Medya Şahsiyet mi Bıraktı?

Medya Şahsiyet mi Bıraktı?

Nedense değişen, dönüşen, yozlaşan toplum muhabbetleri ilk önce kadınlar üzerinden başlıyor. Sanki kadınlar değişip dönüşürken erkekler aynı kalıyormuş gibi. Bence toplumlarda kadın şahsiyeti ne kadar değişmişse erkek şahsiyeti de o oranda değişiyor. Yozlaşma topyekûn oluyor. Ben kadınlar açısından anlatmaya çalışacağım. Fıtratı gereği kırılgan, naif yapısıyla, şefkat ve merhamet timsali olan kadının, evlatlığı, eş ve anneliği, gibi asli sorumlulukları toplum mühendisleri tarafından itibarsızlaştırıldı. Yepyeni söylemler geliştirdiler.  Eşitlik, özgürlük, çağdaşlık, modernlik gibi söylemlerle, ekonomik olarak bağımsız, güçlü kadın profili resmedildi.

Kadını evindeki huzurlu ahengin dışına çıkarıp her türlü işlerin bir parçası olarak, kadınları hayatın her safhasına sürdüler. Buna da eşitlik dediler, özgürlük dediler, ekonomik bağımsızlık dediler. Velhasıl propagandanın gücüyle kadınıyla, erkeğiyle toplumları peyderpey dönüştürdüler.  Kadının penceresinden bakılınca dışı süslü içerisi tam bir kaos olan yepyeni bir kadın tipi ortaya çıktı. Her meslekten kadınlar var artık etrafımızda, marangozluktan tutunda, taksi şoförlüğüne, benzin pompa işlerini yapan, holding yönetiminden, bürokrasiye kadar var olan her işe artık kadın eli değdi. İyi mi oldu, kötü mü oldu? Bunun cevabını zaten sosyologlar veriyorlar. Şurası çok açık; modernizm adı altında kadın çok eziliyor. Hem ev de, hem de çalışma hayatında iki kere yoruluyor.  Modernizm diye insanlığa dikte edilen materyalist bu dünya da kadın evet, parasını kazandı. Bir kısmını kişisel bakım ürünlerine, bir kısmını da çocuğunun bakıcısına harcayan anne yavrusunun yanında olamadı. Vicdan ezikliği ile de çocuğunun her istediğini yerine getirip gerekli sınır ve kuralı koyamadı. Günün sonunda tatminsiz, haz tutkunu bencil bireyler yetiştirdi.  Bütün bunlar olurken maddi konfor, kariyer kaygısıyla iç alemine yani özüne pek de zaman kalmadı. 

Tabii bu süreç uzun yıllara dayanan toplumsal çalışmaların tezahürü olarak bilinçaltımıza sabırla, emekle her türlü yöntemle ilmek ilmek dokundu. Nasıl mı? Önce yazılı ve görsel kitap, dergilerle, sonrasında radyo yayınları ile sonrasında televizyon dizileri ve sinema filmleriyle, günümüzde dijital platformlar ve sosyal medya ile on yıllara belki yüz yıllara dayanan bir süreçte muvaffak olmuşlar gibi görünüyor. Batı da daha erken, İslam coğrafyasında da son 30 yılda muratlarına erdiler. Anlayacağınız İslam’ın ve insanlığın düşmanı olanlar vazifesini b’i hakkın yerine getiriyorlar. Biz mi? İzliyoruz. Ama durmuyorlar! Sürekli, sürekli üretiyorlar. Asla ömürlerimizin yetmeyeceği milyonlarca saat diziler, filmler zaten mevcut iken her gün yenileri ekleniyor. Hatta ben bu satırları yazarken sosyal medya da “Kızıl Goncalar” dizisinin dindarları kötü gösterdiğini tartışıyorlar. Siz söyleyin Allah aşkına ahvalimiz böyle iken medya hangimiz de şahsiyet bıraktı? İslam ve insanlığın düşmanı şer odaklar sürekli üretirken ya biz! Biz ne yapıyoruz?

