KUR’AN İKLİMİ- Ahlâkî Bir Erdem Olarak İsâr/Diğerkâmlık

KUR’AN İKLİMİ- Ahlâkî Bir Erdem Olarak İsâr/Diğerkâmlık

Yüce Allah, Haşir Sûresi 9. âyette şöyle buyurmaktadır:

﴿وَالَّذِينَ تَبَوَّءُوا الدَّارَ وَالْإِيمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ إِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ فِي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّا أُوتُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلَى أَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

Kur’ân-ı Kerîm insanlığın hidayeti için indirilmiş son ilâhî kitaptır. Bu yüce gayeyi gerçekleştirmek için çeşitli ilkeler vaz etmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’in insanlığa sunduğu ilkeleri inanç, ibadet, ahlâk ve muamelât olmak üzere dört ana grupta toplamak mümkündür. Bu ilkeler birbiriyle sıkı bir ilişki içerisindedir ve bunları birbirinden ayırmak mümkün değildir. Şayet bu ilkeler bir bütün halinde hayatta tatbik edilirse insanın dünya ve ahirette saadete erişmesine vesile olur.

İnsan eşref-i mahlûk olarak yaratılmış bir varlıktır. Onun maddî ve manevî olmak üzere iki yönü bulunmaktadır. Maddî yönünü bedeni, manevî yönünü ise ruhu temsil etmektedir. İnsanın gerçek mutluluğa erişmesi için her iki yönden de tatmin edilmesi gerekmektedir. Şayet bir yönü ihmal edilip de ihtiyaç duyduğu gıda verilmezse o zaman dünya ve ahirette mutluluğa ulaşması mümkün olamaz. İnsan bedenini temiz, sağlıklı ve helâl gıdalarla beslerken, ruhunu da iman, sâlih amel ve güzel ahlâkla beslemelidir.

Son yıllarda ülkemizde meydana gelen deprem, pandemi, sel baskını ve yangın gibi felaketler, insanlar arasındaki yardımlaşma ve dayanışma ruhunun canlı tutulmasına ne kadar fazla ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Kur’ân-ı Kerîm insanlar arası beşerî ilişkilerde sevgiyi, saygıyı ve hoşgörülü olmayı emrederken aynı zamanda kardeşlik, cömertlik, infak ve diğerkâmlık gibi ahlâkî erdemlerin yaygınlaştırılmasını istemektedir. İşte yukarıda zikrettiğimiz âyette Yüce Allah, diğerkâmlığın ahlâkî bir erdem olduğunu belirtmekte ve bu ahlâkî erdeme sahip olan sahabe-i kiramı övmektedir.

Îsâr, Arapça sözlükte “tercih etmek, üstün tutmak” anlamına gelir.[1] Ahlâkî bir kavram olarak îsâr, “bir kimsenin kendisi muhtaç olmasına rağmen sahip olduğu imkânları başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak için kullanması ve başkalarını kendi nefsine tercih etmek suretiyle fedakârlıkta bulunması” demektir.[2] Türkçede ise bu güzel ahlâkî erdeme diğerkâmlık denilmektedir.[3] Kur’an-ı Kerim’de bu kavram beş yerde geçmekte olup ıstılahî manada bir âyette kullanılmıştır.[4] O âyet ise Haşır sûresi 9. âyet-i kerimedir.

Bu âyette Mekke’den hicret eden muhacir kardeşlerine yardım eden Medine-i Münevvere’deki ensarın cömertlik ve fedakârlıktaki en zirve davranışları anlatılmaktadır. Onların bu erdemli davranışları övülmek suretiyle kıyamete kadar gelecek müminlere örnek gösterilmektedir. Nitekim îsâr, peygamber ve sâlih insanların en önemli vasıfların biridir.

İsâr/diğerkâmlık, ya mal ya can veyahut da dua ile olabilir. Diğerkâmlığın bu üç çeşidini burada kısaca açıklamak istiyoruz.

