Abdurrahman Bin Avf r.anh

Abdurrahman Bin Avf r.anh

Birisi demiş ki “yakında ulaşım ve iletişim araçları öyle bir hale gelecek ki her şey bize çok yaklaşacak, kolaylaşacak”. Diğeri hemen demiş ki “yani boş vakit-boşluk çoğalacak, boş vakitlerimizde ne yapacağız?” diye bir soru sordurmayacaklar diyerek araya girsek abartmış olmayız. Bugünlerimizin özeti bu olsa gerek. Teknolojik gelişmelerle birlikte ‘liberal düşünce ve kapitalizmin getirdiği standartları yakalama arzusuyla buhrana sürüklenen toplum ve bütün bu şartlarla din dışı bir hayatın teşvik edilmesi’ gerçekten fazlasıyla düşünülmeye değer.  Böylesi bir durumda etrafımızda cereyan eden her şeyin hızla aktığı bir zaman diliminde maruz kaldığımız unsurlar kişiyi asıl mecrasından uzaklaştırıyorsa çok farklı düzlemlerde tartışmalar, raporlar ve çözüm önerileri birbirini yargılamaktan öteye gitmiyor. Bir topluluk düşünün ki asli vatanına-değerlerine yabancılaşmış, özünü kaybetmiş! Kitleyi bu hale getiren 21.yy hastalıkları-batıl inanışları farkında olmadan-vardırılmadan din halini almış gibi midir? İnsanı her anında en temel manada kavrayacak ve aşkın bir ideal kazandıracak tek unsur İslam’dır. İnsanın dini yönünü terk etmesi veya ihmal etmesiyle kargaşa kaçınılmaz olacak-oldu gibi. Bizleri olmamız gerektiği yerden bambaşka bir âleme sürükleyenlerin hesaplarını bozacak cevher(iman)imiz olduğunu gösterme vakti gelmiştir! Bismillah yeniden adam/âdem(tövbe eden) olmaya!

Bu çağın insanları -bizler- ne için yaşadığını elindeki imkânların nimetlerin onları nereye sürüklediğini tayin edemeyeceği bir şaşkınlıklar dizesinin içinde sürüklenmektedir. Gerçekten bugün elimizde bulunan imkânları dertli bir insan-Müslüman olarak düşünebiliyor muyuz? İlklerden, Abdurrahman bin Avf r.anh oruçlu olduğu bir gün ona iftar yemeği getirildi. Bir an onu görünce iştahı kabardı ve ağlayarak şöyle dedi: “Mus’ab b. Ümeyr şehid oldu ve benden iyiydi. Başına örtüldüğünde başının açıkta kaldığı bir aba ile kefenlendi. Hamza şehid oldu ve benden iyiydi. Bir aba dışında kefenlenebileceği bir şey bulunamadı. Sonra dünyada her şey önümüze serildi ve her şey verildi. Korkarım ki iyiliklerimiz bize erken verildi.” Yaptığımız iyilikleri mukayese edebilmek için Abdurrahman bin Avf’ı r.anh tanımamız gerekli. Ama daha çok yoğunlaşmamız gereken kısım tarihe vukufiyetimiz ölçüsünde değerlendirebileceğimiz bugün yaşayan insanların ellerinde bulunan imkânlar dünya tarihinde hiçbir topluluğa rastlamış mıdır?

İftar yemeğinin verdiği iştihadan rahatsız olan insanı anlamaktan uzak bağımlılık-sarhoşluk halinden kurtulmanın yollarından bir yol Abdurrahman bin Avf’ı r.anh tanımak, derinleşmek ve anlamaya çalışmakla mümkün olabilir. Bu kadar nimet bizleri gayemizden uzaklaştırıyor ve ne için yaratıldığımızı devre dışı bırakıyorsa kaybedenlerden olmaz mıyız? Günümüz dünyasından başka hayat tanımayanlara ondanbir örnek daha!

Enes’in r.anh rivayetine göre, bir gün Medine’de bir takım sesler duyuldu. Hz. Aişe r.anha; “Nedir bu?” diye sordu. “Abdurrahman bin Avf’ın r.anh kervanıdır.” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Hz. Aişe r.anha şöyle dedi:

“Rasulullah aleyhiselamın  şöyle buyurduğunu duydum: ‘Abdurrahman bin Avf’ı emekleyerek cennete girerken gördüm.” Bu söz Abdurrahman’a r.anh ulaşınca: “Eğer yapabilseydim, cennete yürüyerek girerdim!” dedi ve o kervanı bütün ağırlığıyla Allah yolunda harcamak üzere sadaka verdi.”                

