Abdurrahman Dilipak İle Söyleşi

Abdurrahman Dilipak İle Söyleşi

“Allah Servet Ve İktidarları; Devirler, Ülkeler Ve Halklar Arasında Evirip Çevirir.”

İLKADIM: Kaos nedir? Siyasi anlamda kaosu açıklar mısınız?
Abdurrahman Dilipak: Sözlüklere baktığınızda şöyle bir anlam verilir kaosa: “ Evrenin düzene girmeden önceki biçimden yoksun, uyumsuz ve karışık durumu.”  mecazi anlamda ise karmaşa, kargaşa. Aslında evrendeki bizim aklımıza göre belirsizlik devam ediyor, ama daha işin başından beri de  bizim anlamakta acze düştüğümüz sarsılmaz bir düzen var.
Bana göre siyasette de de yakın plandan bakınca çok çalkantılı bir zaman diliminden geçiyoruz gibi gözükse de, kozmozdaki derin sessizlik her yere hakim. İlahi kurallar tıkır tıkır işliyor. Günah işleyenler, fıtrata yabancılaşanlar, cahillik ve zalimlik edenler sonuçta imtihan oluyorlar.
Sonuçta bu işler çok karmaşık gibi görünse de, olacağına varır. Bizler mallarımız, canlarınız ve sevdiklerimiz, kimi zaman artırılarak, kimi zaman eksiltilerek imtihan oluruz. Herkes  yaptıkları ve yapması gerekirken yapmadıkları ile, ya kendi, cennetine sırtında tuğla taşır, ya da kendi cehennemine odun taşır.

İLKADIM: Siyasi ya da ekonomik krizlerle, kaos ortamı arasındaki ilişki nelerdir?
Abdurrahman Dilipak: Her topluluk layık olduğu gibi idare olunur. Biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmedikçe, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir.
Herc-ü merç olmuş bir edvar bu. Melekler, cinler, şeytanlar ve insan. Farklı, dini, ideolojik, politik ve etnik toplulukların bitmek tükenmek bilmeyen çatışmaları, Hak-Batıl Savaşı.. Hz. Ali dönemini, ya da Hz Yakub’u hatırlayın, Ad ve Semud Kavmini, Lut kavmini.
Allah servet ve iktidarları, devirler, ülkeler ve halklar arasında evirip çevirir.
Sonuçta, her topluluk layık olduğu şekilde idare olunur ve bizler kendi hakkımızdaki hükmümüzü değiştirmedikçe, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmez.

İLKADIM: Kaos sonrası çok ilginç gelişmeler olduğu görülüyor. Bu durumda kaosu kim kimler neden çıkarıyor?
Abdurrahman Dilipak: Fitne ve fesad çıkartanlar, daha çok bulanık suda balık avlama sevdasındaki şeytan ve onun askerleridir. Sonuçta her yükselişten sonra bir iniş, her inkırazdan sonra bir yükseliş vardır. Ama bu süreçte insanlar nerede durdukları ile günah ya da sevap kazanır. Haksızlıklar karşısında susanlar, fitne ve fesat çıkartanlar, yetim malı yiyenler, yalan söyleyenler, kardeş kanına elini bulayanlar ruz-i mahşerde yaptıklarının cezasını öderlerken iyilik yapanlar, sabredenler, sabrı tavsiye edenler ve tabi iman edenler, yaptıkları şeyin karşılığını, on katı, yüz katı, yedi yüz katı ile görürler.
Birileri, karmaşa ortamlarında vurgun yaparak mal, iktidar ve servet elde ederler. Bunlar media, mafia, sermaye, siyaset, bürokrasi ve STK’lar arasına gizlenmiş bir avuç tufeylidir. Belki de bu zalimlerin hayat bulmasının asıl sebebi, bunlara sesiz kalan ya da bunları alkışlayan ya da bunların gölgesinde azgın ihtiraslarını tatmin eden zavallı küçük, asalak insancıklardır. Aynı  ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet hayalleri kuranlar da bunlardır.