Mal ile Diğerkâmlık:

İslâm, fakir, yoksul ve muhtaç insanlara yardım etmeyi emretmiştir. Zenginlere mallarının kırkta birini zekât olarak vermelerini farz kılmış, ihtiyaçtan fazla olan kısmı ise sadaka olarak infak etmeyi teşvik etmiştir. Ayrıca karz-ı hasen (borç verme) ve kefaret gibi müesseseleri de meşru kılmıştır. Bu çeşit îsârın en güzel örneklerini Hz. Peygamber ve sahabe-i kiramın hayatında görmekteyiz. Şöyle ki; bir gün bir adam Allah Resulü’nün huzuruna gelir ve ona:

– “Ey Allah’ın Resulü! Ben aç ve fakir bir insanım, bana yardım edebilir misin?” der. Allah Resulü bunun üzerine bir adamını eşlerinden birinin evine gönderir ve yanında yiyecek bir şey varsa alıp getirmesini emreder. Fakat eşi;

– “Anam babam sana feda olsun ey Allah’ın Resulü, yanımda sudan başka hiçbir şey yok” diye cevap verir. Hz. Peygamber başka bir eşine adam gönderir. Ondan da aynı cevabı alır. Bütün eşlerinden sordurup da aynı cevabı alınca, huzurunda bulunan sahabe-i kirama yönelerek;

– “İçinizde bu muhtaç kardeşinizi bu gece misafir edip onu doyuracak biri var mıdır ki Allah ona merhamet etsin.” buyurur.

Ensar’dan Ebû Talha adında bir sahabî ayağa kalkar ve:

– “Evet, ey Allah’ın Resulü! Ben misafir edebilirim” der. Nihayet Ebû Talha, o adamı alıp evine götürür. Eve vardıklarında hanımına:

– “Bu, Allah Resulü’nün misafiridir, evimizde ne varsa ondan esirgemeyip ona ikramda bulunalım” der. Hanımı da eşine:

– “Vallahi evde çocuklar için hazırladığım yemekten başka hiçbir şey yok” der. Ebû Talha hanımına:

– “Çocukları oyunla oyala ve uyut, daha sonra sofrayı hazırla, biz yemeğe başladığımızda kalk kandili düzeltir gibi yap ve söndür. Biz yemek yer gibi yapalım ve misafirimiz yemeği yesin ve karnını doyursun.” der. Eşi de kocasının dediğini yapar. Misafirlerini doyurup o gece kendileri aç yatarlar. Sabah olduğunda Ebû Talha, Allah Resulü’nün yanına geldiğinde Hz. Peygamber Efendimizin yüzü gülmektedir.

– “Ey Ebû Talha! Allah Teâlâ, bu gece misafirinize yaptığınızı çok beğendi, bundan dolayı sizden razı oldu” diyerek kendisine vahyedilen Haşir Sûresi 9. âyeti okur.[5]

Sahabe-i Kiram’ın hayatları diğerkâmlık örnekleriyle doludur. İslâm’ın birinci halifesi Hz. Ebû Bekir malının tamamını Allah yolunda infak edince Hz. Peygamber ona: “Ey Eba Bekir! Ailene, çoluk çocuğuna ne bıraktın?” diye sorduğu zaman, Hz. Ebû Bekir’in:

– “Onlara Allah ve Resulünü bıraktım” diye cevap vermesi en faziletli îsâr örneklerindendir. Nitekim Yüce Allah sahabe-i kiram ve hakiki müminleri övgüyle şöyle anlatmaktadır:

وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلَى حُبِّهِ مِسْكِينًا وَيَتِيمًا وَأَسِيرًا إِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللَّهِ لَا نُرِيدُ مِنْكُمْ جَزَاءً وَلَا شُكُورًا

Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler. Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz.

Can İle Diğerkâmlık:

Îsârın en yüksek mertebesi can ile îsârdır. Zira can, insanın en değerli varlığıdır. İnsan, kendisi için çok değerli olan canını ulvî inancı sayesinde ancak dini, vatanı ve milleti için feda edebilir. Nitekim bu fedakârlık sayesinde şehitlik mertebesine erişir ki, şehitlik peygamberlikten sonra en yüce makamdır.