İslam dünyasının maalesef ürettiği kayda değer içerik yok. Çağrı ve Ömer Muhtar’ın yerine dünya çapında filmler yapılamadı.

Ekranlarda hocalarımızın anlattıkları hakikatler popüler kültür karşısında izlenmiyor. Ne gençlerin ne kadınların ne de erkeklerin ilgisini çekmiyor. Dizi oyuncularının nerede ne yaptığı ne giydiği ne yediği ne içtiği, kiminle aşk yaşadığı daha çok takip ediliyor. Kıymetli hocalarımız, ilim ehli büyüklerimizin bu çağın insanına göre bugünün meselelerine hitap etmeleri gerekiyor.

 Müslüman kadın bugünün kuralları içinde elbette şahsiyetini korumaya çalışıyor ama farkındaysa! Ömür ile sınırlı bir hayat yaşadığının, kul olarak, evlat olarak, eş olarak, anne olarak, abla, kardeş, hala, teyze, anneanne, babaanne olarak, komşu teyze, komşu anne olarak sorumluluğunun farkındaysa Müslüman şahsiyetini korumanın çabası içerisinde oluyor. Değilse sadece kendisi için, haz, hız ve tüketim çılgınlığı ile yaşıyorsa geçmiş olsun. Adı Müslüman kalbi zevk için atıyorsa zihin tarlası sürülmüş oluyor. Yine de hakkını verelim sayıları az da olsa çok kıymetli hanım kızlarımız, kardeşlerimiz var Allah sayılarını artırsın. Filistin’ li mazlum kardeşlerimizin o vakarlı, tevekküllü duruşu ve şehadet tutkusu dünyanın pek çok ülkesinde Elhamdülillah binlerce insanın uyanışına, Müslüman olmasına vesile oluyor.  Filistin, Gazze denilince biliyorum hepimizin yüreği yanıyor.

7 Ekim’den bu yana içimiz kan ağlıyor. Soykırım işgalinin üzerinden 3 ay geçti. Terörist İtrail’in Filistinli kardeşlerimize uyguladığı soykırım haberlerini Ümmet olarak, Millet olarak izliyoruz ne acı! Daha doğum belgesi alınmadan ölüm belgesi düzenlenen, adı konulmamış masum bebelerin katlini, bir milletin toplu yok edilişini seyrediyoruz. Duadan başka da bir şey gelmiyor elimizden. Çaresizlerin çaresi olan Yüce Allah’ım merhameti ile başta Mazlum Filistin olmak üzere tüm dünya mazlumlarının, cümle kardeşlerimizin yardımcısı olsun.

Ayçin Kantoğlu Hoca’nın da dediği gibi: “Bugün Batı’da katledilen o şehitlerin mübarek kanının homo sapiensten bir Âdem devşirdiğine şahit oluyoruz. İnsanlar İslam’a ilgi duyuyorlar, Müslüman oluyorlar. Demek ki İslam, mevcut insan bakiyesinden memnun değil. Kendisine yeni bir insan bakiyesi devşiriyor.”

Evet Yüce Allah’ın bize ihtiyacı yok. Ama bizim onun kulu olmaya ihtiyacımız var. Şunca yaşadığım hayat tecrübesinden edindiğim, bizi kul olmaktan, yani İslam şahsiyetinden koparan her ne varsa hemen uzaklaşmalıyız. Sahip olduğumuz, evimiz, işimiz gücümüz, hobilerimizi yeniden bir gözden geçirip hazır fırsatımız varken kendimize bir çeki düzen verip, başta kulluğumuzu, sonrasında şahsiyetimizi yeniden tesis etmemiz gerekiyor. Cenabı Allah sıratı müstakim yolundan hiçbirimizi ayırmasın. (Âmin ecmain)

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.