İLKADIM: Bir önceki soruyla bağlantılı olarak, kaos ortamından kimler beslenir ya da besleniyor?
Abdurrahman Dilipak: Kaostan kasıt, fitne-fesat, kargaşa ve bozgunculukta, fitne kıtalden beterdir buyurulmuştur. Bunlar kendilerini toplumun ilahı ve rabbi olarak gören müşrik karakterli insanlardır. Bu işten beslenenler de bunlardır. Bunların kimler olduğunu bugün ETÖ davasında, darbe planlarında görüyoruz. Bunlar şeytanın gönüllü askerleridir sanki. Hani onlara “Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın” denildiğinde ne diyorlardı, “Biz ancak ıslah edicileriz” diyorlardı. İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Onlar yetim hakkı yerler, onlar kan dökücüdürler, onlar ekinleri talan ettiler ve hayvanları öldürdüler.

İLKADIM: Türkiye’de her olayı her kesim dışa bağlamayı seviyor. Hatta iç hataların tamamı da dışa havale ediliyor. Nedir bu dış güçler? Kaos ortamlarının oluşumunda dış etkiler mi, iç güçler mi rol almaktadır?
Abdurrahman Dilipak: Dış güçler iddiası kocaman bir yalan. Her şey içimizde. Şeytan damarlarımızda dolaşıyor. Ebu Cehil’in efendisi şeytan damarlarımızda dolaşıyor. Müslümanlar Mekke’ye Hz. İsmail’in, Hz. İbrahim’in şeytanını taşlamaya gidiyor. Oysa Hz. İbrahim de, İsmail de kendilerine gelen şeytanları taşlamışlardı. Müslümanların da kendi nefislerinde taht kurup oynayan, korkaklık, cimlilik, ihtiras, cahillik, vesvese veren şeytanı taşlaması gerekmez mi? Herkesin kendi İsmail’ini kurban etmesi gerekmez mi? Biz hala Hz. İbrahim’in kurbanı İsmail’e bakıyoruz. Şeytana lanet okumaktan Peygambe’re salâvat getirmeye fırsat bulamıyoruz. Unutmayalım ki, karanlık aydınlığın yokluğudur.
Unutmamamız gereken bir nokta da, biz kendimizi değiştirmeden bizim hakkımızda hükmün değişmeyeceğidir, Beynimiz ve yüreğimizin bir savaş yeridir Nefsimizin düşmanımız olduğunu unutmamak. Büyük cihad-küçük cihad örneklerini hatırlamak gerek..

İLKADIM: Her darbe ya da muhtıra sonrası bir kaos oluştuğu da görülüyor. Bu durumda darbe ile kaos arasında bir  ilişki var mıdır? Hatta olayın temelinde İttihat Terakki zihniyetinin olduğu söyleniyor. Tarihi süreçte İttihat Terakki ve bu zihniyetin bu ortamların oluşumunda etkisi nedir?
Abdurrahman Dilipak: (Bu taaa Galu Bela zamanından, hemen sonrasından başlayan bir savaş. Şeytanın secde etmeyi reddetmesi, Hz. Adem’in cennetten çıkartılışı, Kabil’in Habil’i öldürmesi.
Eski ve kıyamete kadar devam edecek olan bir savaş bu. Her peygamberin karşısında bir sapkınlar topluluğu vardır. Hep de var olacak. Darbeciler tek bir millettir, zalimler gibi. mazlumlar da öyle, Müminler de tek bir millettir.. Osmanlı’da yeniçerideki muhterislerin ardından İttihat Terakkiciler geldi. Cumhuriyette de bu mirası sürdürenler var.) Önce devleti ele geçirmek ardından topluma din, ideoloji ve kimlik biçmek, kamu mülküne el koymak. İnsanlara ilahlık ve rabblik taslamak. Bu Musa zamanında Firavunların işi idi. Hz. İbrahim zamanında Nemrut vardı. Derin devlet dediğiniz, şeytanın derin ordularının işidir..

İLKADIM: Sivillerin (Üniversite, iş dünyası,yargı…) askerleri kaos ortamının oluşması için yönlendirdiği fikrine katılıyor musunuz?
Abdurrahman Dilipak: Bu işin tepesinde askerler olmakla birlikte bu çatı altında herkes var. Şeyh de var fahişe de. media, mafia, sermaye, siyaset, bürokrasi, STK, yani her kabileden bir kişi (!) var.. Sayı olarak siviller çoğunlukta olsa gerek. Ama komuta, örgütlü ve silahlı, hukuki denetim dışına çıkabilen, istihbarat imkanına sahip güçler de olsa gerek.

