaktır. Bunlar: Adaletli devlet reisi. Rabbine ibadet ederek yetişen genç, gönlü mescitlere bağlı kimse, birbirlerini Allah rızası için seven, bu sevgiyle bir araya gelen ve ayrılan iki kişi, kendisiyle beraber olmak isteyen itibar sahibi ve güzel bir kadının isteğini ‘Ben Allah’tan korkarım!’ diyerek geri çeviren erkek, sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek kadar gizli sadaka veren adam ve tenhada Allah’ı anıp gözleri yaşla dolan kişidir.”

Adalet kelimesi, dengelemek, dengeli davranmak, tesviye edip düzeltmek, bir şeyi uygun yere koymak, bir hakkı sahibine vermek anlamlarına gelir. ‘Adalet’ kavramı, ‘hak’ kavramı ve ‘hakların dağıtılmasındaki tutum’ konusu ile de yakından alakalıdır. Hakların dağıtımında adalet esasının işleyebilmesi için adil bir sistemin işletiliyor olması gerekir. Bu sistemin işleyebilmesinin en önemli kuralı adil bir devletin olması, adil bir devletten bahsedebilmenin en önemli kuralı da adil bir yöneticinin başta bulunmasıdır.

Adaletin tesis edilmesi gerektiği en şümullü alan, yönetimdir. İslam nazarında yöneticilik, insana verilen emanetlerden biri, hatta en mühimidir. Hangi seviyede olursa olsun, avantaj gibi görünen yöneticilik bu itibarla insanın omuzlarında ağır bir yüktür. Yöneticilik bir emanet olduğu gibi, yönetimde adaleti gerçekleştirmek de bir vazifedir. Adaletli yönetim, Müslüman yönetici için bir vazife olmanın ötesinde “Bir gün adaletle yönetmek, altmış yıl (nafile) ibadetten hayırlıdır.” (Müttakî, Kenzü’l Ummal, 6/12) hadisinin ifadesiyle ibadet sayılmıştır. Adil bir hükümdarın Allah katındaki değeri yukarıdaki hadis-i şeriften de anlaşılacağı üzere son derece önemlidir. Kur’an ve Sünnet bu esas üzerinde ısrarla durur, mü’minleri adil olan hükümdara riayet etmeye çağırır. Bu nedenle adil hükümdarı, adil idareciyi ve insanlar arasında adaletle hükmeden hakimleri çok sever ve kıyamet gününde de onları bu sevgi derecesine yükselterek ilahi iltifatına mazhar kılar.

“Ülkeler Kılıçla Alınır, Adaletle Korunur”

Bir memleketin idarecisi müşrik bile olsa, şayet adil ise o memleket ayakta kalır. Fakat idareci Müslüman da olsa şayet adil değilse, halkına zulmediyorsa o memleket ayakta kalamaz. Timurlenk’in bir sözü vardır “Ülkeler kılıçla alınır ama ancak adaletle korunur.” Demek ki iktidarlar hatta imparatorluklar dahil şirkle değil, zulümle yıkılır, adaletle ayakta kalır. Bu konudaki en büyük örneklerden birisi de Sasani hükümdarı Nuşirevan’dır. Adil bir hükümdar olarak ün yapan ve Peygamber Efendimizin aleyhisselam imansız gittiğine üzüldüğü isimler arasında yer alan Sasani hükümdarı Nuşirevan, ülkesinde sağladığı adaletle herkesin takdirini kazanmış ve İslam Peygamberinin “Ben, adil sultan zamanında dünyaya geldim” sözüyle O’nun övgüsüne mazhar olmuştur. Fakat ne yazık ki, Resulullah efendimizin İslamiyet’i tebliğinden önce öldüğünden (ö. 579) adaletiyle meşhur bu hükümdara iman nasip olmamıştır.

Adaletten ayrılan devlet reisi, idare ettiği milletin huzur ve saadetini temin edemez, bilakis onlara zulmetmiş olur. Malumdur ki, insanlara zulmedenin davacısı Allah’tır. Evet, zulüm kadar Allah’ın kahır ve gazabını çabuklaştıran hiçbir şey olamaz. O’nun intikamına dayanacak kuvvet ve kudret ise hiç kimsede yoktur. Allah Teâlâ ile azamet yarışına kalkışan Firavun ve Nemrutların akıbetleri ortadadır.

