KAPAK- Helal Bellidir

Nu’mân İbni Beşîr radıyallahu anhümâ, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim, dedi:
“Helâl olan şeyler belli, haram olan şeyler bellidir. Bu ikisinin arasında, halkın birçoğunun helâl mi, haram mı olduğunu bilmediği şüpheli konular vardır.
Şüpheli konulardan sakınanlar, dinini ve ırzını korumuş olur. Şüpheli konulardan sakınmayanlar ise gitgide harama dalar. Tıpkı sürüsünü başkasına ait bir arâzinin etrafında otlatan çoban gibi ki, onun bu arâziye girme tehlikesi vardır.
Dikkat edin! Her padişahın girilmesi yasak bir arâzisi vardır. Unutmayın ki, Allah’ın yasak arâzisi de haram kıldığı şeylerdir.
Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçücük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur. Eğer o bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalptir.” (Buhârî, Îmân 39, Büyû’ 2; Müslim, Müsâkat 107, 108. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Büyû’ 3; Tirmizî, Büyû’ 1; Nesâî, Büyû’ 2, Kudât 11; İbni Mâce, Fiten 14)
“Helâl de açıktır haram da açıktır…” Bu hadiste bir fiile dair hükümlerin üç türlü olduğuna işaret vardır. Bu doğrudur, zira bir fiil hakkında; ya yapılması istenip terk edildiği takdirde sahibinin azap göreceğine dair bir nas vardır ya terk edilmesi istenip yapıldığı takdirde sahibinin azap göreceğine dair nas vardır ya da bu iki tür nas yoktur. Bu üç türden birincisi “helâl açıktır” cümlesi, ikincisi ise “haram açıktır” cümlesidir.
“Helâl açıktır” sözünün manasına gelince; açıklanmasına gerek yoktur, bunu bilme hususunda herkes ortaktır demektir. Üçüncü tür ise kapalı olması sebebiyle helâle de harama da benzetilir, helâl mi haram mı olduğu bilinemez. Bu kabilden olan fiillere karşı tutulacak yol, onlardan uzak durmaktır. Zira bu fiil eğer nefsü’l-emr’de / haddizatında haramsa, kişi kendini bu fiilin gerektirdiği akıbetten korumuş olur; helâlse, bu niyetle terk ettiği için bunun ecrini alır.
Hükmü ihtilaflı olan fiiller hususunda aslolan mahzur yahut mubah olmasıdır. Bir fiil hakkında ilk iki hükmün birden olmaması mümkündür. Eğer iki hükümden birisinin geri kaldığı bilinirse (ona göre hüküm verilir). Böyle olmazsa fiilin hükmü üçüncü (şüpheli hüküm) kısımdır. (Fethu’l-Bârî – Babu’l helalü beyyinun ve’l haramu beyyinun, Tercüme: Mustafa Demirkol)
“İnsanların çoğu bilmez.” sözüne gelince, fiillerin hükümlerini bilmezler demektir. İmam Tirmizi’den gelen rivayet meseleyi açıklamaktadır: “İnsanların çoğu fiilin helal mi haram mı olduğunu bilmezler.” “İnsanların çoğu” sözünden kasıt, fiillerin hükümlerini bilmek mümkündür, lakin insanlardan az bir kısmı olan müçtehitler bilebilir.
“Sakınanlar” sözü; dinini eksiklikten, namusunu töhmetten sakınan demektir. Bu konuya delil şudur ki, kim kazancında ve yaşantısında şüpheli şeylerden sakınmazsa kendi namus ve haysiyetini töhmet altında bırakmış olur. Bu durum şuna işaret etmektedir ki dini konuları ve murueti korumayı gerektirir.
İmam Müslim’e isnad edilen tarikle gelen İbn-i Hibban rivayeti bu konuya işaret etmektedir: Haram ile aranıza helalden bir set kurun. Kim ki böyle yapar. Namusunu ve dinini korumuş olur. Kim de şüpheli şeylerin etrafında dolanır, sanki sınırda koyun otlatan çoban gibidir. Helal olan, fiilinde mutlak olarak mekruha veya harama düşmesi söz konusu ise o fiilden kaçınmanın gerekliliğidir. Tayyibat olarak adlandırılan şeyleri arttırmak buna örnektir. Muhakkak ki bu durum kişiyi kazancını arttırmak için hak etmediğini almaya ve nefsi azdırmaya teşvik olacak durumlara sevk edecektir. Ayrıca kulluk vazifelerini aksatmaya neden olacaktır. Bu durum açıkça müşahede edilmiş bir alışkanlıktır.
Bu hadiste özellikle kalp zikredilmiştir. Çünkü bedenin Emiri/Yöneticisi kalptir. Yönetici salih / sağlam olursa halkı da salih / sağlam olur. Bozuk olunca da düzen bozulur. Ve burada kalbin kıymetinin ne kadar büyük olduğuna da işaret vardır. Kalbi düzeltmeye teşvik vardır. Kazancın güzel olmasının kalbe tesir ettiğinin de işareti vardır.
Murad edilen mesele şu durumla da bağlantılıdır: Anlayış/kavrayış Allah Teâlâ’nın nazar ettiği yerdedir (kalptedir). Aklın kalpte olduğuna delildir bu durum. فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَا hac suresi 46, إِنَّ فِي ذَلِكَ لَذِكْرَى لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ kaf suresi 37, bu ayeti kerimelerin tefsirinde müfessirler kalpten murat, akıldır demişlerdir. (Fethu’l-Bârî, İbn Hacer El-Askalani, باب فضل من استبراء لدينه)
Hac, 46: “Yeryüzünde hiç dolaşmıyorlar mı ki ibret almış kalplere yahut işitmiş kulaklara sahip olsunlar! Şu bir gerçek ki gözler körleşmez, fakat göğüslerdeki kalpler körleşir.”
Kaf, 37: “Aklı olan veya şuurlu olarak söze kulak veren kimse için bunda büyük ibret vardır.”