İslâm tarihi boyunca sahabîler inançları ve dinleri uğruna kâfir ve müşriklere karşı yaptıkları savaşlarda canlarını feda etmişler ve şehitlik mertebesine ulaşarak îsârın en güzel örneğini sergilemişlerdir. Yine Türk tarihinde de ecdadımız, dinlerini ve vatanlarını müdafaa etmek uğruna düşmana karşı yapılan Çanakkale başta olmak üzere birçok savaşta canlarını feda ederek canla îsârın en güzel örneğini vermişlerdir.

Huzayfetü’l-Adevî adındaki sahabî, hicrî 15 tarihinde meydana gelen Yemame savaşındaki canla îsârın en mükemmel örneğini şöyle anlatmaktadır: Yemame savaşı sonunda amcasının oğlunu yaralılar arasında araştırırken nihayetinde amcasının oğlu Haris b. Hişam’ı büyük bir kılıç darbesi sonucu son nefesini vermek üzere bulur. Kırbasındaki suyu ona içirmek için ağzına yaklaştırdığı sırada “su, su” diyerek sızlayan bir mücahid askeri duyar. Amcasının oğlu suyu ona götürmesini işaret eder. Suyu, inlemekte olan mücahid asker İkrime b. Ebi Cehl’e götürüp içireceği sırada başka bir mücahid asker “ah, ah, su verin” diye inlemektedir. İkrime de suyu o inleyen mücahide götürmesini işaret eder. Kırbadaki suyu içirmek için gittiğinde mücahit asker İyâs b. Ebî Rebîa’nın ruhunu teslim ettiğini görür. Tekrar İkrime’nin yanına döndüğü zaman onun da ruhunu teslim ettiğini görür. Hiç olmazsa amcaoğluna suyu içirmek için koşarak yanına geldiği zaman onun da ruhunu teslim ettiğini görür. Dolayısıyla hiçbir mücahide suyu içirmek kısmet olmamıştır.[6]

İşte son nefeste dahi mümin kardeşini kendi nefsine tercih eden sahabe-i kiram diğerkâmlık konusunda eşine rastlanmadık bir örnek göstermişlerdir.

Dua İle Diğerkâmlık:

Îsâr çeşitlerinden biri de dua ile îsârdır. Kur’ân-ı Kerîm’de geçen dua âyetlerini incelediğimiz zaman genellikle çoğul siğası kullanıldığını görmekteyiz. İşte Yüce Allah bu dualarla kolektif şuur içinde olmamızı bizlere öğretmektedir. Mesela günde tam 40 defa okuduğumuz Fatiha sûresinde اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ Bizi dosdoğru yol olan İslâm’a hidayet eyle.[7] diyerek bunu göstermekteyiz.

Kur’ân-ı Kerîm’de bunun örneklerini birçok dua âyetinde görmemiz mümkündür:

 رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِإِخْوَانِنَا الَّذِينَ سَبَقُونَا بِالْإِيمَانِ وَلَا تَجْعَلْ فِي قُلُوبِنَا غِلًّا لِلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا إِنَّكَ رَءُوفٌ رَحِيمٌ

Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz ki sen çok şefkatli, çok merhametlisin![8]

رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَإِسْرَافَنَا فِي أَمْرِنَا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ

Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığımızı bağışla; ayaklarımızı (yolunda) sabit kıl; kâfirler topluluğuna karşı bizi muzaffer kıl![9]

رَبَّنَا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَكَفِّرْ عَنَّا سَيِّئَاتِنَا وَتَوَفَّنَا مَعَ الْأَبْرَارِ

Ey Rabbimiz! Bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, ruhumuzu iyilerle beraber al![10]

Bu dua örneklerinde görüldüğü üzere Yüce Allah, yaptığımız dua ve niyazlarımızda dahi diğerkâm davranmayı öğütlemekte ve bizlere diğerkâmlığı öğretmektedir.

