KUR’AN İKLİMİ- Hayırlı Ümmet Olmanın Vasıfları

Yüce Allah, Âl-i İmrân sûresi 110. âyette şöyle buyurmaktadır:
كُنْتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ
“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet oldunuz. İyiliği emreder, kötülükten men edersiniz ve Allah’a inanırsınız…”
Yüce Allah bu âyette hayırlı ümmet olmanın vasıflarını açıklamaktadır. Bu vasıflar;
1. İyiliği emretmek: Maruf kelimesi, iyilik olarak tercüme edilmiştir. Aslında maruf; “Herkesçe bilinen, tanınan, aşina olunan, Kur’ân-ı Kerîm ve sünnete uygun olan, dinin ve aklın güzel gördüğü her şey.” anlamına gelir.[1]
2. Kötülükten sakındırmak: Münker kelimesi ise, kötülük olarak tercüme edilmiştir. Aslında “Kur’ân-ı Kerîm ve sünnete uygun olmayan, dinin ve aklın kötü gördüğü her şey.”[2] anlamına gelmektedir.
3. Allah’a iman etmek: Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak, kalp ile tasdik etmek, dil ile de ikrar etmektir. Nitekim Allah’a iman, İslâm dininde iman esaslarının birincisidir.
Aslında İslâm’da her şey imanla başlamaktadır. İman her şeyin esasıdır. İman olmadan insanın yaptığı hiçbir amel Allah tarafından kabul edilmez. Nitekim bütün peygamberler gönderildikleri insanları ilk önce Allah’a imana davet etmişlerdir. O halde bu âyette hayırlı ümmet olmanın vasıfları sayılırken niçin iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak imandan önce zikredilmiştir diye bir soru akla gelebilir. Bu soruya şöyle cevap verebiliriz: İslâm dininde ‘el-emru bi’l-maruf ve’n-nehyi ani’l-münker’in (iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak) önemine vurgu yapmak için Yüce Allah bu âyette bu iki hususu imandan önce zikretmiştir. Demek ki bir toplumun hayırlı ümmet olabilmesi ve kurtuluşu için o toplumda yaşayan insanlara iyiliğin emredilmesi, onların kötülükten sakındırılması gerekmektedir. Bu öyle önemli bir görevdir ki, Yüce Allah başka bir âyet-i kerimede “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun…”[3] buyurmuştur. Bu âyetin sonunda da “İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” buyrulmak suretiyle gerçek kurtuluşa erişecek olanların da bu vazifeyi hakkıyla yerine getirenler olduğu belirtilmektedir.
Âl-i İmrân sûresi 104. âyetteki emirden İslâm âlimleri İslâm toplumunda insanlara iyiliği emredecek, kötülükten sakındıracak bir grubun olması gerektiğini ve bunun hükmünün ise farz-ı kifaye olduğunu belirtmişlerdir.
Muhammed ümmeti bu vazifeyi mükemmel bir şekilde icra eden bir ümmet olduğu için milletler içerisinde en hayırlı millet olarak kabul edilmektedir. Yüce Allah, hakiki müminlerin vasıflarını Kur’ân’da birçok âyette zikretmektedir. Nitekim Yüce Allah, Tevbe sûresi 71. âyette hakiki müminlerin vasıflarını şöyle sıralamaktadır: “İnanan erkek ve kadınlar, birbirlerinin velisidirler. İyiliği emrederler, kötülükten men ederler, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah’a ve Resulüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Allah daima üstündür, hikmet sahibidir.”
Dikkat edilirse bu âyette Yüce Allah, hakiki müminlerin vasıflarını sayarken iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma özelliklerini, namaz ve zekâttan önce zikretmiştir. Hâlbuki namaz ve zekât İslâm’ın beş şartının en önemli iki şartıdır. İşte bu, müminlerin iyiliği emretme ve kötülükten men etmeye önem vermeleri gerektiğini vurgulamaktadır.
