KAPAK- Kocakarı İmanı

Ümmetin öncüleri, örnek nesli olan ashab-ı kiramın 30 yıl gibi bir sürede üç kıtada muvaffakiyeti saf ve temiz akidelerine dayanmaktadır.
Yani berrak bir tevhid akidesine!
İslam’ın zuhurunda bu örnek neslin elinde devasa kütüphaneler yoktu, muhteşem mimari müesseseler yoktu, medreseler, hankahlar, idare merkezleri yoktu. Yine onların Bizans ve İran gibi iki süper güce nispetle donanımlı askeri yapılanmaları da yoktu. Ekonomik olarak da ortalama fakir bir hayat yaşıyorlardı.
Onların önlerinde sadece Kur’an-ı Kerim ve onun yaşayan numunesi üsve-i hasene olarak Resul-i Ekrem efendimiz vardı.
Anlıyoruz ki o öncü nesli harekete geçiren, büyük İslam medeniyetini inkişaf ettirecek bütün müesseseleri ile göz kamaştıracak hale getirecek en esaslı iksir imandı. Daha ibadetler, mescitler, suffalar, ordular, müesseseler yokken onları cahiliyeden ayrıştıran yegane şey tereddütsüz imanlarıydı. Karanlıklar içerisindeki cahiliye dünyasının buhranının temelinde esasen bu tevhid akidesinin bulunmaması yatıyordu. Hristiyan, Yahudi, Zerdüşt, Hindu, Çin bütün dünya bu akideyi tahrif edip bozdukları için onların temsil ettiği mevcut dini ve kültürel yapılar insanlara şifa olmak şöyle dursun ifsad edici beşeri sistemlerin aracı haline gelmişti.
İşte o örnek nesil tevhid akidesi ile iman coşkusuyla önce korkaklığı ve ciddiyetsizliği tepeleyip ardından dünya menfaatlerini ellerinin tersiyle iterek İlahi yardım rüzgarı ile yeni bir hayat ve dünya görüşü ortaya koyup bütün felsefi, dini söylemleri alt üst ettiler. O berrak iman manzumesinin getirdiği kompleksiz, amasız, ajandasız bakışın karşısında kayserlerin, kisraların nice yatırımlar yaparak desteklediği hiçbir ekol, felsefe ve dini söylem duramazdı, duramadı da. Zira gelen hakikat, yarattığı her şeyi en iyi bilen alemlerin Rabbinden doğrudan bir tenzildi.
Günümüz açısından baktığımızda da görüyoruz ki en ciddi sorunumuz bu saf tevhid akidesi yörüngesinde bulanıklık ve buhranlarla düşüp kalkıyor olmamızdır, diyebiliriz. Bugün Ümmet olarak öncelikli sorunumuz dinsiz ve donsuz olanlarla değildir. Önceliğimiz dünsüz (tarihi şuurdan yoksunluk) ve densiz (Batı’nın batıl hayata bakışı) bir yabancı hayat felsefesinin içerisinde bocalamamızdır.
İşte saf akidemiz muğlaklaştığında onun gereği ile amel etmek çok zor hale gelir. İman ve amel dengesi olmazsa ümmetin ayağa kalkması mümkün olmaz. Yani şunu bilmeliyiz ki yolumuz çok nettir, aydınlıktır, müdelleldir. Bu nedenle mümin topluluk imanını ve dünya görüşünü net bir şekilde ortaya koyarak cahiliyenin tüm dayatmalarını aleni bir şekilde tereddütsüz reddettiğini ortaya koymalıdır. Yani hümanist, liberal, kapitalist, sosyalist, deist her ne olursa olsun cahiliyenin bütün bu hayat tarzalarına karşı onların batıl üzere oldukları, güle oynaya intihara giden bir helak koşusunda oldukları hakikatini kesin olarak haykırmamız gerekir. Bu kimliği ayrıştırmazsak pısırık, sönük, kimliksiz bir toplum olarak cahiliye içerisinde eriyip gideriz, hiçbir sonuç alamayız.
Ümmeti ayağı kaldıracak dinamikleri çok iyi bilen İslam düşmanları bu nedenle hassas, ince ve sistemli bir manevi psikolojik savaş taktiği geliştirmişlerdir. Bunun en bariz örneği Fetö’nün baş sponsoru Graham Fuller’in ” İslamsız Dünya” adlı raporunda beyan ettiği şu meseledir; Fuller burada İslam dünyasının sömürgeleştirilmesinin önündeki en büyük engelin ehlisünnet akidesi olduğunu, bunun en büyük temsilcisinin de Türkiye olduğunu söyleyerek Türkiye çözülmezse rahat yok, diyor. İşte onların yetiştirmesi Fetö’nün asli ve en önemli görevi budur. İtikadi temelleri sarsacak çok sinsi ve derinden hamlelerle görevlidir. Onun için önce çok dindar, çok inançlı bir yapı olarak lanse edilmiş, sinsi zehirlerini ise çok ustaca yerleştirtmişlerdir.
Ayrı bir yazı konusu olduğu için delillerimiz çok ayrıntılıdır, tafsilata girmeyeceğiz. Bizim İslam geleneğimizde vasat, mutedil, örnek olma vasfını temsil eden ümmete Sevad-ı Azam denir. İşte bu vasat ümmet zayıfladığı zaman fırsatı ele geçiren bozuk yapılar sebebiyle Haçlılar, Karmatiler, Batıniler, Moğollar İslam dünyasını tarumar etmiştir. Öyle ki ümmette siyaseten, iktisaden, manen sarılması uzun yıllar sürecek yaralar açılmıştır. Basit bir örnek verecek olursak Haçlıların Kudüs’e, Moğolların, Bağdat’a girişinde hangi yapıların onların işlerini kolaylaştırdığını tarihte araştırabiliriz ve görürüz ki onlar Fatımi, batıni, şii vb. gibi bu vasat ümmet vasfının dışına çıkmış yapılardır.