İLKADIM: Atatürk – Özal-Erdoğan çizgisinin darbe – kriz-kaos ortamı açısından bir benzerliklerinin olduğu söyleniyor. Bu görüşe katılır mısınız?
Abdurrahman Dilipak: Evet. Bütün darbeler, laiklik, irtica, şeriat ve terör yalanı üzerine kuruldu bu güne kadar.. Ulusalcı sloganlar atıldı. Benzerlik değil, o konjonktürde ortaya çıkan tek bir gerçek var. Bu olaylar da bu gerçeğin  tezahürleri sadece.

İLKADIM: Kaos, kriz ve darbelere karşı bir sivil inisiyatif oluşuyor mu? Siviller ne yapmalıdır?
Abdurrahman Dilipak: Evet. Her kesimde yükselen bir muhalefet var. Dahası kızım sana söylüyorum gelinim sen dinle kabilinden, yapanın yanına kâr kalmayacağını göstermek için geçmişle yüzleşme ve geçmişin hesabını yaşayan sorumlularından sorma talepleri var, bu önemli. “La” diyen bir gençlik görüyoruz. Darbeciler üniversite talebelerini, işçileri, şehid analarını, alevileri, sünnileri sokağa çekmekte zorlanıyor.. Darbe olursa karşı çıkarız, sokağa çıkarız diyen, direniriz diyen insanlar var bu gün. Bu önemli.
Ne yapmalı, darbeci medyaya destek vermemeli. Darbeleri destekleyen politikacılara karşı çıkmalı, hesap sormalı. Darbecilere destek veren sermayeyi, onun ürünlerini boykot etmeli. Darbe karşıtı dernek, vakıf ve sendikalar da daha etkin bir kampanya yürütmeliler.

İLKADIM: Kaos ortamlarında İslami kesimin duruşu nasıldı? Yanlışsa nasıl durmalılar? (Kanaat önderleri dâhil)
Abdurrahman Dilipak: Eskiye göre daha iyiydi, ama olması gereken seviyede değil.. Bir haksızlığa karşı topyekûn hareket etmek gerekiyor. Toplumsal vicdanı harekete geçirmek gerekiyor. Bu karşı koyma eyleminde sadece kendi cemaatimizle sınırlı değil mahşeri vicdanı harekete geçirecek şekilde  bir politika izlemek gerekiyor. Daha dikkatli olmamız, sessiz kalmamamız, hukuki mücadele konusunda hazırlıklı olmamız, medyanın gücünü etkin bir şekilde yanımıza almamız gerekiyor.

İLKADIM: Teşekkür ederiz.
Abdurrahman Dilipak: Ben de teşekkür ederim. Bu bir imtihan, görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler. Haksızlıklar karşısında susanlar dilsiz şeytanlardır. Şunu da bir kenara not edelim: Zulm ile abad olunmaz..Onlar hem bu dünyalarını ve hem de ahiretlerini kaybediyorlar.. Bu haksızlıklara karşı ise, Mehmet Akif’in çözüm teklifi şu: “Allaha dayan,  sa’ye sarıl, hikmete ram ol! Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol!” Allah cahil ve zalim bir kavme hidayet nasib etmeyeceğine göre, haydin ilme ve cihada. Haydin Allahın yardımını çağırmak için saflarınızı sıklaştırmaya. Selam ve dua ile.

***

Abdurrahman Dilipak 

1949 Haruniye de doğdu. 4 Çocuk babasıdır.
1969 da Konya İmam-Hatip okulundan mezun oldu. Güzel Sanatlar Akademisine girmek için resim dersleri aldı. Ancak İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arap ve Fars Filolojisine girdi ve bu arada iki yıl okuduktan sonra İstanbul Ticari İlimler Akademisi Gazetecilik Halkla İlişkiler Yüksek Okuluna kaydoldu ve 1980 de bu okuldan mezun oldu. Muhtelf gazete ve dergilerde yazarlık yapmıştır, halen Vakit gazetesinde yazarlık görevini icra etmektedir.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.