Şehadetten Diriliş

‘Allah yolunda öldürülenler için “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler, fakat siz bilemezsiniz.’ (Bakara suresi, 154)
Şehadet; kimilerinin hayatı boyunca peşinden koştuğu, bir hatime olarak arzu ettiği, dualarında yer verdiği ulvi gaye; kimilerinin layık olmak için ömrünü adadığı, meşakkatlerin üstesinden gelebilmek için gözünü diktiği, âlem-i ervahta sahip olmakla şerefleneceği o makam! Şehadet; dünya serüveninden ahiret âlemine varışın en güzel şekli, tekrar tekrar dünyaya dönüp Allah yolunda aynı sona talip olmak isteyişin adı. Şehadet, bir onur ve bahtiyarlık şanı.
“O halde, dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.” (Nisâ suresi, 74)
Allah Resul’ünün aleyhisselam yanında yer almakla en büyük şerefi elde eden Sahabe-i Kiram r anhum, bu yolculuğu şehadetle taçlandırmanın ümidini kuruyordu. ‘Canım sana feda olsun Ya Rasulallah’ diyenler, bunu niyetleriyle ve amelleriyle ortaya koyuyorlardı. İman etmeden önce ailesinin servetini üzerinde taşıyan Musab bin Umeyr r anh, Uhud’da üzerindeki elbisenin vücudunun tamamını örtmediğinden kefen bulunamamasıyla şehadete ulaştığında ömrünün şehadete adandığını göstermişti. Allah yolunda mücadele etmeyi, İlâ-yi Kelimetullah’ı dünyanın dört bir köşesine taşımayı görev bilenler şehadet arzularıyla yollara koyuldular. Dünyaya geldiği yerin kilometrelerce uzağında son nefesini verip defnedilen binlerce mücahid bu arzunun boyutlarını bize ne de güzel gösteriyor.
“Allah, mü’minlerden mallarını ve canlarını, onlara (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Onlar, Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler. (Bu), Allah üzerine hak bir vaattir…” (Tevbe, 111)
Şehadet diyerek yola çıkanlar bu yolda canlarını ve mallarını ortaya koydular. Öyle ki kimileri Halid bin Velid r anh gibi bu yoldan başka bir şey bilmedi. İmamete geçtiği bir gün arkasındaki çocuklar kıraatine gülüştüler. Onlara dönüp şöyle dedi: ‘Ne yapayım? İman ettim Rasulullah aleyhisselam elime kılıç verdi.’ Gözünü cihad meydanlarından ayıramayan Halid bin Velid r anhın en büyük isteği de bu yolda canını Allah’a teslim etmekti. Vücudunda kılıç darbesi almayan tek bir yerinin olmadığını söylüyordu. Ecel ona yatağında ulaştı. Ancak o, ümidini kurduğu makama ulaşmıştı. Zira Peygamber aleyhisselam şöyle buyurmuştu: “Bütün kalbiyle şehit olmayı isteyen kişiyi Allah, yatağında ölse bile, şehidler mertebesine ulaştırır.” (Müslim, İmâre 157. Ayrıca bk. İbni Mâce, Cihâd 15) Kimileri meydanlarda kimileri ise yatağında şehit olup, kutlu davasını emanet etmişti. Cennette bir araya gelmenin zamanı beklenecekti.
Allah Resûlü bir gün ashâbına şöyle buyurdu: “Bu gece rüyamda iki adam gördüm. Yanıma gelip beni bir ağaca çıkardılar, sonra da bir eve götürdüler. O ev, şimdiye kadar benzerini görmediğim güzellik ve kıymette idi. Sonra o iki kişi bana:
–Bu eşsiz ev, şehitlerin sarayıdır, dedi.” (Buhârî, Cihâd, 4; Cenâiz, 93)
Kutlu bir son, şerefli bir nihayet, eşsiz bir netice. Şehit ile bu güzellikler arasındaki tek engel ölüm. Onu da öldürüp Rabbine kavuşanlara ne mutlu. Şehitler ki menzillerin en üstününe varacak bir kervanın mensuplarıdır. Bu kervana dâhil olanlara ne mutlu. Bir hayata yakışacak ziynet, geridekilere yaşatılacak gurur ile uhrevi hayata merhaba diyenlere ne mutlu.
Şehadet yolunun önderleri bir de bereket bırakıp gittiler. Hasan el-Benna, Malcolm X, Şeyh Ahmed Yasin’ler ne kutlu davalara vesile oldular. Her bir şehadet binlerce uyanışa gebeydi. İskilipli Atıf Hoca, Metin Yüksel, Furkan Doğan’lar ne samimiyetlere vesile oldular. Saymakla bitmez elbet şehitler kervanı. Kıyamete kadar da bu kervan asla boş kalmayacaktır. Bu kervanın bugünlerdeki sahipleri ise Filistin’de, Gazze’de. Şehadetin ne demek olduğunu, Müslümanın izzetini ve nelere gebe olduğunu tekrar hatırlatan bir şehadetle Rablerine ulaştılar. Tüm dünyaya karşı bir iman ve özgürlük savaşı; tüm dünyaya bir eğitim ve duruş çağrısı. Binleri cehenneme ulaştıran bir direniş ve binleri hidayete eriştiren şehadetleriyle Müslüman dünyasını da yeniden canlandıran bir kıyam.
Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: “Cennete giden hiç kimse, yeniden dünyaya dönmeyi ve dünyalık adına herhangi bir şeyin kendisi için olmasını istemez. Şehit olan kimse bunun dışındadır. O, gördüğü o büyük mükâfattan ötürü, on defa daha (Allah yolunda) ölmek için dünyaya dönmeyi temenni eder / arzu eder.” (Buhari, Cihad, 21; Müslim, İmaret, 109-1877)
Bu dünyadan yana bir emeli olmayan insanları kim öldürebilir. Tekrar tekrar ölmeyi arzulayanları kim ortadan kaldırabilir. İşte şehadetin büyüklüğü. Şehit ölümden korkmaz, şehidin şehadeti ise onun gibi onlarcasını ayağa kaldırır biiznillah. Bir Genç Adam şehadete yürür, binlercesi o yoldan koşar. Buna bugünün Genç Adamları şahittir evvelallah.