Onlara fırsat veren sebep ise, bu vasat ümmetin birbirine düşüp ihtilaf ve çekişme ile zayıflamaları, asıl maksadı unutmalarıdır. Bu durumda nasıl toparlanabiliriz, yeniden o ihtişamlı günlere nasıl dönebiliriz, bu düşüncelerle yatıp kalkabilirsek ilkadım atılacaktır. Bunun güzel bir örneği Nureddin Zengi’dir. Kudüs’ün asıl fatihi olan Nureddin Zengin’in böyle bir ortamda ümmeti toparlamak ve düşmanları durdurmak için başlattığı muhteşem hareketin zamanımıza çok güzel bir örneklik teşkil edeceğini söyleyebiliriz. O zaman diğer emirler: “Fazla oruç ve namaz Nureddin’in kafasını döndürmüş herhalde, bu sürüleri durdurmak mümkün mü!” diye onu tîye alıyorlardı. Nureddin ise; “Bana tam inanmış 1000 adam verin, düşmanı tepelemek için yeter” diyordu. Gerçekten de Nureddin önce gevşekliğe, rehavete ve bulanıklığa iten bidatlerle ve batıl fikirlerle mücadele edecek alimleri etrafına topladı, medreseler kurdurdu, ardından fıkha göre dizayn ettiği bir ekonomik sistemle düzenli bir ordu kurdu. Neticede başlattığı hareket çığa dönüşüp Kudüs’e bayrağı dikti. Onun muharrik gücü öncelikli olarak akidesi sağlam bir toplulukla işe başlaması olmuştur. Muvaffakiyetinin sırrı buradadır.
Miladi 1210’da vefat eden dahi İmam Fahreddin Râzî, zamanında çok meşhur olmuştu. 400 talebesi ile memleketleri gezip ders verirdi. Sultanlar, valiler onu kapıda karşılıyordu. Bir seferinde Belh şehrine gelmişti. Şehrin valisi daha önce bayram havasında şehri süslemişti. O esnada bir kocakarı; “bu debdebe nedir?” diye sorunca “büyük İslam alimi geliyor” dediler. Kadıncağız safça: “ne yapmış ki böyle büyük bir töreni hak etmiş diye” sorar. Diyorlar ki: “Nineciğim! O, Allah’ın varlığını 1001 delille ispat etmiş biridir” O saf kadıncağız: “demek ki onun 1001 şüphesi varmış onu izale etmeye çalışmış” diye karşılık verir. Kocakarının bu sözünü imama aktardıklarında o derece etkileniyor ki vefat ettiğinde vasiyet sandukasını açıyorlar, bakıyorlar ki kapakta bir not var. Şöyle yazıyor: “Yarabbi! Beni son nefesimde Belhli o kocakarının imanı ile katını al”
Eskiden bizim Anadolu’da perşembe günlerini cumaya bağlayan yatsı namazından sonra tövbe-istiğfar duası yapılırdı, keşke yine devam etse. O duaya şöyle bir giriş cümlesi ile başlardık.
“Amentü billah ve bimâ câe min indillah alâ muradillah
Amentu birasulillah ve bimâ câe min indi Rasulillha Alâ muradihi”
Bu güzel beyan işte o ashabın saf ve berrak imanının özetidir. Yani “Allah ve Resulü ne beyan ettiyse onların muradınca iman ettik” diyoruz.
Bugün ümmetin dirilişinin aslî iksiri Allah’a, O’nun beyanına, Rasulü’nün izine tereddütsüz güvenebilmek ve teslim olabilmekte yatmaktadır. Diğer tüm meseleler, vesileler, sebepler, ihtiyaçlar, ekoller, müesseseler ancak bundan sonra bir anlam ifade eder. Bu olmadıkça hep tökezlemeye, itilip kakılmaya, menfaat cebelleşmesiyle ömür tüketmeye mahkum olmak kaçınılmazdır. Nitekim Yusuf suresi 108. ayette Allah’a basiret üzere davetin formülü verilmiştir. Burada basiretle, açık delillerle, hakkı ve batılı kati ve kesin ayırt edici tanımlamayla Allah’ın yoluna davetin esas olduğu beyan ediliyor. Bazı arifler, basiretin, yakinin zirvesi olduğunu söylerler. Yani o derece kat’i, kesin, bilinçli, delilli bir davet olmalı ki, her tür fikri, dini, felsefi söylemi ilzam edip acziyetle boyun eğdirecek bir kıvamda olmalıdır. Hakk’ı hak olarak batılı batıl olarak gösterecek bir incelik, firaset ve basiret üzere tam yakinî bir üslupla çizgileri netleştirecek tavırlar olmalıdır. Öyle sloganik, hamasi, hurafe tarzı kıssacılık, uçurup-kaçıran abartılar veya içine heva karışmış tarzlarla Hakk’a davet şöyle dursun insanın kendine dahi hayrı olmaz. Cenab-ı Hak basiret ve firaset nuruyla bize yakin nimeti bahşetsin de üstümüze çöreklenen şu külleri, küfleri ve tortuları atabilelim.