Hz. Peygamber de ümmetine duada diğerkâmlığı tavsiye etmiştir. Nitekim bir gün Rasulullah, sahabe-i kirama hitaben:

– “Allah’a günahsız dillerle dua ediniz ki duanız kabul edilsin.” buyurur. Ashab:

– “Ya Resulallah! Biz günahsız dilleri nereden bulacağız ki Allah’a günahsız dillerle dua edelim. Çünkü hepimizin az veya çok, büyük veya küçük dilimizle işlediğimiz günahlar vardır.” derler. O zaman Rasulullah onlara şu önemli tavsiyede bulunur:

– “Siz mümin kardeşlerinize gıyaplarında onların hayır ve iyiliği için dua edin, onlar da sizin için hayır duada bulunsunlar, böylece Yüce Allah’a günahsız dillerle dua etmiş olursunuz ve Allah da yaptığınız bu dualara icabet eder ve kabul buyurur. Çünkü siz onlar için ağzınızla günah işlemiyorsunuz.”[11]

Netice olarak diyebiliriz ki, İslâm, insanlığı dünya ve ahiret mutluluğuna eriştirmek için çok önemli ahlâkî ilkeler getirmiştir. O ahlâkî erdemlerden biri de diğerkâmlıktır. Diğerkâmlık, insanın kendisi muhtaç olduğu halde mümin kardeşini kendi nefsine tercih etmesidir. Allah rızası gözetilerek yapılan bu türlü fedakâr davranışlar îsâr kavramıyla ifade edilmektedir. Bu erdemli davranışı her insan yapmaya güç yetiremez.

İnsanlık günümüzde bu türlü İslâmî/ahlâkî erdemlere her zamankinden daha fazla muhtaçtır. Gerçek mutluluğu arayan günümüz insanı, İslâm’ın getirdiği evrensel ahlâkî ilkelere tekrar dönmek ve onları hayatında uygulamak zorundadır. Zira dünya ve ahirette gerçek huzur ve mutluluğa ancak bu şekilde ulaşılabilir.

 


*      NEVÜ İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi. msoysaldi@gmail.com

[1]     Komisyon, el-Mu’cemu’l-Vasît, (Beyrut: Dâru ihyai’t-türasi’l-Arabî, ts.), 1/5; Mahmut Çanga, Kur’ân-ı Kerîm Lügati, (İstanbul: Timaş Yay., 2007), 46.

[2]     Ragıb Isfehânî, Müfredâtu elfâzı’l-Kur’ân, (Dımeşk: Dâru’l-kalem, Beyrut: Dâru’ş-Şamiyye, 1412/1992), 62; Komisyon, Dini Kavramlar Sözlüğü, (Ankara: 2006), 322.

[3]     Komisyon, Türkçe Sözlük, 9. Baskı, (Ankara: Türk Dil Kurumu Yay., 1998), 1/581.

[4]     Yusuf 12/91; Tâhâ 20/72; el-Haşr 59/9; en-Nâziât 79/38; el-A’lâ 87/16; Bk., Muhammed Fuad Abdulbâkî, el-Mu’cemu’l-müfehres li elfâzı’l-Kur’ân-ı Kerîm, (Beyrut: Dâru ihyai’t-türasi’l-Arabî, ts.), 71-72.

[5]     Buhârî, “Menâkıbu’1-Ensar”, 10; “Tefsîru sûre”, (59), 6; Müslim, “Eşribe”, 172.

[6]     Hâkim, 3/270; İbn Asâkir, Tarihu Medineti Dımeşk, (Beyrut: 1995), 180; Muhammed Yusuf Kandehlevî, Hayatü’s-Sahabe, Hz. Muhammed ve Ashabının Yaşadığı İslami Hayat, (İstanbul: Sentez Neşriyat, Temel Eserler Serisi, ts.), 1/295.

[7]     el-Fatiha 1/4.

[8]     el-Haşr 59/10.

[9]     Al-i İmrân 3/147.

[10]    Al-i İmrân 3/193-194.

[11]    Tirmizî, “Daavât”, 110, “Birr”, 50; Ebû Dâvûd, “Vitir”, 23; İbn Mâce, “Menâsik”, 5.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.