Münafıklar ise müminlerin tam tersini yaparlar, yani insanlara kötülüğü emreder, iyilikten alıkoyarlar. Bundan dolayıdır ki onlar, Allah’ın lanetine mazhar olmuşlardır. Nitekim bu hususu Yüce Allah şöyle haber vermektedir: “Münafık erkekler ve münafık kadınlar (sizden değil), birbirlerindendir. Onlar kötülüğü emreder, iyilikten alı kor ve cimrilik ederler. Onlar Allah’ı unuttular. Allah da onları unuttu! Çünkü münafıklar fasıkların ta kendileridir.”[4]
Bu âyette ifade edildiği gibi münafıklar birbirlerinin dostudurlar. Onlar, insanlara kötülüğü emreder, iyilikten men ederler ve Allah’ın kendilerine verdiği nimetleri harcamada cimrilik ederler. Allah onlardan yardımını, hidayet ve rahmetini kesmiştir. İşte bu özellikte olan münafıkların cezasını Yüce Allah, bir sonraki âyette şöyle açıklamaktadır: “Allah, erkek münafıklara da kadın münafıklara da kâfirlere de içinde ebedî kalacakları cehennem ateşini vaat etti. O, onlara yeter. Allah onlara lânet etmiştir! Onlar için devamlı bir azap vardır.”[5]
İsrail oğullarının kâfirleri ise insanları yaptıkları kötülükten vazgeçirmeye çalışmadıkları için onlar da Allah tarafından lanetlenmişler ve şöyle yerilmişlerdir: “İsrail oğullarından kâfir olanlar, Dâvûd ve Meryem oğlu İsa diliyle lânetlenmişlerdir. Bunun sebebi, söz dinlememeleri ve sınırı aşmalarıdır. Onlar işledikleri kötülükten, birbirini vazgeçirmeye çalışmazlardı. And olsun yaptıkları ne kötüdür.”[6]
Bütün bu âyetlerden anlaşıldığına göre iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak, hakiki müminlerin vasıflarındandır. Kötülüğü emretmek, iyilikten alıkoymak ise münafık ve kâfirlerin vasıflarıdır. O halde bizler müminler olarak çevremizdeki insanlara iyiliği tavsiye etmeli, kötülükten sakındırmalıyız. Nitekim bizlere en güzel örnek olarak gönderilmiş olan Hz. Peygamber, hayatı boyunca insanlara iyiliği emretmiş ve kötülüklerden sakındırmıştır. Biz ümmetine de bu önemli görevi hakkıyla yapmamızı tavsiye etmiştir. Bu konuda birçok hadis mevcuttur. Onlardan bazılarını burada zikredecek olursak Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
“Ya iyiliği emreder ve kötülükten men edersiniz yahut Allah Teâlâ sizin kötülerinizi sizin başınıza musallat eder. Sonra iyileriniz dua etmeye kalkışır fakat duaları kabul olmaz.”[7], “Sizden bir kimse bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin; eğer buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin; buna da gücü yetmezse kalbi ile buğzetsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.”[8], “Allah tarafından benden önce gönderilen her peygamberin kendisine sâdık ashâbı ve hâvârîleri vardı. Bunlar onun sünnetine yapışırlar, emirlerine uyarlardı. Sonra bunların yerlerine öyleleri geldi ki, yapmadıkları işlerle öğünürler, emredilmedikleri işleri yaparlardı. Bir kimse, bunların zikredilen işleri yapmasına eliyle mücadele ederse, o kimse mümindir; bir kimse diliyle bunlara karşı koyarsa, o da mümindir; bir kimse, bunlara karşı kalbiyle mücadele ederse, o da mümindir; bu kadarı yapmayan da artık hardal tanesi kadar bile iman yoktur.”[9]
Netice olarak diyebiliriz ki, Yüce Allah, Kur’ân’da birçok âyette iyiliği emretmeyi, kötülükten sakındırmayı emretmiştir. Zira iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak bir toplumun felahı ve kurtuluşunun anahtarıdır. İslâm toplumunun başarı, selamet ve salahı için her Müslüman iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırma görevini itina ile yapmalıdır. Nitekim Ümmet-i Muhammed’in milletler için çıkarılmış en hayırlı millet olmasının en önemli özelliği, iyiliği emretmeleri ve kötülükten sakındırmalarıdır.
* NEVÜ İlahiyat Fakültesi Temel İslâm Bilimleri bölüm başkanı. msoysaldi@gmail.com
[1] İsfahânî, Rağıb, Müfredâtu Elfâzı’l-Kur’ân, Dâru’l-kalem, Dimeşk, 1992,561.
[2] İsfahânî, Müfredât, 561.
[3] Âl-i İmrân 3/104.
[4] Tevbe 9/67.
[5] Tevbe 9/68.
[6] Mâide 5/78-79.
[7] et-Taberânî, el-Evsat,
[8] Müslim, “İmân”, 78 (49); Ebû Dâvud, “Salâtu’l-Iydeyn”, 248, (1140); Tirmizî, “Fiten”, 11, (2173).
[9] Müslim, “İmân”, 80(50).