Büyük serveti onda zerre kadar kibrin oluşmasına neden olmadı. Öyle ki, onun için şöyle dendi: “Bir yabancı onu hizmetçileriyle oturduğunda görürse tanıyamaz ve onu onlardan ayırt edemezdi.” İnsan tabiatı bize zenginliğin, ardından hâkimiyeti sürüklediğini öğretti. Yani zenginler daima varlıklarını koruyacak, artıracak ve genellikle zenginliğin ortaya çıkardığı bencillik, yükselme ve kibirlenme arzusunu doyurucu bir etkinlikte olacaktı. Abdurrahman bin Avf’ı r.anh bu büyük varlığının içinde gördüğümüzde, bu alandaki beşeri alışkanlıkları ayaklar altına alan ve onlardan eşsiz bir yüceliğe doğru uzaklaşan bir adam görürüz.

Hz. Ömer’in r.anh vefatından sonra toplanan ilk şûrada, altı kişiden biriydi. Sahabilerin bazıları altı kişinin içinde halifeliği en çok hak edenin kendisi olduğunu söylediler. O ise şöyle dedi. “Allah’a yemin ederim ki, kılıçlar boğazıma dayatılsa, boynumun koparılması benim için halife olmaktan daha hayırlıdır.”(Halid Muhammed Halid)

Abdurrahman bin Avf r.anh şöyle bir teklifte bulundu: “İçinizden üçümüz, diğer üçümüz lehine feragat edelim.” Bunun üzerine Zübeyr, Ali, Talha, Osman ve Sa’d bin Ebi Vakkas r.anhüm Abdurrahman bin Avf lehine feragat etti. Daha sonra Abdurrahman da kendi lehine feragat edince hilafet meselesi Ali ile Osman r.anhüma arasında kaldı. Hz. Abdurrahman kendilerine şöyle dedi: “İçinizden hanginiz feragat ederse bu işi ona verelim.” Ancak her ikisinin de sukut etmesi üzerine Abdurrahman: “İçinizden birini seçmeyi bana bırakır mısınız? Ben sizin efdal olanınızı araştırır, bu işi ona bırakırım.” dedi. Hz. Ali de, Hz. Osman da “peki” dediler. Abdurrahman bin Avf r.anh üç gün üç gece sahabelerle istişare ettikten sonra Osman’a r.anh biat edilmesi gerektiğine kanaat getirdi. (Sahabeler Ansiklopedisi)

Yazının başlangıcında girdiğimiz bir paragraf ile sonrasında yapılan iktibaslar birbirini tamamlamaktadır. Bugün insanlığın özellikle gençliğin sorun yaşadığı mesele arzulardır. O bir iftar sofrasında kabaran iştihasına ağlamıştır. Biz bugün üzerimizde esen nimet rüzgârını görmezden geliyoruz. Hız ve hazza daha kaç kurban vereceğiz?

Teknolojiyi bir zenginlik olarak görmeliyiz. Bizler milletler olarak teknolojiyi birisine yardım etmek yerine öldürmek, en asgari düzeyde sömürmek için kullanıyoruz. Veya farkında olmadan burada sömürülüyoruz. Bu kültür hegemonyası altında bireysel olarak maalesef kimseyi ziyaret edemeyen, kimseye yardımı dokunmayan, ekran butonlarında nostalji yapar hale geldik. Müslümanlar birçok dertle dertlenmek hemhal olmak zorundadır. Elimizde bulunan zenginlik/teknoloji ile cennete gidecek amellere odaklanmalıyız. Bu konuda teknoloji bizi ve değerlerimizi tüketmeden biz ona yeni bir yön tayin edebilir miyiz? diye düşünmeliyiz!

Bütün izm’leri servis edenlerin asıl gayesi insanları istedikleri gibi yönetmek değil midir? Bu dünyayı küçük bir köy-pazar haline getiren güç nedir? Cemiyetin herhangi bir biriminde yönetici olanlar sadece Hakk’a ve adalete hizmet etmeli. Yönetenler dikkat etmeli! Milletini kişisel ihtiraslara feda etmemeli!

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.