Müslüman İdarecinin En Önemli Görevi

Müslüman bir idarecinin en önemli ve temel görevi, kendini adaletin dağıtıcısı görmek, adalet kaygısıyla hareket etmek, hak sahiplerine haklarını vermek için çalışmak, bir hak gaspı söz konusu ise, onu geri alıp haklıya iade etmektir. Bu sebeple Müslüman yönetici, adaletin mülkün (yönetimin) temeli olduğuna, adaleti sağlayamayan yönetimin zail olacağına ve zulüm ile âbâd olanın âhirinin berbat olacağına inanarak hareket eder. “İnsanları idare etmeyi üzerine alan bir kimse kendini ve ailesini düşündüğü gibi yönettiği kimseleri düşünmedikçe kıyamet gününde cennetin kokusunu bile alamaz.” (Buhari, Ahkâm, 8) hadisinin tehditkâr ifadelerini daima göz önünde bulundurur.

Ayrıca Peygamber efendimizin aleyhisselam, kendisine en sevimli ve kıyamette derecesi en yüksek kimselerin adaletli yöneticiler; en sevimsiz ve ahirette azabı en şiddetli olan kimselerin ise zalim idareciler (Tirmizi, Ahkâm, 4) olduğunu bildiren, Allah’ın gölgesinden başka hiçbir kurtuluş yolunun olmadığı o çetin günde adaletli devlet yöneticilerinin Allah’ın gölgesinde barınacağı sözlerini nazarından eksik etmez.

Kur’an ve Hz. Peygamber’in aleyhisselam bu konudaki emir ve tavsiyelerini çok iyi kavramış olan Müslüman idareciler, tarih boyunca idare ettikleri toplumlarda adaletin tesis edilmesini hayatlarının gayesi yapmışlardır. Bu çerçevede haksızların ve haksızlıkların karşısında olmak, hakkın ve haklının yanında yer almak, zayıf ve çaresizleri korumak onların en büyük şiarı olmuştur. Bu ilkeleri benimsedikleri için yönetimde adaletin en güzel örneklerini İslam’ın şanlı idarecileri vermişlerdir.

Güçlü Olan Değil, Haklı Olan Güçlüdür

Mesela Hz. Ebu Bekir’in radiallahu anh halife seçildiğinde verdiği ilk hutbesinde dile getirdiği, güçlülük değil haklılık esasını benimsediğine, güçsüz de olsa mutlaka haklının yanında yer alacağına ve onun hakkını kendisinin takip edeceğine dair sözleri, (Ma’mer b. Raşid, Cami, 2/336) İslam’ın yönetimde adalet anlayışının en çarpıcı örneklerindendir.

Yine bu anlayış sebebiyledir ki, Hz. Ömer radiallahu anh, adaletin timsali olmuştur. Onun, bir Kıptî’ye tokat atan Mısır Valisi Amr b. As’ın oğlunu sorgulayıp ceza olarak Kıptî’nin de ona tokat atmasını istediğinde söylediği, “Anaları insanları hür olarak doğurmuştur. Siz onları ne zaman köleleştirdiniz.” (Muttakî, Kenzü’l Ummâl, 7/660) sözü, Müslüman bir yöneticinin adalet anlayışının en güzel ifadelerindendir.

Sonuç olarak, Allah’ın gölgesinden başka bir gölgenin bulunmadığı o dehşetli günde, O’nun gölgesi altında bulunmak, O’nun Rahman ve Rahim sıfatlarıyla kurtuluşa ermek, Allah Resulü’nün de buyurduğu gibi en başta adaletli devlet reislerinin yararlanacağı bir hak olacaktır.

Şurası da unutulmamalıdır ki, adaletli davranmak sadece devlet reislerine değil bütün iman edenlere sorumluluk olarak yüklenmiştir. Kıyametin o dehşetli gününe iman etmiş olan Müslümanların bu sorumluluğu aklından çıkarmaması gerekir.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.